Bölümler için kesin bir tarih yok. Belirsiz tarihlerde gelebilir. İyi okumalar.
***
Omzundaki çanta ipini kavradı ve gülerek yürümeye başladı üzgün arkadaşlarının arkasından. Arkadaşlarının üzgünlüğü az önce duvara asılı kâğıtta yazan sınav sonuç listesinden kaynaklanıyordu. Yine birinci olmuştu. 'Bir kâğıt parçası bile hayatını değiştirebiliyor insanın' diye düşündü genç kız ve hemen önündeki arkadaşının koluna hafifçe vurdu. Arkadaşı arkasına döndü ve genç kıza yapmacık bir sinirle baktı. Dayanamayarak kolunu genç kızın omzuna atıp kendine çekti ve saçını karıştırdı. Genç kız bundan nefret ederdi, bunu biliyordu arkadaşı. Genç kız, kızgın bir ses çıkararak arkadaşının kolunun altından sıyrıldı. Saçlarına değer verirdi. Oynanılmasından hoşlanmazdı. Ama bir tek gözünün renginin her bir tonuna öldüğü kişiye izin verirdi. Çok seviyordu onu.
Adımlarını yavaşlattı, sol elindeki kağıdı havaya kaldırdı ve sessizce okumaya başladı genç kız. 'Sokakta ilginç gördüğünüz biriyle röportaj yapmanız isteniyor.'. Genç kız kaşlarını çatarak düşünmeye başladı. Nereden bulacaktı ilginç kişiyi? İnsanlarla arası iyi olabilirdi ama kafasını karıştırmıştı bu sınıf ödevi. Elini saçlarına götürüp parmağına doladı. Halkla ilişkiler bölümünde olduğu için normaldi bu ödevin verilmesi. Nefesini huzursuzca dışarı üfleyerek arkadaşlarının peşinden yürümeye devam etti. Üniversiteden çoktan çıkmışlar, caddedeki meşhur kafeye doğru ilerliyorlardı. Sonunda bir arkadaşı arkasına dönerek konuşmaya başladı. "Geliyor musun, Berfu?" dediğinde, kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı genç kız. Arkadaşı anlayışla başını sallayıp önüne döndüğünde, genç kız da arkasına dönerek arkadaşlarından ayrıldı ve otobüs durağına doğru yürümeye başladı. Elindeki kağıdı hatırladığında katlayarak ceketinin cebine koydu. Otobüs durağına geldiğinde duvarda asılı duran kalkış saatlerine baktı. Yanındaki dijital saate baktığında otobüsün gelmesine iki dakika olduğunu farketti. İstemsizce gülümsedi. Dakik biriydi, arkadaşları bu hâline her ne kadar şaşırsa da o gurur duyardı. Cebinden akbilini çıkarmasıyla beraber etrafındaki kalabalık azalmaya başladığında otobüsün geldiğini anladı. Arkasına dönerek otobüse baktı. Gülümseyerek otobüs kapısında sıraya dizilen kalabalığın arkasına yerleşti. Koyu yeşil renkli otobüs gelmişti, şansına. Bu rengi çok severdi. Basamakları tırmandı ve akbilini basarak otobüste ilermeye başladı. Boş koltuklar vardı ama o oturmadı. Cam kenarından bir demire tutundu ve cama yaslandı. Cebinden kulaklığını ve telefonunu çıkardı. Kısa bile olsa her otobüs yolculuğunda müzik dinlemeyi severdi. Otobüs hareket ettiğinde hızlıca demiri kavradı düşmemek için. Dengesini sağladığına emin olduğunda cama tekrar yaslandı ve kulaklığını telefonuna takarak kilidini açtı. Bir mesajı vardı. Ondan olduğu düşüncesiyle hızla açtı. Ama ondan değildi. Bu hayatta yaşamasını sağlayacak sebeplerden birindendi. Babasındandı. Gözlerini harflerin üzerinde gezdirerek okumaya başladı. "Eve erken gel." yazıyordu. Mesajı kapatarak müzik çalarından rastgele bir müzik açtı. Sözlerini dudaklarını kıpırdatarak ses çıkarmadan söylüyordu. Bir sokaktan geçerken duvarda asılı bir afiş gördü. Yeni çıkan bir filmin vizyonda olduğuyla ilgiliydi. 'En kısa zamanda gitmeliyim.' diye düşündü genç kız. Tanıdık caddeye geldiğinde müziği durdurarak kulaklığını kulağından çıkardı. Otobüs durduğunda insanların arasından hızlıca indi. Arkasından otobüs kapısı kapandığında derin bir nefes aldı. Eve gitmesine bir sokak kalmıştı.
Bugün buluşacaklardı. Çok özlemişti onu. Lisenin ilk yılında ona aşık olmuştu. Ama o, hikâyelerdeki gibi okulun popüler çocuğu falan değildi. İlk önce bakışıyla ısınmıştı ona. Yeşilini sevmişti onun gözlerinin. Yeşilinin her tonunu sevmişti onun gözlerinde. Beraber yağmurda yürüdüklerinde ay ışığında koyu yeşil gözüken gözlerini sevmişti onun. Morali her bozulduğunda camına taş atıp kendisini görmek istemesini sevmişti genç kız. Her zaman kendisini gördüğünde tüm dertlerini unuttuğunu söylerdi çünkü. Gülümsediğinde gözlerinin iki parmak aşağısında oluşan gamzelerini severdi. Sarıldığında incitmemek istermişcesine sarılmasını severdi, genç kız. O, babasız büyümüştü, annesini ise hayal meyal hatırlıyordu. Genç kız ise, annesiz büyümüştü. Belki de birbirlerini tamamlamak için gönderilmişlerdi bu dünyaya. O, sürekli tekrar ederdi gülerek, "Sen olmazsan bu saçma hayata katlanamazdım." derdi genç kıza. Alışmıştı genç kız, onun bu laflarına. Gitmeyeceğine o kadar çok inanmıştı ki.
Eve son birkaç adım kala sol cebinden anahtarını çıkardı. Kapıya yaklaştı. Anahtarı deliğe yerleştirdi. Tam çevirecekken kapının açılmasıyla irkildi ve bir adım geri gitti. Babasını gördüğünde rahatlarcasına nefesini dışarı verdi genç kız. Ama bir terslik vardı. Babası, onu her zamanki sevecenliği ve güler yüzlülüğüyle karşılamamıştı. Bir adım atarak kapıdaki babasına yaklaştı. Tam omzuna elini uzatmıştı ki, babasının dudakları aralandı ve iki kelime söyledi, "Mektubun var.". Genç kız kafası karışık ve hâlâ ne olduğunu çözememiş bir tavırla eve girdi. Babasının arkasından kapıyı kapatma sesiyle beraber arkasına döndü. Babası başıyla yemek masasını işaret etti. Genç kız işaret edilen yere baktığında açılmış bir zarf ve onun üzerinde de okunduğu belli olan bir kâğıt vardı. Masaya yaklaşarak sandalyesini çekti ve oturdu. Kağıdı eline aldı. Birden onun kokusu geldi burnuna. Kaşları daha da çatılırken kağıda daha dikkatli bakmaya başladı genç kız. Okumaya başladı sessizce.
"Sevgili Berfu; bilirsin ben çoğu şeyi bilmem. Ama seni kendimden bile iyi bilirim. Veda etmeyi beceremem. Sırf bu yüzden kolay kolay geri dönemem gittiğim yerden. Hayal meyal bile olsa; annemin bana; arkadaşlarıma veda edip eve erken gidemediğim için kızdığını hatırlıyorum. Zaten bütün acılarımızı vazgeçememezlik yüzünden çekmedik mi biz? Ben ilk defa gerçekten geri dönemeyeceğim bir yola girdim, sonunun uçurum olduğu bir yol. Ve ben ilk defa bir şeyden zorlanmadan vazgeçiyorum..." okurken akan gözyaşlarının kâğıdı ıslatmamasını istedi genç kız. Çünkü bu kâğıt onun elinden gelmişti kendisine. Okurken boğazında oluşan yumruyu yutmak istedi genç kız. Ama olmadı, yutkunamadı. Acı olan buydu. Onun yerine bir boğuk hıçkırık karıştı havaya, bir de babasının kapıyı çekip gitme sesi.
"Bugün benim doğuş günüm. Takvimen olmasa bile bugün ruhumun doğuş günü. Bugün veda ediyorum ilk defa zorlanmadan, ilk defa kalem tutan ellerim zorlanmıyor satırları yazarken. Sen bu satırları okumayı bitirdiğinde ben yıldızlarla dans ediyor olacağım. Gökyüzüne her baktığında bana el sallamanı istiyorum. O son kez bile öpemediğim avuç içlerini açarak bana el sallamanı istiyorum. Bu benim öyküm. Benim ruhum için mutlu son var. Ama bedenimin sonunu, inan bende kestiremiyorum.
Kendine iyi değil, çok iyi bak. Sevgilerle." son kelimeyi okur okumaz başını kağıdın üzerine koydu ve ses telleri yırtılırmışcasına ağlamaya başladı genç kız. Aldığı her nefes harammış gibi geldi o an ciğerlerine. Saniye saniye öldüğünü hissederken hıçkırık sesleri şiddetini biraz daha arttırdı.∞
"VE BEN O GECE İÇİM SÖKÜLÜNCEYE KADAR AĞLAMIŞTIM. SEN HUZURLU UYKULARINDA UYURKEN."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palyaço
ChickLit"İşin çok renkli gözüküyor. Sanırım seviyorsun renkleri." dedi genç kız karşısındaki taburede oturan palyaçonun gözlerinin kenarlarındaki mavi-beyaz makyaja bakarken. Palyaço tıslar gibi bir sesle cevap verdi; "Hiçbir şey göründüğü kadar renkli değ...