5

3 0 0
                                    

O gitmişti yokluğu nedense ona ağır darbe indirmişti. Nereye gitmişti? Acaba görevi sonuca mı ulaşmıştı? bilmiyordu. Sahandaki sucuklar yanınca kendine geldi. Mızmızlanarak tabağına koydu, masaya baktı sadece sucuk ekmek ve bir bardak su vardı.

Onun sesini onun kahvaltısını özlemişti daha şimdiden. Çıldıracak gibi oldu, hayatı yol geçen hanına dönmüş, meleğe bağlanmıştı hemde en tehlikelisine. Kahvaltısını etti, tabağı yıkamaya tenezzül bile etmeden odasına girdi. Ritmik hareketlerle kıyafetlerini değiştirdi ve soluğu külüstürünün yanında aldı. O an geldi aklına, onu ıssızlığa çekip o yıldız şöleni arasında ofise gidişini. Tebessüm etti. Bunu yaşayan ilk insan kendisi olduğunu düşündü. Kapıyı açıp anahtarını yuvasına soktu, araba tek çevirişte çalışmaya başladı hemde eskisinden daha güçlü bir ses tonuyla. Tebessüm etti, kız giderayak ona ufak bir kıyak geçmişti. Ofisine doğru yola çıktı, trafiğe girdi, pis egsoz kokusu eşliğinde duruyordu. İnsanlar, karınca gibi etrafından robotik adımlarla yürüyor, kimi işine gidiyor, kimi telefonla konuşuyor, kimide elinde çiçek tebessüm dolu ifadeyle sevgilisine koşuyordu. Duygulanmıştı, gözleri o deli kızı aradı ama bulamadı. Trafik akmaya başlayınca, usulca yola devam etti. Artık trafikten eser kalmayınca hızını biraz daha arttırdı sessizce yoluna bakıyordu müzik yoktu. Otoyola girdiğinde hafif durağan arabalar ona hiçbir şey ifade etmiyordu. Eskiden olsa sinirlenirdi ama hissizdi. Kamyonlar sağ şeritten ağır ağır ilerliyordu. Kafasında düşünceler, gözleri ise yoldaydı. Sıcak kendisini iyice göstermeye başladı mayışmıştı. Sağ şeritteki kamyonun yanından usulca geçti, bir sonraki, bir sonraki daha ama bir sonrakini geçememişti. Tırın lastiği gümbürtüyle patlayınca, kontrolünü kaybetmiş ve vahşice otoyola devrilen tırın dorsesine burundan girmişti. En son gördüğü manzara hurda arabasının kaputu ona doğru ezilerek yaklaşmasıydı. Korku dolu bakışlarla, arkasına baktığında çoktan zincirleme kaza kendisini göstermişti. Kafasından damlayan kanları görünce kendisinden geçmişti ve gözlerini kapadı.

Gözlerini tekrar açtığında, devasa elektrikli testere onun ezilen kapısını kesmeye çalışıyordu. İnsanların konuşmalarını duymuyordu. dört itfaiye eri onu ezilen arabadan çıkarmaya uğraşıyordu. Ayaklarını henüz hissedebiliyordu sevindi. Dışarıya çıkarıldıktan sonra,yere yatırıldı. Bilinci onu kontrole gelen ambulans dokturunu görünce geri geldi. Ağrılar eşliğinde kafasını sağ tarafa doğru çevirdiğinde beş arabanın birbirine girmiş olduğunu gördü. Ortalık bir anda cehenneme dönmüştü. Sirenler, ölü bedenler, arka arabalarda çıkan yangın. Ölü bedenleri görünce, aklına yine o kız geldi.Ölü bedenlerin ruhlarını almaya gelmiş miydi? Belki de o baygınken işini bitirmişti. Yanına üç kişi daha gelince, bedeni kaldırıldı ve sedyeye koyuldu.

Doktor panikle, yırtılan tişörtü daha çok yırttı ve bedenine bir şeyler yapıştırdı. Ekrandan artık, kalp atışının ritmik sinyali geliyordu. Doktor bir şeyler konuşuyor ama o duymuyordu. Gözlerini dahi kırpmıyordu şoktaydı. Bir kazadan daha sağ kurtulmuştu, huzur dolmuştu sanki cennete gitmeye hak kazanmış ruhlar gibiydi. Gözlerini istemsiz kapadı, ve kendisini ambulansın acı sirenine bıraktı. İki saat sonra, gözlerini açtı konforlu yatak,bembeyaz duvarlar, ona bağlı ekranlar, beyaz ışık veren ampüller, sargı bezleri. Aptal gibiydi, etrafına bakındı refakatçi koltuğu bile vardı ama tek başınaydı. Yine o yoktu, nankör. Eline tutuşturulan cihazı fark edince refleks olarak butona bastı. Kısa bir süre sonra, hemşire odaya girmişti. Hala duymuyordu, hemşire odadan çıkarak doktoru çağırdı. Doktor gözlerine ışık tuttuktan sonra bir şeyler geveledi ve odadan çıktı. Daha sonra başka bir hemşire elinde şırıngayla birlikte odaya girdi ve açılan damar yoluna sakinleştirici enjekte etti. Ne gerek vardı? Sıvı işe yarayınca tekrar uyumaya başladı. Uyandığında alnında bir el hissetti beyaz pürüzsüz bir el Tanrı'nın eli olduğunu sandı, o cennetteydi belkide o anlık oradaydı. Görüşü biraz daha düzelince, ona cennet hissi veren beyaz ışıkları gördü. Yanılmıştı, daha yaşanacak çok şeyi vardı. Kişinin kim olduğunu görünce, sevindi o gelmişti. Acaba sıram geldi mi? diye düşündü onun için bir şey fark etmezdi. O gelmişti.

- Seni orada tutmak zordu, başında seni sakinleşmek için tam on kişi vardı. Boğa kadar güçlüymüşsün

O saldırmış mıydı? peki, sakin duran ve sadece etrafa bakan tarafı kimdi? Konuşamıyordu. Kız devam etti.

- Bazen ruh, çıkmak ister beden kontrolsüz kalır ama sıran gelmemişti daha. Yani karışık durumlar.

Ruhu sakindi, o dinginliği ona ruhu yaşatmıştı doktorlar ise onun isyankar tarafını sakinleştirmek için ona sakinleştirici vermişti.

- Ben buradayım uyu.

Odadan çıktı, hastanede sırası gelen çok kişi vardı. Teker teker hepsini aldı, ve hastaneden çıktı işlerini aksatmıştı. Monoton yaradılış amacını, gerçekleştirdikten sonra adamın evine gidip hobi defterini aldı. Hepsini tekrar teker teker okudu. Yazdıkları, analiz ettiği durumlar ona söyleniyordu. Eline tükenmez kalem alıp devam etti. Yazdı yazdıkça yazdı, defter bitene kadar yazdı. Adamın bu kitabı bitirmesi gerekiyordu, bu kaza olayı işlerin aksamasına yol açmıştı. Defteri aldığı yere koyunca, tekrar hastaneye döndü, adam biraz kendisine gelmişti. Onu yalnız bırakmak istemedi, o onun için aksi yaramaz çaresiz küçük bir çocuktu. İsyankar bedeninde masumluk taşıyordu, kirli teninde tertemiz bir kalp taşıyordu. Ne insanlar görmüştü şuana kadar? Ne kendini zeki sanan ama zavallı yaratıklar. Bu adama karşı ne hissediyordu bilmiyordu. Normal insan gibi, hastaneye vardığında odaya çıktı ve onu gördü. Dili çözülmüş, ona iğne vurmaya çalışan hemşireyle tartışıyordu. O girdiğinde ise, tüm gözler kendisine çevrilmişti. Hemşire bu bakışmadan yararlanıp iğneyi vurunca, adamın tüm huzuru birden kaçtı. Ağrılar eşliğinde, söylenmeye devam etti. Tebessüm eden yüzler odadaki dişilere aitti. Kız tebessüm ederek yatan adama doğru tatlı tatlı yürüdü.

- İki dakika rahat duramıyorsun değil mi?

Adam yaşlı mızmız amcalara benzer şekilde ona döndü;

- Ne alakası var, birden oldu her şey.

Kız içten içe yumuşuyordu; onu nedense tek bu adam bu kadar dişiliğini alevlendiriyordu. Gerçek formundaki hali bile mutluydu.

- Gördüm gördüm, senin hurdanın yerinde düzgün bir araba olsa belki durabilirdin.

Adam kızın tatlı yumuşak ses tonuyla birlikte tebessüm etmeye başladı, ve tatlıca konuşmaya başladı.

- Hani yanımdaydın hep, bak neler geldi başıma? Meleğim diyorsun, daha da sıram gelmemiş demek gelip beni koruyabilirdin.

- Bana mı bel bağlıyorsun? Eyy insanoğlu başka işlerimde var benim.

Adam hafifçe gülmeye başladı;

- Doğru unutmuşum, ölüm Tanrıçasıyla aynı evi paylaşmıştım.

Kız ona parlak parlak bakıyordu, ellerini adamın alnına götürdü anne şefkatiyle onu insanmış gibi muayene etti. Adamın suratına bakınca tüm gücünü unutmaya başlamıştı. Hele onu bu durumda görmek, anlamsızca hisselere yol açmıştı.

- Yat dinlen sen.

Odadan çıktı, koridordaki koltuğa oturdu. Ona verilen tek hakkı bu adam için kullanabilir miydi? Düşündü, çok kritik bir karardı. Ölüm kokusunu aldıkça, her şeyi bırakıp insan olmak istedi. Ameliyat sırasında ölen insanlar, hastaneye ölü getirilen bedenler. Teker teker, çaktırmadan onları hak ettikleri yere yolladı. Ve kapıda nöbet tutmaya devam etti, içten içe bir şeyler mırıldanıyordu. Onun işini yapabilecek en azından bu sorumluluğa sahip çıkabilecek birilerini diledi. Cevap bekliyordu içi, diğer sorumluluklarına ara verip, bu adama yoğunlaşmak istiyordu. Kısa bir süre sonra, dışarıya çıkıp kendisine ıssız bir yer aradı hastanenin arkasında bulduğunda ise, siyah formuna dönmeye çalıştı. Olmamıştı, dileği yerine gelmişti. Orağını eline hala alabiliyordu bu iyiydi. En azından artık ruh alma sorumluluğu kısa süre için, onu yaratandaydı. On gün sonra hastaneden çıktılar, tüm saatler boyunca bebek gibi onunla ilgilenmişti. Değişik şeyler paylaşmış, eğlenmişlerdi. Eve döndüklerinde kız vaktin geldiğini öğrendi artık her şey başlamıştı. Adama anlatmalıydı.





AabadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin