Merhabalar:) burada yeni olduğum bu bölümü yüklemekle kırk saat uğraşmamdan belli oldu sanırım. Aslında pek bir
ümitle yazmıyorum bu kitabı, yıllardır karaladığım bir kurguyu kağıda dökmek istedim sadece umarım beğenirsiniz:)Hayatımın geçtiği duvarlara son bir kez baktım vedalaştığım arkadaşlarıma buruk bir gülümsemeyle son kez el salladım "seni özleyeceğiz canım" diye son kez seslendi pelin seni özleyeceğiz..
Peki ben burayı özleyecek miydim ailesiz geçirdiğim çocukluğumu kimsesiz yaşadığım ömrümü işkencelerle tacizlerle ölüm gibi geçen her günü.Benim için bir hapishaneden farksız olan burayı özleyecek miydim?
Tereddütsüz bir şekilde hayırdı cevabım.Şuan ben bir uçurumun kenarındaydım arkamda on yedi yıl bırakıp sonunu göremediğim bir hayata atılıyordum buradaki bütün çocukların ve bütün çocukluğumuzun
hayallerindeki gibi evlatlık alınıyordum bir aileye. O kadar çok ümit ettim ki bu tabloyu anne diyeceğim şefkatli bir omuzu baba diyeceğim beni zorluklardan koruyan düştüğümde kaldıran birini...Ne çok hayalim vardı ama on yedi yaşında bunlara kavuşmak buruktu en çok ihtiyacım olduğu zamanlarda yoktu istediklerim şimdi reşit olmama bir yıl varlen süslü bir hediye gibi sunulmuştu önüme..Zengin bir aileye evlatlık verilen on yedi yaşındaki öksüz ve yetim kız...Yetimhanenin önüne bir araba durdu ve arabadan daha öncede beni yetimhanede kurbanlık koyun gibi seçmeye gelen adamlar indi. Görünüşlerine bakınca bu insanlar beni beni alan aile değil de koruma izlenimi veriyorlardı.
Ne garipti Beni daha kendileri görmeye gelmemişlerdi bir insan evlat edineceği çocuğu niye kendi seçmezdi ki!
Koruma olduğunu düşündüğüm adamlar indikleri arabanın kapılarını açınca içerden sarışın oldukça bakımlı, otuzlu yaşlarda görünen bir kadın ve saçlarında hafif beyazlamalar olan ama buna rağmen çok karizmatik bir adam indi. Acaba yeni cici annemle babam bunlar mıydı?
Niye bende hiçbir bir heyecan belirtisi yoktu annem olduğunu düşündüğüm kişi ağır adınlarının herbirinde yankılanan topuk sesiyle yanıma ulaştı ve sakinleştirici bir ses tonuyla bana kendini tanıttı. "canım ben Sevim " kadın konuşmaya devam etmeden ismini içimden tekrarladım. 'Sevim'...
"Biliyorsun ki seninle daha önce hiç tanışamadık ama ben senin bundan sonra yeni annenim.""Memnun oldum efendim" dedim yaşama kırıntılarını kaybetmiş sesimle kendimi zengin bir ailenin aldığı bir eşyadan farksız hissettirmişti bu tanışma.Kadın oldukça samimiydi buna diyecek hiçbir sözüm yoktu ama nasıl desem bir eksiklik vardı içimde kafamda bin türlü soru vardı ve bu yüzden mutlu hissetmeyip niye ben diye soruyordum kendime niye on yedi yaşındaki bir kızı seçtiler o kadar ailesiz bebek varken...
Adam kısık sesle "merhaba ben murat kızım" dedi.
Kızım kelimesi yetimhanediki herkes tarafından duyduğum ama içini bir türlü dolduramadığım bir isimdi."Ben senin yeni babanım artık bundan sonra bizimle yaşayacaksın istersen bana baba Sevim'e de anne diyebilirsin"
Diyince şaşkınlığımı gizleyemedim daha bu aileye alışmadan anne demeye alışabilir miydim?
Cevabım kesinlikle hayırdı!
Utana sıkıla "Kusura bakmayın bu şekilde hitap etmesem olur mu sonucta 17 yıldır boyle kelımeler kullanmadım " deyiverdim.
Agzımdan cıkanlara bir çırpıda söylediğime ben bıle sasırmıstım acaba bu yaptıgım kustahlık mıydı benı evlat edınenlere karsı kaba mı davranmıstım?
Sevım hanımla beraber arabanın arka koltuguna oturduk. Sessiz ve uzun bır yolculuktan sonra sehır merkezınden epeyce uzakta olan şatoya benzeyen bır suru evlerın bulundugu bır sıteye gırıs yaptık. Pembe bır evın onunde durduk. bu ev kaldıgım yetımhaneyle esdeger denılebılecek kadar buyuktu.
Sevim hanım "Kızım yeni evin burası, gel sana odanı göstereyim."deyip beni 3. kata çıkardı.
Salon kadar büyük bir odaydı burası. Oda mavi ve mavinin tonlarıyla süslenmişti. Gerçekten bu oda hayallerimin kat ve kat üstündeydi. Sesime yansıyan heyecanı gizleyemeyerek "Burası benim mi sahiden" dedim.
"Evet canım yoksa beğenmedin mi?"
Sevim hanımın sesindeki tereddütü bastırmak istercesine bir ses tonu takınıp "hayır çok beğendim sağolun"diye karşılık verdim.
Sevim hanımın yüzü gülümserken konuşmaya başladı "canım ben şimdi aşağıya inip Nermin hanıma yemeği hazırlamasını söyleyeyim sen de yemek için hazırlan zaten yarın alışverişe çıkacağız."
"peki efendim."
Bu yaşadıklarım benim için çok fazlaydı ve diyecek bir şey bulamamıştım."Efendim de neymiş? Murat'ın yanında bir şey demedim ama anne demesen bile teyze de, yok sen teyze deme yaşlı olur. Abla desen de çok genç olur adımla mı hitap etsen"
Sevim hanım kendi kendine soru sorup cevaplıyordu. ben fikir söylemeden tekrar söze girdi "Sen bana evde istediğini söyle dışarıda anne de" diyip aşağı indi.
Bu ne mantıksızdı evde ne diyorsam dışarıda da onu demem gerekmez miydi? Ayrıca yemek için hazırlan ne demekti üstümdekilerle gitmem yetmez miydi? nasıl bir dünyaydı onlarınki nasıl farklıydı benim hayatımdan.
Her şey fazla abartılıydı. bavulumdan bir tane jean ve salaş bir t-shirt çıkardım. Saçlarıma da öylesine bir topuz yapıp aşağı indim.
Sevim hanım ortalıklarda yoktu ama Murat Bey koltuğa oturmuş kitap okuyordu. Ne yapacağımı bilemez öylece dikilirken sevim hanım "murat hadi sofraya sen de denizcim öyle dikilme orada hadi yemeğe" diyip masaya geçti.Murat bey ve Sevim Hanım karşı karşıya oturmuştu ben de Sevim hanımın karşısına murat beyin yanına oturdum. "sevim bizim serseri yine mi gelmeyecek?" Diye soran Murat Beye Sevim Hanım
"bilmiyorum murat telefonu kapalı" "kaç kere söyledim ona yemekler önemli diye ama babasını dinlemiyor ki"
Bu konuşmadan anladığım kadarıyla bir oğulları vardı o zaman beni niye evlat edinmişlerdi ki?Kafamdaki cevapsız soruları masada yükselen sesler böldü.
"Hep sen bu hale getirdin sevim bu çocuğu sen şımarttın"
"Ben mi şımarttım murat? her istediğini yapan sensin"
"Ben istediğini yapıyorum ama sen de kötü bir şey olduğunda ona kızmama izin vermiyorsun"
"Yani tüm suç benim..."
Masadaki ses doruk yapmışken kapıdan gelen sesle gözlerimi kapıya çevirdim. Masadakiler de aynısını yapıp içeri giren gence baktı. çocuk ifadesiz bir suratla "yine benim yüzümden bir aile krizi" deyip ellrini dalga geçercesine çırptı .Murat beye döndüğümde suratı ciddiydi. "Buraya gel poyraz otur şu masaya" deyip elindeki çatalı masaya vurdu. geldiğimden beri murat beyi hiç böyle sinirli görmemiştim. Poyraz denen çocuk karşımdaki sandalyeye bildiğimiz yayıldı.Beyaz tenli uzun boylu koyu kahverengi saçlarını yüzündeki çiller tamamlıyordu ve bu çiller ona çocuk görüntüsünden çok erkeksi ve karizmatik bir hava katmıştı.
"Dışarıdaydım" Poyrazın hiçbir şey umrumda değil dercesine söylediği bu ses murat beyi daha fazla gerginleştirmişti.
"onu biliyoruz neredeydin?"
"Cenkle civiye gittim oldu mu?"
"İçki içtin mi?"
"Yok baba ne içkisi süt içtim ?" Dedi dalga geçercesine.
"Doktor sana içki yok demesi mi?"
"Az içtim. Bu kadar sorgu yeter mi "dedikten sonra kafasını yerden kaldırdı. gözleri beni buldu. "Bu kim?"
Benden bahsetmemişler miydi? İçimden yuh! dedim. evlat edinip çocuklarına haber vermemek. Sevim hanım "Kardeşin Deniz." dedi.
Poyraz aptal bir sırıtmayla bana döndü "Kardeş?"
Sevim hanım Poyrazı umursamayarak tanıştırma faslına geri döndü."Deniz bu da yeni ağabeyin Poyraz . Hoş bir tanışma olmadı ama umarım sonrası iyi olur."
Umarım diye mırıldandım böyle sorumsuz birinden nasıl kardeş olacaksa...
Rabiaya sevgiler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜVEY
RomanceHayatımın geçtiği duvarlara son bir kez baktım vedalaştığım arkadaşlarıma buruk bir gülümsemeyle son kez el salladım "seni özleyeceğiz canım" diye son kez seslendi pelin seni özleyeceğiz.. Peki ben burayı özleyecek miydim ailesiz geçirdiğim çocukluğ...