Jisung elindeki telefonu kenara bıraktı. Oturduğu koltukta dizlerini kendine çekti ve sanki Changbin'in evinde şu an yalnız değilmiş de birileri onun küçük bir çocuk gibi ağladığımı duyabilirmiş gibi hıçkırıklarını tutmaya çalıştı. Gözlerinden yaşların dökülmemesi için kendini o kadar sıktı ki nefes dahi almayı unutmuştu. Fakat birden patladı. Oksijene hasret kalan ciğerleri onu harekete geçirmişti. Jisung derin bir nefes aldı ve hızlıca verdiği an acı dolu bir çığlık çıktı boğazından. Ellerini yüzüne kapattı. Yine birileri onu görecek diye korkuyordu.
Zavallı hissediyordu. Acınası bir durumdaydı kendine göre ve bunun tek sebebi de kendisiydi. Bu yüzden ağlamayı kendine reva görmüyordu.
Ellerini saçlarına getirdi ve çekiştirdi. İçinde öyle bir acı vardı ki koparıp atası geliyordu. Derin derin iç çekti. Sesi, Changbin'in salonunun duvarlarına çarptı. Yaşlar yanaklarından aktı, çenesinin altında buluştular ve usul usul döküldüler.
Felix'in, biricik sevgilisinin, dedikleri aklında dolanıp duruyordu. Ne zamandır böyle hissediyordu kim bilir genç oğlan? Ne zamandır beni beğenmiyor, benimle olmak istemiyor..?
Sorular, Felix'e olan özlemi, içinde olduğu bu boktan durum.. Her şey üstüne geliyordu. Jisung dağılmıştı. Çok fena dağılmıştı ve Felix haklıydı. Jisung tek başına işe yaramazdı. Birinin onu kaldırmasına deli gibi ihtiyacı vardı.
Etrafına baktığında ise kimseyi görememek göğsünü sıkıştırdı. İçten içe hep biliyordu aslında. Bir gün herkes ondan sıkılacaktı. Bunu herkese demişti. İlk flört etmeye başladıkları zaman da Felix'e demişti. Defalarca kez söylemişti hatta kendi kendine bu olduğu zaman üzülmeyeceğine emindi. İnsan tahmin ettiği şeyden üzülmezdi herhalde
Bir gün benim tüm bu saçmalıklarımdan bıkacaksın Lixie.
Gitmek isteyeceksin.
Evet bunu kendisi söylemişti. Emindi buna fakat insan felaketin geleceğini bilse bile felaketin zararlarından daha az etkilenemiyordu. Her şekilde yıkıcı olmuştu bu.. Tahmin etmek acısını hafifletmemişti. Canı hiç olmadığı kadar çok yanıyordu.
Kendini suçladığı kadar Felix'i de suçluyordu. Ona göre Felix değişmişti. Kendinin de istemediği birine dönüşüyordu aslında fakat farkında değildi Jisung'a göre. Felix'in kurtarılması gerektiğini düşünüyordu. Felix böyle biri değildi.
Jisung böyle biri olmasını istemiyordu.
Bir saat kadar koltukta gözyaşı döktü ve tüm bunları düşündü. Aklına koymuştu, Felix'i geri kazanacaktı Jisung. Kim yapmıştı ona bunu bilmiyordu fakat sevgilisini özüne döndürmeye kararlıydı. Hem biliyordu, çilli olan ona hala aşıktı. Ona dayanamazdı, biliyordu.
Ancak hesaba katmadığı bir şey vardı: Felix de kafaya koymuştu, bir daha kendini Jisung'a tamamen bırakmayacaktı.
***
Jisung bir süre stüdyonun önünde bekledi. Grup arkadaşlarının yüzüne bakacak gibi hissetmiyordu ancak yapması lazımdı artık. Bu yüzden derin bir nefes alıp kapıyı açtı. Başını kaldıramadan kapıyı kapattı ve öylece durdu. Gitar ve bateri sesi anında durmuştu. Birden oluşan sessizlik Jisung'un üzerine bir ağırlık gibi çökmüştü. Odadaki iki bedenin de ona baktığını biliyordu. Hissediyordu, o da onlara bakmak istiyordu. Belki gözlerine baksalar af dilediğini görürlerdi. Ancak Jisung buna cesaret edemedi. Öylece durmaya devam ederken sonunda dudaklarını yaladı ve konuşmaya başladı
"Hyung bana yumruk falan atabilirsiniz gerçekten hak ettim ama ne olursunuz beni affedin."
Dünyanın en kötü özrü diye geçirdi içinden. Gerçekten bir hiçti şu an. Grup arkadaşlarından özür bile dileyemeyen aptalın tekiydi.
Odadaki sessizlik sürmeye devam etti. Jisung yutkundu. İyice gerilmişti. Derken en çok korktuğu kişinin sesi kulaklarına doldu.
"Başını kaldırsana oğlum ne yapıyorsun?"
Düşündüğü gibi değildi. Chan Hyungunun sesi mesajlardaki gibi öfke dolu değildi. Her zaman bildiği gibi şefkat doluydu. Kendinden bu yüzden bir defa daha nefret etti. Her şeye rağmen Chan ona hala şefkat gösteriyordu. Peki Jisung ne yapıyordu? Hiçbir bok yapmıyordu.
"Yapamıyorum Hyung." dedi, sözcükler ağzının içinde dağılıp gitmişti.
"Jisung saçmalama ve başını kaldır." dedi Chan, omzuna takılı gitarı çıkarıp kenara koymuştu. Jisung bunu yaptığını çıkan seslerden tahmin etmişti ancak. Zira gözleri de dolmaya başlamıştı yani asla ama asla başını kaldıracak durumda değildi. Adım seslerini dinledi. Yüzüne inecek sert yumruğu bekliyordu. Canının yanması pek umurunda değildi, yeterince yanıyordu zaten.
Kendini o sert yumruğa hazırlanmışken birden sıcacık hissetti. Bir çift kolun etrafına sarıldığını ve onu kendine çektiğini.. Başını kaldırmak istemişti fakat başı Chan'ın göğsüne denk geldiği için başaramadı. Gözyaşları Hyungunun siyah tişörtüne bulaştı. Bir süre elleri iki yanda dursa da bu sıcak sarılmaya kendine geldiği ilk an karşılık verdi Jisung. Kollarını kaldırdı ve Hyunguna sımsıkı sarıldı.
"Çok aptalsın Jisung." dedi Chan hafif sinirle. Jisung ise gözlerinden yaşlar akarken gülümsedi
"Özür dilerim, gerçekten çok üzgünüm." dedi.
Chan geri çekilip onun kızarmış suratına baktı.
"Öyle olmalısın." dedikten sonra kollarını da çekti. Jisung kaybettiği sıcaklık yüzünden biraz üzülse de Chan'ın arkasında onlara gülümseyen Changbin'i görünce ondan da kocaman bir sarılma alacağını anladı. Bu yüzden gözleri kısılana kadar gülümsedi, kolların onu sarmasını bekledi fakat..
Fakat asla beklemediği bir şey oldu.
Suratına kocaman bir yumruk indi. Bir süre neye uğradığını şaşırdığı için sağ tarafa doğru kayan başını çevirmeden öylece durdu.
"Lan!" Chan'ın bağırışı kulaklarına doldu "N'aptın Changbin?!"
Jisung sonunda başını çevirdi ve bileğini ovalayan Changbine şaşkınca baktı.
"Hak etmişti kendi söyledi." dedi ve arkada duran baterinin önüne oturdu. Eline bagetlerini aldı ve ona şok olmuş bakan grup arkadaşlarına çevirdi bakışlarını.
"Şu siktiğimin gitarlarını alacak mısınız artık? Prova alalım."
Hayatta bir şeyleri tahmin etmek gerçekten yetmiyor yaşayınca her türlü mala dönüto insan
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Sharpest Lives, Jilix
FanficSenin ne benden ayrılmaya cesaretin var ne de gelip kendini affettirmeye Hiçbir şeye en ufak cesaretin yok ~~ Texting + düzyazı, Jilix