hate you ღ 03

1K 94 100
                                    


💌


Yalnızlık kokan apartmanımdan uzakta geçirdiğim 6 ayın sonunda, iki kişilik yatağımın köşesinde büzülmüşken Hank'in havlamalarına uyanmak, bu evde geçirdiğim herhangi bir sabaha uyanmak gibiydi. 

Yelkovan ve akrep sabahın 9'unu işaret ederken bir süre öylece uzanmış, gözlerimi açar açmaz göğsüme konan ağırlıkla baş başa bırakmıştım kendimi. Uykuya dalamadığım çoğu zamanlarda bir perde olarak kullandığım tavanıma bakıp günün planını yaparken, çok gece öncelerde oynattığım sahneleri hala hatırlayabiliyordum. Bu tarz bir hayal kurma evrenine girmek her zaman uyumamı daha da zorlaştırırdı ama işte, yine de yapardım. Çünkü aksi taktirde kendini susturamayacak kadar gürültülü olan zihnim, istemediğim yerlere giderdi hep. O sıralarda iyi şeyleri neden düşünmezdik hiç? Sanki hayatımda hep olumsuz ihtimallere yer vardı, bu meslekte daima hazırlandığımız o olumsuz ihtimallere karşı bir savunma mekanizmamız da olmazdı hiç.

Bu konuşmayı yapmak için biraz fazla mı erkendi acaba?

Hank'i havlamaları biraz fazla şiddetlendiğinde ne istediğini tahmin edebildiğim için günü başlatmaya karar verdim ve yerimde doğrularak onu yanıma çağırdım. Kapıda duran bedeni, yatağıma gelmesi için işaret ettiğim elime boş bakışlar atmaktan öteye gitmemişti ancak.

"Maman mı bitti? Günaydın öpücüğüne gelirsin sanmıştım," diye konuştum ona ithafen. Çok temastan hoşlanan bir köpek değildi aslında, yine de sabahları hep yanıma gelirdi.

Odamdan çıkıp salona doğru yürürken peşimden geliyordu, yatağının yakınındaki dolu mama kabına doğru ilerleyip önünde durduğum sırada ise başka bir yöne doğru gitmeye başladı. "Ne istiyorsun bebeğim? Maman da bitmemiş."

Dış kapının önünde durup beklentiyle havlamaya başladığında ne yapmak istediğini sonunda anlamıştım. "Dışarı mı çıkalım? Tuvaletin mi geldi?"

Söylediklerimi anlıyormuşçasına daha şiddetli havlayarak bir yanıma bir de kapıya koştu tekrardan. "Tamam aşkım, tamam çıkacağız sakinleş."

Onu bir süre oyalayacak oyuncaklarına yönlendirip tekrardan odama gittim kendime çeki düzen vermek için. Yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçalarken Hank'i dolaştırdıktan sonra kahvaltımı yapmanın ve oradan da şirkete birlikte gitmenin iyi bir fikir olduğunu düşünüyordum.

Saçlarımı hızlıca yapmaya çalışırken üzerime de güzel bir şeyler seçmeye karar verdim, bugün kuvvetle muhtemelen fotoğraflarım basından düşmeyecekti ve iyi görünmek istiyordum. Bu yüzden bej rengi, salaş bir pantolon seçip üzerine askısız, siyah bir crop top giydim ve güneş gözlüğümle görünüşümü tamamladım. En sonunda çantamı omzuma asarken Hank artık resmen çığlık atıyordu.

"Bizi apartmandan mı atsınlar bebeğim? Hmm?" diye sordum tasmasını üzerine geçirirken. "Evsiz mi kalalım? Annen zaten birçok şeysiz konumda şu anda. Şirketsiz, albümsüz, menajersiz..."

Hank, tepkisini kapıya koşarak vermişti.

Birkaç dakika sonra, sitenin bahçesinde bulduğu ilk münasip yerde ihtiyacını gidermiş ve rahatlamış bir vaziyette etrafta koşturmuştu. Sanki o da özlemişti buraları, onun koşturuşunu izlerken yakınlardaki köpek parkını ne kadar sevdiğini hatırladım ve ara sıra denk geldiğimiz tanıdık köpekleri özleyip özlemediğini merak ettim. 

Enerjisini attığından emin olduğumda ise yeni hedefimiz kahvaltı yapabileceğim bir yer bulmaktı. Apartmanımın bulunduğu sitenin içi güvenli ve sakin olsa da, etrafı oldukça işlek caddelerle doluydu ve sabahın köründe muhabirlerle karşılaşıp röportaj yapmaya zorlanmak hiç istemiyordum. 

hate you ღ rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin