Kayıp hayatlar.
Yakan benim.
Çoğu şey haricinde.
Yaşananların önemi,ailenin önemi,arkadaşların önemi..
Karanlık tarafımı aydınlatacak,kimse.
Bazen kendin yapmak zorunda kalırsın,
Çünkü ateş olan sensin yakan,kül eden,asla karanlık kalmayan sensin.Deniz oldu söndüren şey.
Ne zaman gözlerimi kapatıp denizdeki dalgaları düşünsem o sert,soğuk yaşama şans tanımayan ciğerlerimdeki son solunan umutlarımın yavaş yavaş tükendiği belkide karakterimin öldüğü gün.
Bazen kendini öldüren sen olursun.
Dedim ki kendime,ben neden böyleyim.
Ama genede en büyük düşmanın her zaman kendindir.
Eğer o günlerde mantıklı düşünce yapısına sahip olsaydım.
Kayıp bir hayat ve insanlar.
O günlerden sonra bir sürü gün geçirdim,o kadar çok ki saymaya artık gücüm kalmadı.Yine de o günler,bu kadar günün arasında paha biçilmez bir elmas gibi parlıyor.Belki de bu günler ruhuma açılan yaranın acısı asla dinmeyeceği için çok iyi hatırlayacağım.Ya da pek çok şeyin sonu olduğu için.Ya da kim bilir, belki de o günler hem bir son hemde bir başlangıçtır.Yanan hayatımın başlangıcı.
Ben yaktım, evet ben Loren Jones.
Adeta bir ateş olan, simsiyah kapkara uzun saçlı,hafif çilleri olan,bem beyaz tenli,ölü gibi,hafiften perçemleri olan, daha lise üç olan kız.
Sallanmak yoktu artık boğulmakta en kötü kendi ateşinde yanarsın.
Başlangıçta nefesim kesilmiş, gözlerimi açamaz haldeydim nefesimin yarısını kullanabiliyordum yalnızca.
Yanık kokuları, evet ben kendim.
Yerde baygın bir şekilde yatıyordum,kulaklarım çok az bir ses algılıyordu.
O gün denizin kıyılarındaki ben.
Deniz.
Dalga sesleri.
O kadar kötü hissediyordum ki, beni asla fark etmemişlerdi.
Kum taneleri,yüzümün üstündeki yosunlar,karga sesleri
Kafamı bir yere,bir kayaya çarpmış olmalıyım.
O kadar sertti ki, saçlarım olmasaydı kafa tasım gidecekti.
Karga seslerini duyabiliyordum fakat asla haraket edemiyordum.Bir karga geldi,ötmeye başladı yüzüme kondu.
Zar zor yüzümdeki yosunu gagasıyla aldı.
Koluma kondu.
Öksürdüm,deniz suyu kustum ve karga uçup kaçtı.
Tüm gücümü toplayıp,kolumu kaldırdım.
Siyah uzun kollu ama kenarları yırtılmış koluma,gözlerimi sildim.
Gözlerim iyi görmüyordu,adeta miyop gibiydim ama biraz gözlerimi kısıp önümü görmeye çalıştım.Kolumu bir kayaya koydum.
Çok kesiciydi,canım yandı.
Tam gözümü açtığım anda kan akmaya başladı ağzımdan.
Bir el.
Boğuluyor.
Dikişli,çizik,kenarları köpüklenmiş,kemikli bir el.
Bu bir çocuğun eli olmalıydı.
Çok derindeydi,gücümde yoktu birşey yapamadım.
Her yerim yanık izi, ne yapmıştım ben?
Adımı bile hatırlamıyordum.
Birilerinin geldiğini hissediyordum.
Çok hafif adım sesleri.
Etrafıma bakındım fakat birşey yoktu.
Tekrar önüme odaklandım,baktığımda kıyıya vuran bir erkek çocuğu.
Yüzünü inceledim.
O aynı benim gibiydi.
Fakat yaşlı bir yüze sahipti.
Elmacık kemikleri çok belirgindi.
Soluk bir teni vardı.
Kahverengi,dağınık saçları.
Uzun kirpikleri.Bedeni büyük biri gibiydi garipsedim.
Tişörtünden belli olan sixpackleri.
Uzun kolları.
İnce bilekleri.
Hafif kırışıklıkları vardı.
Aramızda en fazla 10 adım vardı hafif solumdaydı.
Gözlerim acıyordu sızdım.
Gece yarısıydı galiba.
Acayip şimşekler ile gene uyandım.
Şiddetli çığlık sesleri geliyordu.
Gözlerimi açtım,bedenim daha iyiydi.
Boynumu çevirdim arkada bir ev.
Ne olduğunu asla anlamıyordum.
Yanımdaki çocukta uyandı.
Gözleri aynı orman yeşiliydi.
Bana bir süre baktı.
Bana bakıp gülümsedi.
Abla!
Senin benimle olduğunu biliyordum.
Ölmeyecektik!
Sözümüz vardı.
Herşeyi biliyordum abla!!
Benimlesin.
Ama ben kimim abla?
Sesi bir beyefendi gibiydi,kalın tok.
Anlayamadım bir süre sessiz kaldık.
Benden mi bahsediyordu?
Başkasından mı?
Bilincini kaybetmiş olmalı.
Tüm gücüyle kalktı.
Bana sarıldı,benim ise kollarımı kaldıracak halim yoktu.