Gözlerimi açtığımda, siyah tavanıma yansıyan sokak lambasının cılız ışığını fark ettim. Güneş daha doğmamıştı muhtemelen. Yorganımı üstümden çekip, yataktan kalkmaya yeltendiğimde, kemiklerimin sızladığını hissettim. Kendimi yatağa geri bıraktım. Aynı zamanda, dünden beri açık olan pencerenin içeri bıraktığı soğuk hava yüzünden üşüttüğümü anladım. Ama hemen kalkıp tarlaya gitmeliydim. Bugün çok işim vardı. Nisanın sonlarındaydık ve ben daha tarlayı sürmemiştin bile.
Zorlukla ayağa kalkıp banyoya gittim. Yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra banyodan çıktım. Sabahları ağzıma tek lokma bir şey sürmediğim için kahvaltı etmeden çeketimi giyip evden çıktım. Gözlerimi ova ova evimizin yanındaki emektar traktöre yöneldim. Traktöre binip, cebimdeki anahtarı çıkarıp, traktörü çalıştırdım. Farları yaktıktan sonra tarlaya doğru yola çıktım. Nisan ayının kara bulutları bir sise neden olmuştu. On dakika geçmeden tarlaya varmıştım. Sabanı indirip işe koyuldum.
...
Dört saate işim bitmişti. Aynı zamandada ter içinde kalmıştım. Koca çınar ağacının altına gidip kendimi gövdesine bıraktım. Mataramdan biraz su içip, şapkamıda gözlerimin önüne getirerek biraz dinlendim.
"Erkan!" Tanıdık, nahif bir sesle, şapkamı gözlerimin üzerimden çekip Levin'e baktım. Elindeki iki minik tencereleri görünce, bana kahvaltılık bir şeyler getirdiğini anladım. Levin, benim çocukluk arkadaşımdı. Beni hep gözetir, sabahları kahvaltı etmediğimi bildiği için neredeyse her gün bu saatlerde bir şeyler getirirdi. Onu her ne kadar geri çevirsemde, çevirmeye çalışsamda sözümü dinlemez, bir abla gibi bana bakardı.
"Günaydın!" Dedi son heceyi uzatarak, yanıma geldi. Yorgun gözlerle ona bakarken, kaşları gözlerinin üzerine indi. "Günaydın." Dedim, boğuk bir sesle. Pek takılmadı bu halime nede olsa alışıktı. Elindeki tencereleri toprağa bırakıp, sağ kolundaki sofrayı alıp yere serdi. Kazanları kendine doğru çekip, kapaklarını açtı. Havaya süzülen buharla, elimde olmadan dudaklarımda hafif bir tebessüm oluştu. Önce yeni fark ettiğim beyaz poşetten ekmek, çatal ve kaşıkları çıkardı. Daha sonra kazanları önümüze koydu.
"Hadi başla." Dedi. Daha sonra poşetten termos ve iki bardak çıkardı. Ben yaptığı yemeklere bakıp sofraya kurulurken oda termostaki çaylarımızı doldurdu. Patates kızartması ve menemen yapmıştı. Yemeklerin güzel kokusuyla mest olmuştum. Papatese bayılırdım. Menemeni de severdim ama patatesin yeri ben de ayrıydı.
Son olarak tabakları çıkarttı. Çayı zaten ikimiz de şekersiz içerdik Bu yüzden şekere gerek duymamıştı. Çatalımı alıp kendi tabağımı doldurmaya başladım.
Gerçekten acıkmıştım ve Naz yapmaya hiç niyetim yoktu. Menemenden bir lokma aldıktan sonra patates kızartmasını ekmeğin içine doldurdum. Levin sadece çayını içerek bana bakıyordu bazen de gözleri etrafa erişiyor, Koca Çınar ağacının yeşil yapraklarını izliyordu sessizce kahvaltımızı ettik. Birkaç lokma bir şey yemişti, fakat benim gibi iştahlı değildi. Belki de kahvaltısını çoktan evinde etmişti.Çay içimi ısıtmış yemekler karnımı doyurmuştu. Kafam rahattı ellerimi başımın arkasında birleştirip ağaca tekrardan yaslandım. Levin yine etrafına bakıp bana döndü. "İşin neredeyse bitmiş." Dedi. Ben de tarlaya bir göz atıp, "Öyle,"dedim.
"Yemekler çok güzeldi Levin. Teşekkür ederim. Ellerine sağlık." deyip çayımdan bir yudum daha aldım. Geniş bir gülümseme ile karşılık verdi bana. Gamzeleri ortaya çıkmıştı. Bu haliyle çok tatlı gözüküyordu. "Rica ederim. Beğenmene sevindim." deyip ayaklandı. Onunla birlikte ben de ayağa kalktım. "Nereye?" dedim merakla. Bana dönüp, "Evde daha çok işim var; bulaşık, çamaşır anlarsın işte, gündelik işler onları halletmem gerek annem yine bütün işleri bana bırakıp gitti." Dedi annesine sitem ederek. Yüzüm düşse de, "Peki. Nasıl istersen." Deyip yemekleri toplamasına yardımcı oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5. Element
Viễn tưởngKöyünde, tarlasındaki işlerini bitirmiş eve gelmişti Erkan. Geldiği gibide çıkmıştı. Babasıyla arası iyi olmayan Erkan onun tutumuna dayanamaz ve geldiği gibi evden çıkıp tarlasına gider orada dinlenirken, Toprak Elemntiyle tanışır. Ondan yardım ist...