Sallanan sandalyede oturup en sevdiğim kitabı okurken odamın kapısı çaldı."Gir" dedim. Gelen kişi kardeşimdi. Benim odam sarayın en güzel yerine, denize doğru baktığı için kardeşim burada kitap okumaya bayılırdı. İçeri girdi ve bana hiçbirşey söylemeden pencerenin kenarındaki kenarı gold desenli koltuğa oturmadan önce camı açarak dışarı baktı ve derin bir nefes aldı. Koltuğa yavaşça oturdu ve bana döndü."Abla burda biraz kitap okuyabilirmiyim?" O anda aklımdan ilk geçirdiğim. "Oturdunya zaten" demekti. Ama tabikide öyle demedim ve "Tabi oturabilirsin." dedim. Daha sonra sallanan sandalyeden yavaşça kalktım. Ve salona gitmek için yol aldım. Merdivenlerden inerken en sevdiğim şey prenses elbisemin eteğini bir oyana bir bu yana savunmaktır. Bu nedense güzel ve zevkli birşey benim için, bunu yapmaya bayılırım. Merdivenlerden inerken telaşla yukarı çıkan yardımcımız. Selin'i gördüm. "Bir sorun mu var" diye sordum ve bana "Temizlik malzemelerini yukarıdan unuttum." dedi. Selin gerçekten yaşlı değildi bir sorunuda yoktu fakat herşeyi unutuyordu. Onu seviyordum. Zaten iki yardımcı vardı. Ama Pelin bugün gelmediği için tüm yük Selin'in üzerinde idi. Bu yüzden bugün çok sorun çıkaramamaya çalışacaktım. Tabi yapabilirsem. Aşağıdaki salona indim salonun manzarası odam kadar olmasada oda güzeldi. Çünkü salonda sarayın binbir çeşit çiçek olduğu bahçesine bakıyordu. İçeri girdim. Ve birazda orada kitap okudum. Oraya sürekli gitmemin sebebi ne kardeşimin benim odama gelmesiydi. Nede manzarası. Çünkü oradaki taht gerçekten çok hoşuma gidiyordu. O taht çok yumuşak,gold desenli,hafif kırmızıya yakın pembe harika bir tahtı. Babam onu benim için özel yaptırmıştı. Ama tabi kendi tahtı ve annemin tahtının yerini tutamazdı. Ama kendi tahtımıda seviyordum. Gerçekten zaman su gibi geçmişti ben kitabı okurken salona annem ve babam ellerinde on sekiz katlı bir pasta ile içeriye girdi. Bir dakika bir dakika bugün benim doğum günümdü. Hemde on sekizinci yaş doğum günüm. Pastanın üzerinde kocaman bir taç modeli ve yanında minik bir kılıç vardı. Ama kılıç gerçekten harika duruyordu. Çok asil duran bu kılıcın bir an benim olmasını istedim. Daha sonra babam yanıma yaklaşarak kafamdaki taçı çıkararak gözlerimin içine baktı ve şöyle söyledi. Sen artık on sekiz yaşındasın ve on sekiz yaşının hediyesi bu taç diyip kafama çok güzel saçımla uyumlu hafif kızıl ama altın bir taç koydu. Daha sonra en sevdiği yardımcın seslendi."Sebastian" sebastian elinde kocaman bir kılıç ile geldi. Bir dakika bu kılıç pastanın üzerindeki ile aynıydı. Kendimi tutamayıp"İnanamıyorum bu kılıç, bu kılıç yoksa benim mi?" dedim heyecanlı bir ses tonuyla. Babam bana hafifçe gülümseyerek "evet" dediğinde. Dünyalar benim oldu. Kılıcımı uzattığında kılıcı zarif bir şekilde aldım. Ve havaya kaldırdım. "Ben artık gerçek bir prensesim" dedim coşkulu bir sesle. Babam "sen artık gerçek bir prensessin" dedi.