0.7

44 9 31
                                    

Bilmem kaçıncı sigaramın üstüne içtiğim acı kahve damağımda hoş bir iz bırakıyordu. Güzel bir düşün üzerine daha da iyi gidiyordu. Jungwon evde olmadığından rahatça içebiliyordum. Düşüncelerim ve ben bu bilinmeyen dağ evinin içinde birbirimize karşı savaş açmıştık. Birimiz sadece intikam için cephe almışken diğer taraf savaşın içinde masum taraf için cephe almıştı. Ama ne yazıkki kuralları ben belirlemiştim. İntikam alınacaktı. Bu savaşta duygulara yer yoktu. Eğerki istediğimi alıcaksam bunun için çalışmalıydım.

Ayağa kalktım. Can sıkıntısından masanın üstündeki bilgisayarı açtım. Bu kadar yanlızlık beni sıkmıştı. Onun yerine sahte yarimin ne yaptığına bakıcaktım. Jungwon'nun yaptığı gibi iki tuşa bastım. Ekranda bir çok kamera kayıtları ve ses bulundu. Gözüm takılacak bir yer seçiyordu. Lakin koskoca ev bomboştu. Ne Eunchae bir yerlerdeydi ne de babası.

Ekranı olduğu gibi kapattım. Tek parça haline gelen bu düzlüğü eski yanlızlığına mahrum bıraktım. Odama geçtim ve elime aldığım ilk ceketim ile aşağı indim. Dolaptan aldığım yarım botları ayağıma geçirdim. Herzamanki gibi ya han nehrine ya da uzun zamandır uğramadığım bir bara gidicektim. Artık kafam hangisine eserse.

Jungwon'nun evdeki yokluğu beni iyice sıkınca tek çareyi dısarıda soludum. Malum Eunchae'de yoktu. Bende kafamın estiği herhangi bir noktaya varıp orada biticektim.

Arabamı fazla yakın olmayan bir yere park ettim. Akşam olmaya yakındı. Hava yavaştan kendini teslim ediyordu. Ben ise elimdeki sigaramla birlikte han nehrine yaklaşıyordum. Nehre bakan herhangi bir köşeye oturdum. Elimdeki sigara dalını ağzıma koydum. Çakmağıda elime alarak sigra dalını birkaç ateşte tutuşturdum. Tütünün yanmasıyla kendini havaya karıştıran duman ciğerlerime kadar işledi. Bu şeyi hissedebiliyorum.

Bomboş gözlerle sadece tadını çıkarmak için geldiğim nehire bakıyordum. Sigaram bitmeye yakındı. Gözlerim karanlıkta birini arıyordu. Kim olduğunu ben bile bilmiyorken nasıl birini arayabilirdim ki?

Tam bu vakitte bunları kafamın içerisinde çözmeye çalışırken yakınlarda birini gördüm. Güzel kahve saçlı genç bir kız. Yüzü belkide sudan ötürü fazla net değildi. Ama onu bir yerden tanıyor gibiydim. Üstündekilerden ötürü de olabilirdi bu. Kafamı sağa çevirdim. Bu Eunchae'ydi. Hemde ilkkez şakasız bir tesadüf yaşıyorduk.

Üzerinde yine marka ve pahalı bir kıyafet vardı. Diz üzerinde, beyaz, dantelleri sayesinde zarif görünen ve hemen göğüs dekoltesinin üzerinde tülleri bulunan dar bir kıyafet vardı. Onun altına cidden güzel gitmiş kısa beyaz çizmeler vardı. Saçlarını at kuyruğu yapmıştı.

Benim gibi histerik biri olduğundan ona baktığımı anlamış olmalıydı. Belkide rahatsız oluyordu. Ama ben bakmayı kesmedim. Böyle bir niyetimde yoktu. Kurallarını benim belirlediğim oyunda tek galip gelicek kişide bendim.

Ona yaptığım gibi yapıp kafasını bana çevirdi. Beni gördüğü için fazla şaşırmıştı. Çünkü böyle bir tesadüfü bende beklemiyordum. Bu sefer doğaçlama yürüyecektim.

"Senin burada ne işin var?? Benimi takip ediyorsun?"
"Korkarım küçük senden önce buradaydım. Yani buda demek oluyorki sen beni takip ediyorsun."
"Öyle birşey yok uydurma."
"Peki ya şuan yanımda olmana ne demeli Eunchae?"

Yanlış bir hamle yaptım. Ona adıyla seslendim ve ondan en son adını öğrenmek istiyordum. Gerçi partide ifşaladım kendimi. O kadar tepki vermesini beklemiyordum. Yinede toparlama gereği duydum.  Ama elimi yakan dalıda söndürmeliydim.

Sol elimdeki sigarayı çimlerin üstüne bastırıp ezdim. Ellerimi birbirine sürtüp tozlardan arındım. Kafamı tam anlamıyla Eunchae'ye çevirdim. Bu durumu beğenmediğim için tüm vücut yönümü ona çevirdim. Böylesi daha iyiydi.

Vendetta:: ✭✮Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin