𝓘𝓧

45 15 2
                                    

06.00

Minho yatağının üzerinde oturmuş boş gözlerle karşıdaki aynaya bakıyordu. Değişebilir miydi acaba? Bunun cevabını kendi de biliyordu. Evet, Değişebilirdi, ama değişmekten korkuyordu.

İstemediği şeyleri kabullenmek bu güne kadar onu en çok korkutan şeydi. Aslında korktuğunu da kabullenmek istemezdi. Herkes gibi değişimi kabul edebilseydi belki mutlu olabilirdi.

Ama o mutlu olmaktan da korkuyordu. Yıllarca kendisini mutlu edebilecek her şeyden kaçındıktan ve gittikçe dibe çekildikten sonra psikoloji kitaplarından yaptığı bir araştırmayla yaşadığı şeye "Çerofobi" dendiğini öğrenmişti.

Yani kendini mutlu edebilecek değişimlerden, kısaca mutlu olmaktan korkmaktı bu. İlk başta bunu da reddetmişti, mutlu olmayı tabii ki de istiyordu ama hayat onun karşısına mutlu olmak için bir fırsat çıkarmıyordu.

Yani en azından öyle inanmak istemişti. Sonra kendince bahaneler üretmeye başlamıştı. Her ne zaman mutlu olursa ardından hemen başına kötü bir şey geldiği gibi. Ne yazık ki bu bahaneler de çerofobi'nin belirtilerindendi.

Eskiden bir ara tozlu kitapların kendisine koyduğu bu tanı onu nedense zayıf ve aşağılanmış hissettirdiği için kendi kendine aksini kanıtlamaya çalışmıştı, nasıl mı?

Hayatında ilk defa bi partiye gitmişti, yeni arkadaşlar edinmeye çalışmıştı, âşık olmayı denemişti. Her şey tahmin bile edemeyeceği kadar iyi gitmişti. Sadece kimseye âşık olamamıştı ama biri ona olmuştu.

Sonra bir gün eski yaşantısının aksine o an kaybedecek çok şeyi olduğunun bilincine varmıştı. Her şeyi eline yüzüne bulaştırmaktan korkup yeni edindiği alışkanlıklara ve kurduğu ilişkilere dair bütün bağlarını bir anda koparmıştı.

Sonra ise gerçekleri yani korkularını kabullenmişti. Bununla birlikte hayattan da neredeyse vaz geçmişti. Zorunlu olmadığı sürece hiç bir şey yapmayan bir insana dönüşmüştü.

Zorunluluk demişken, bu gün de okula gitmek zorundaydı. Bir süre hiç bir şey düşünmeden aynadan kendi gözlerinin içine bakmaya devam etti.

Artık yataktan kalkması gerektiğinde ayağa kalkıp fazlasıyla yavaş bir şekilde üstünü değiştirdi, hazırlandı ve çıktı. Bu günden itibaren Jisung ile konuşmayı bırakacaktı. Okula doğru yürürken uzun bir gün olacağını düşündü, büyük ihtimalle son bir kaç günden daha sıkıcı geçicekti.

•°•°•°•°°•°•°•°•°•☆•°•°•°•°•°•°•°•°•°

"Selam, napıyosun? Dün seni aramıştım ama açma-"

"Şu an konuşmak istemiyorum"

"Noldu ki? Yanlış bi şey mi yaptım?"

"Yok. Görüşürüz"

"Ama ben..."

Minho hızlı bir şekilde yürümeye başladı. Jisung'un peşinden gelmediğini umuyordu. Biraz uzaklaştıktan sonra kafasını çevirip arkasına baktı. Kafasını öne eğmişti, kalbinin kırıldığı her halinden belliydi. Minho bir an gerçekten doğru olanı mı yaptığını düşünmüştü. Ama başka bir seçeneği var mıydı? Yoktu tabii ki. Ne yapacaktı yani? Kalbi kırılmasın diye onunla konuşmaya devam etse bile buna ne kadar devam edebilirdi ki zaten. Eninde sonunda bunun olması gerekiyordu. Yoksa sadece böyle olduğuna inanmak mı istiyordu?

•°•°•°•°°•°•°•°•°•☆•°•°•°•°•°•°•°•°•°

Jisung bir süre zemine baktıktan sonra yavaşça kafasını kaldırıp yürümeye başladı. Genel olarak fazlasıyla kırılgan bir yapısı vardı, yani en ufak bir şeyde kendini kötü hissetmeye alışıktı ama daha önce hiç altı adet kelimenin onu bu kadar üzdüğü olmamıştı. Yanlış bir şey yapmış olmalıydı, yoksa durduk yere ona böyle davranması mantıksızdı. Yine bir şeyleri eline yüzüne bulaştırmıştı büyük ihtimalle...

Daha fazla uzatamadım aklıma bir şey gelmedi. Diğer bölümde olaylar gelişebilir ama... Neyse bayy 🧚🏻‍♀️

𝐇𝐞𝐲 𝐈 𝐉𝐮𝐬𝐭 𝐌𝐞𝐭 𝐘𝐨𝐮Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin