0.1

160 11 33
                                    

/06.08.2015/

Saat gece yarısına geliyordu. Belkide birkaç saat sonra hava aydınlanıcaktı. Yazın sonları geldiğinden hava soğuktu. İnsanlar soğuktan korunmak için girdiği yorganın altına Riki anne ve babasından korunmak için sığınmıştı.

Kötü bir kabus yüzünden uyanmıştı. Henüz 10 yaşındaydı. Herşeyi anlayacak yaşa gelmişti. Annesine seslenmek istediğinde alt kattan gelen uğultuyu duydu. Annesi ve babası şiddetli bir şekilde kavga ediyordu. Nedeni belirsiz bir kavga olduğu barizdi. Çünkü bu kavgalar son 1 haftadır devam ediyordu.

Küçük Riki yorganın altına gireli yaklaşık yarım saat oluyordu. Annesi ve babası aralıksız kavga ediyordu. Babasının ağzından iğrenç küfürler çıkıyordu. Kimse onu düşünmüyordu. Ya da belki de çok bencillerdi.

Annesi dayanamadığını açıkladı. Riki bunları çok net duyuyordu. Annesi ağlamaya mı başladı? Riki kendini savunmak için daha da içeriye girdi. Yorganla bir bütün oluyordu adeta.

Dış kapıdan çıkan sert ses ile birşeylerin normalden daha terse gittiği ortadaydı. Riki korktuğundan değil, kendini korumak istediğinden yatağına gömüldü. Bu koca evde üç kişi arasında çözülmesi gereken problemler vardı. Peki sorun problemmiydi yoksa problemi yaratan kişide mi?

Kavganın çıkma sebebi bay Nishumura'nın gereğinden fazla olan saçma kıskançlık tripleriydi. Yaşlanmak üzere olan adam, kendi halinde tribe girip aile içindeki herkesi zedeliyordu. Bu en çokta bayan Nishumura'yı etkiliyordu. Bundan bıkan kadın geride 10 yaşında bir oğlan bırakıp evi terk etmişti.

Bay Nishumur'a güneşin doğmasına yakın Riki'nin varlığını unutup evden çıktı. Onu gören biri karısının peşinden gidiceğini düşünsede onun planları daha farklıydı. Eski sevgilisi bayan Hong'un yanına gidicekti. Bayan Hong ile yaklasık 1,5 yıl çıkmışlardı. Lakin bayan Hong'un ailesi onu Bay Hong ile evlenmek zorundalığında bırakmışlardı. Yılların ardından ikisininde birer çocuğu vardı. Bundan sadece ikisi haberdardı.

Bay Nishumur'a gençlik aşkının evinin önüne gelmişti. Koca bir malikanenin önündeydi. Nöbetleşirken uyuya kalan birkaç koruma vardı. Onların kendisine hayrı yokken neden kapıda görevlendirilmişlerdi. Uzaktan camı izlemeye başlayan adam yanan ışık yüzünden geriye bir adım attı. Pencerenin ardında yeni uyanan güzel bir kadın vardı. Kucağında ise kendi oğlundan sadece birkaç yaş küçük olduğunu düşünüğü bir kız vardı.

Orada olmak istiyordu. Ama aklına evinde, arkasında bıraktığı oğlu geldi. Bencillik ettiğinin farkına varıp adımlarının yönünü kendi evine çevirdi. Şimdi ne olucaktı? Hiçbirşey yolunda gitmiyordu. Bu dünyada sıkışıp kalan iki kişi kalıcaktı. Hiçbirşeyden haberleri olmayan iki genç. İkiside ebeveynlerinin kötü dünyasında yaşamaya zorlanan iki figür gibilerdi. Ama kader onları tekrar bir araya getiricekti.

/Riki's Pov/

Elimde annemin günlüğü vardı. Sürekli babamı kötüleyip durmuştu. Bu defter bana verildiğinden bu yana tam 9 kez baştan sona okudum. Okurken canımı yakan bölümler oldu. Tıpkı benim babamdan olduğum için yakındığı sayfalar gibi. Her seferinde yarama tuz basıyor gibiydim.

Kirli ve tozlu defteri kapatıp masamın altındaki çöp kutusuna attım. Eğerki bana böyle değer veriyorsa onun ait olduğu yer belliydi. Onu arayışa girmem bile saçmaydı. Peki ya babam?

8 yıl önce kaybettiğim babamın intikam ateşi hala yanıyordu. Babam olmadan geçen her hafta ateşimi körükleye durdum. Heeseung sürekli bu konu hakkında abilik yapsada bana işlemiyordu. Hayatı bana zehir eden o adama, dünyayı dar etmeye söz verdim. Soğuk odalarda günlerce çaresiz bir biçimde ağladığım gecelerim o pisliğin suçuydu.

Masanın önünden ayrıldım. Telefonumu elime aldım ve rehbere girdim. Sanırım son 8 yıl içinde basıma gelen en güzel şeyi arıyacaktım. Bana karanlık tünelde eşlik eden kişinin adı Zeyu.

Üç sene önce yetimhaneden kaçmıştım. Her ne kadar Zeyu'nunda gelmesini istesem de o gelmek istemedi. Ona karsı ısrar etmedim. Sonuç olarak beni dinlemeyecekti. Ama bugün kuşkusuz her saniye görüşebilirdik. Çünkü o da bugün gece yarısından sonra reşit oluyordu.

"Jungwon adlı şahış" diye kaydettiğim kişiyi aradım. Yatmadığını biliyordum. Çoktan kudurmaya başlamıştır bile. Telefon üç kez çaldı. Beşincisini açmazsa eğer kapatıcaktım. Öylede oldu. Uyudumu ki acaba. Saat 12 olmamıştı henüz. Koltuklardan birine gelişi güzel oturdum. Günün yorgunluğunu bu konforlu koltuklar sayesinde atmak çok iyi geliyordu.

Gecemi burda geçireceğime karar vereli epey bir oldu galiba. Telefonu titreşime aldım ve cebime koydum. Kollarımı açarak yüz üstü kanepeye uzandım. İşte şuan gayet rahattım. Gözlerim kapanmak için ânı bekliyordu. Ufaktan bir elveda merasimi ile kendimi uykuya saldım. İşte benim güzel anlarım hep şu s1kik telefon yüzünden bozuluyor.

Cebimde titriyordu. Her bir çalışta bende titriyordum. Bedenim adeta kendinden geçiyordu. Elimi cebime attım ve telefonumu çıkardım. Zeyu'nun aradığını düşünüyordum. Bir süre ekrana bakındım. Ama telefon kapandı. Kim olduğunu merak ettiğim için telefonumu açtım. Son arama kayıtlarında "bilinmeyen bir numara"yazısını görünce tekrar eski pozisyonumu geçtim. Kim olduğu hiç umrumda değildi.

Telefon tekrar çaldı. Yine aynı numara olduğunu düşündüğüm için kapattım. Fazla sürmedi birkez daha çaldı. Canına filan mı susamıştı? Telefonu hızla elime alıp kimin aradığına bile bakmadan yanıtladım.

"Gece gece ecelini filan mı istiyorsun ne bu ısrar??!"
"Sakin ol Riki ölmedin."

Jungwon'un sesini duyduğumda gerginliğim biraz da olsa inmişti. Gece gece biri tarafından rahatsız edilmek hoşuma gitmiyordu sadece.

"Ben yetimhaneden çıktım. Nereye geliyim?"
"Olum gerizaklı filan mısın? Sabah neden çıkmadın?"
"Üf dayanamadım Riki!"
"Tamam bekle olduğun yerde seni almaya geliyorum."
"Yakışıklı prensim benim"
"Kendine yeni yakışıklı prens ara"

Telefonu kapattım. Ayağa kalktım. Ani bir kalkış olduğu için başım bir tık döndü. Kendime gelmek için iki ve ya üç kez sirkelendim. Salondan ayrılıp girişe vardım. Dolaptan aldığım botlarımı ve montumu üstüme geçirdim. Hava cidden aşırı soğuktu ki ben nereden bakılırsa şehire en uzak noktayı seçmiştim.

Karanlık hava ve esen rüzgar etrafa mayhoş bir huzur bırakıyordu. Rüzgarın yüzümü okşaması hafif gülümsememe sebep oldu. Montumun fermuarını yukarı çektim ve arabama ilerledim. Arabanın kilit düğmesine bastığımda geri kitlendi. Açık mı unutmuştum?

Detaya fazla takılmadım. Şöfor koltuğuna oturdum ve ışıkları açtım. Kontağıda açtıktan sonra dikiz aynasından kendime baktım. Ama arkamda biri vardı. Hemde siyahlara bürümüş. Kafamı geriye çevirdim. Taktığı maske ve şapkadan yüzü görünmüyordu. Sakinliğimi koruyaraktan onunla ilk ben konuştum.

"Sen de kimsin?"
"Ecelime gelmek istedim"

Tanıdık bir sesti. Ve üstelik onu şuan birine benzetiyordum. Maskenin arkasındaki kişi yüzünü açtı. Kahverengi saçları gördüğüm an şaşırdım.

"Jungwon??!"

Vendetta:: ✭✮Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin