Tarladaki işlerimi bitirmiş eve doğru yola çıkmıştım. Yoldaki top oynayan çocuklar neşeyle, gülüp oynuyordu. Onların bu hallerine hafiften tebessüm ettim. Bugünki işlerimi çabuk bitirmiş öğlen olmadan eve yetişmiştim. Kapıyı tıklatıp içeriden açmalarını bekliyordum. Kapıyı kardeşim Kerim açtı. Belime yapışıp hoş geldin etti ben içeri girerken. Kerim ailemizin en küçüğüydü: henüz 9 yaşındaydı.
"Oğlum, Erkan sen mi geldin?" Annemin mutfaktan sesi duyuldu. Kerim'i kucağıma alıp, mutfağa girdim. "Evet annem, ben geldim." Deyip annemin saçlarından öptüm. Annemin bulaşıklı ellerini görünce, "Yardım edeyim mi?" Dedim. Bana dönüp küçük bir tebessümle: "Yok oğlum hadi sen içeriye geç otur." Dedi kolumu sıvazlarken. Kafamı sallayıp Kerim kucağımda içeri geçtim. Babam hala uyuyordu. Dünden sonra ancak eve gelmişti. Kahvehanelerde sabahlardı genelde içki içmekten. Eskiden tarlada birlikte çalışır güler oynardık. Sonra ben büyüdükçe tarlaya beni tek gönderir oldu. Ben orda canla başla çalışırken, o kahvehanelerde sabahlıyordu. Sanki ben büyüdüğüm için ailevi görevleri bitmiş gibi davranmaya başlamıştı. Birtek abim vardı. Oda buralarda değildi. Tır şoförü olduğu için yurt dışına gider, İki yada bir gelirdi. Kerimi kucağımdan indirip mindere oturdum. Biraz dinlendim. "Erkan, sen mi geldin?" Babam gözleri kapalı uykulu bir sesle seslenince kafamı salladım. "Evet, ben geldim baba." Koltuktan kalkıp, beyaz atleti pijması üstünde, odadan çıktı.
Geri geldiğinde elindeki şişeyi kafaya dikiyordu. "Baba evde içmesen mi?" Dedim bu haline bakıp iğrenerek. Ağzındaki şişeyi çekip koluyla ağzını sildi. "Sanane lan! Sanamı soracağım ne yapacağı mı?" Dedi gür ve boğuk bir sesle. Dişlerimi sıkıp koltuğa tekrar yerleşmesini izledim.
Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Askılıktan ceketimi alırken annem belirdi mutfak kapısında. "Oğlum nereye?" Dedi merak içinde, kaşları gözlerinin üzerine indi hafiften. "Biraz dışarı çıkıp hava alacağım." Dedim ceketimi giyerken. Aklıma gelmişken, "Bir şey lazım mı?" Dedim. Dilini damağına vurup 'cık' sesi çıkardı hayır anlamında. "Ama oğlum ne havası, daha yeni geldin yorgun değil misin?" Bu haline içten bir şekilde gülümsedim. "Hemen gelirim." Dedim temenni vermeye çalışarak. Yüzü düştü ama tamam der gibi gözlerini açıp kapattı.Kapıyı açıp evden çıktım. Temiz havayı İçime tüm gücümle çektim. Tarlamız evimize çok yakın olduğu için oraya yöneldim. Biraz oturup ayağımı toprağa sokmak istiyordum. Babam her ne kadar çok kötü bir adam olsada bana öğrettiği şeylerde vardı. Bunların en başındada toprağımı, vatanımı çok sevmem gerektiğini öğretmişti. Bu yüzden tarlamız onun için çok önemliydi. Ama sonraları ona küsmüş eve kapanmıştı.
Düşüncelerimi karşımdaki koca çınar ağacı dağıttı. Sanki bana gülümsüyordu. Onu ne zaman görsem içime huzur dolardı. Altına gidip oturdum. Biraz bekledim, bir nefes çektim içime. Daha sonra ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkarıp bir kenara koydum.Ayak parmaklarımla toprağı eşerek ayaklarımı toprağa gömdüm. Gözlerimi kapatıp başımı ağacın gövdesine yasladım.
Bekledim.
Sanki ağacın dalları beni sarıp sarmalıyordu. Toprak beni mayıştırıyordu. Dudaklarım hu rahatlıkla hafifçe kıvrıldı. Bir sürede öyle bekledim."Güzel hissettiriyor, değil mi?" Birden duyduğum sesle gözlerimi hızla açıp yerimde dikleştim. Gözlerim etrafı hızlıca süzdü. "Kim var orada?" Dedim tedirginlikle.
"Kim olmasını isterdin?" Ayağa kalkıp etrafa daha iyi baktım. Fakat hiç kimse yoktu.
"Siz insanlar aradığınızı hep gökte arıyorsunuz fakat yerde buluyorsunuz." Bunu aşağılarmış gibi söylemişti. Birden yer sallanmaya başladı. Ağaca yaslandım. "Bu ned-" sözümü bitiremeden önümde bir tepecik belirdi. Dut yemiş bülbüle dönmüştüm. Ağzımı açıp konuşamıyor, aynı zamandada kaçamıyordum.
"Her seferinde bu kadar şaşırıyorlar." Önümdeki tepecik...
Ne?
İmkansız.
Konuşmuydu?
"Se-sen..." Cümlemi tamamlayamadım çünkü ne diyeceğimi bilmiyordum.
Sonra beynim işlemeye başladı. Bacaklarım dört nala o şeyin zıt yönüne doğru harekete geçti.
"Öff." Kaçarken söylediği şey buydu.
Kaşlarım çatıldı, tam kafamı çevirecekken bir şeye yapıştım. Aynen öyle duvara yapışır gibi yapıştım.
Ne?
Yapışmak.
Duvar.
Toprak.
Tepecik.
Başımı hafifçe kaldırıp ona baktım. Bu sefer bana tepeden bakıyordu.
Bakmak mı? Gözleri yoktuki. Sadece boyun gibi hafifçe eğilmiş toprak aklıma bunu getirmişti.
"Bittimi!" Bu sefer diğerlerine göre daha öfkeli bir sesle konuştu. Tam geri adım atacakken belimde bir baskı hissettim. Kafamı arkama çevirdiğimde toprak bir el tarafından tutuluyordum.
Toprak el!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5. Element
FantasyKöyünde, tarlasındaki işlerini bitirmiş eve gelmişti Erkan. Geldiği gibide çıkmıştı. Babasıyla arası iyi olmayan Erkan onun tutumuna dayanamaz ve geldiği gibi evden çıkıp tarlasına gider orada dinlenirken, Toprak Elemntiyle tanışır. Ondan yardım ist...