OY KULLANMAYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN:)
BU KİTAPTA GEÇEN HER ŞEY HAYAL ÜRÜNÜDÜR.
size karanlıkta bir meşale tutulsaydı ne yapardınız? o meşaleyi karanlıktan korktuğunuz için mi yoksa sizinle olanların karanlığa korkusu olduğu için mi kabul ederdiniz? ben karanlıktan korkmuyordum ama o karanlıktan çok korkuyordu.
"hadi ama sevgilim altı üstü hızlı tren en fazla ne olabilir ki?" okul çıkışı canımız sıkıldığı için toplanıp lunaparka gelmiştik ve benim inadımla önce hızlı trene binmeye karar verdik ama Emir her şeyi mahvediyordu. Yaklaşık yirmi dakikadır onu ikna etmeye çalışıyorduk ve o inatla binmeyeceğini söylüyordu. Onu ancak Işıl ikna edebilirdi."Sevgilim yeteri kadar beklettik insanları lütfen artık benimle beraber şu trene biner misin?" Ben onları beklemeden koltuğa oturdum ve Yılmaz'ın gelmesini bekledim. Görevli bizimkileri uyardı ve dakikanın az olduğunu,şuan da binip kemerlerinin ayarlanması gerektiğini söyledi."Yılmaz gelmiyor musun?"Yılmaz Işıl'ın ikizi ve benimde sevgilimdi,çıkalı yaklaşık iki ay oluyordu,Işıl sayesinde bana,benden hoşlandığını itiraf etmişti,bende galiba ondan hoşlanıyordum o yüzden teklifini kabul etmiştim. Yılmaz'a karşı bir hissim var mıydı bilmiyordum,onu seviyordum ama dost olarak mı yoksa sevgili olarak mı bu kesin değildi.
"Burcu bugün midem bunu kaldırabilecek kadar iyi değil inan bana." Hepsine neler oluyordu bugün? Bizi,sadece yükseğe çıkaran bu altı üstü hızlı olan trene binmemek için kırk takla atmışlardı resmen ve hepsi de beni yalnız bırakmıştı,gözlerim Işıl'a döndü."Emir binmezse bende binmem onu yalnız bırakamam,kusura bakma Burcu." Anlayışla kafamı salladım ve gözlerimi önüme çevirdim. Görevli, son uyarılarını yapıyordu,kemerlerimizi halletti ve makinenin başına geçti. son kez onlara baktım ve ışıl gülerek "Yüz ifadeni merak ediyorum Burcu!" bende merak ediyordum, Işıl'a gülümsedim ve derin bir nefes aldım tam o sırada makine yavaş yavaş kalkmaya başladı. Yukarıya çıkarken ki vakit o kadar sıkıcıydı ki dakikalar bana saatler gibi geldi. sonunda en tepeye ulaşmıştı tren ve merakıma yenik düşüp aşağıya baktım. Manzara çok güzel ve bir o kadar baş döndürücüydü. Gözlerim arkadaşlarımı ve Yılmaz'ı aradı ama buradan onları seçmekte zorluk çekiyordum. Midemi bulandırmamak için tekrardan önüme yöneldim,makine önce yavaş bir şekilde,sonra kendisine sövdürecek derecede hızlandı."Ben senin gibi trenin raylarını,tekerleğini,seni çalıştıran makinenin de ta amına koyayım!" Millet arkamda çığlık atıyordu ve ben cehenneme VIP üyelik kazandıracak tüm küfürlerimi trene sunuyordum. Çok fazla küfür eden bir insan değildim hatta küfürü çok da sevmezdim ama gerektiğinde insanı rahatlatabiliyordu.
Sonunda ayaklarım yere değmişti,çok bir şey olmamıştı alt tarafı biraz midem bulanıyor,başım dönüyor ve birazdan büyük ihtimalle yere oturup hayatı sorgulayacaktım.
Benim bu hallerimi gören Emir ve Işıl bana gülmemek için zor duruyorlardı."Burcu şuan senin şu halini videoya çekemediğim için aşırı pişmanım." diyip kahkahayı bastı. Emir de kendini tutamayıp gülmeye başladı. Gözlerim Yılmaz'a döndü ve o bana bakıp iyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu. Ona gülümsedim ve bende Işıl gibi kahkaha atmaya başladım.Lunaparkta biraz daha vakit geçirdikten sonra ayrılma vaktimiz gelmişti,Emir iyi değildi çünkü yediği her şeyi atlı karıncadan sonra dışarı salmıştı. Işıl arabasıyla Emir'i evine bırakıcaktı. Bende o sırada Yılmaz'a sarıldım ve onunla vedalaştım.
Beni eve bırakmayı teklif etti ama bunu red ettim,biraz yürüyüp kendime gelmeye ihtiyacım vardı.
Bu lunapark beynimin yerlerini değiştirmişti resmen. Hepsine iyi geceler diledikten sonra bende kendi yoluma yönelmiştim. Yolumun üzerinde siyah yeşil gözlü bir kediye rastladım. Bana o kadar güzel bakıyordu ki onu alıp eve götüresim bile gelmişti. Kediyi sevdikten sonra karşıdan karşıya geçtim. İleride mat siyah bir araba duruyordu,bu araba çok tanıdık gelmişti bana,sanki daha önce bir yerde görmüştüm. Kapısı açıldı ve içerisinden Nurgül Hanım çıktı. Nurgül Hanım'ı görünce şaşırmıştım ama bunu belli etmemeye çalıştım.
Buraya gelmişlerdi,önemli bir şeyler olmuş olmalıydı yoksa tehlikeyi göze alıp insan içinde benimle buluşmazlardı. O tarafa doğru yöneldim. Vardığımda Nurgül Hanım beni arabanın içine davet etti ve bende içeriye geçtim.
Behzat Bey buradaydı,kesinlikle önemli bir şeyler olmuş olmalıydı.
Behzat Bey Visia Ajanlık Kurumu'nun patronuydu ve benimde en değerli hocalarımdan birisiydi. "Burcu biz de seni evinde bulmayı umuyorduk ama nasip burasıymış." Görünüşe göre birazcık papatya çayı içmesi gerekti yoksa sinirlerini benden çıkartıcaktı. "Behzat Bey konuşmadan önce birer papatya çayı içmeye ne dersiniz?" Nurgül Hanım'ın dudağı seğirdi demek ki dediğim hoşuna gitmişti. Behzat Bey Nurgül Hanım'a bakıp tekrar bana döndü.
"Tahmin ediyorum ki buraya kadar zahmet edip neden geldiğimizi merak ediyorsundur."
Doğru tahmin ediyordu,Zeki adam.
"Evet konu her neyse bunu yarın konuşamaz mıydık?"
Kafasını sağa sola sallayıp,"Kızım konu önemli, hızlı davranmamız gerekiyor,yarını bekleyemezdik." Derin birer nefes aldı , "kulaklarını aç ve beni iyi dinle. Bu anlattıklarım sana gerçekçi gelmeyebilir, bundan 40 yıl önce Endonezya'da kazı çalışmaları sırasında değerli bir mücevher bulundu,biliyorsundur o bölgede fazlasıyla değerli taşlar bulunuyor, bazıları müzelere bazıları ise satışa sunuluyor.Kılıç ailesi o zamanlar da müzeye sunulacak olan o mücevheri devletten gizli bir şekilde satın aldı,içerisiyle bir bağlantıları var diye tahmin ediyoruz. Mücevher o zamandan berli onların elinde ve o mücevheri alıp müzeye geri sunmamız gerek. Bunun içinde sana işimiz düştü."
Bu dedikleri karşısında resmen büyülenmiştim, Endonezya'dan değerli taşların,mücevherlerin çıkartıldığını biliyordum ama bu bahsi geçen mücevheri bu kadar değerli kılan ne olabilirdi ki?
"Her şeyi anladım ama bu mücevher neden bizim için bu kadar önemli?"
Behzat Bey de benden bu soruyu bekliyordu, Nurgül Hanım'dan tableti aldı ve verileri açtı.
"Bu mücevher çok az sayıda bulunuyor,en son bulunan ve şuan da var olan son iki örnekten birisi,öteki zaten müzede bulunuyor,bunu da kardeşinin yanına göndermemiz gerek."
Behzat Bey'in bu dediklerini düşündüğümde bu mücevherin neden bu kadar değerli olduğunu şimdi anlamıştım.
"Şimdi sen şunu da sorguluyorsundur 'Neden ben' çünkü kızım belki baban anlatmıştır sana,zamanında senin babanla bu mücevherin müzede bulunan halini biz götürüp vermiştik,o zamanda işler daha zor hallediliyordu tabii. sen babanın kızısın o yüzden sana güveniyorum bu konuda,ama eğer bu plan senden ve benden başkasının kulağına giderse hepimiz için iyi şeyler olmaz özellikle Yılmaz için."
Sondaki cümle fazlasıyla tehdit içeriyordu,beni Yılmaz ile korkutuyordu ve ben ne diyeceğimi bilemiyordum.
"Yanlış anlamayın dediklerinizi anladım lâkin benim bu işten çıkarım nedir?"
Behzat Bey güldü ve bu gülüş gerçek bir gülüşe ait değildi.
"Mücevher ne kadar değerliyse seninde alacağın çıkar o kadar değerli,bu soru kabul ettiğin anlamına mı geliyor Burcu?" Bende gülümsedim,
"Sizce başka çarem var mı Behzat Bey?"
"Bende öyle düşünüyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arvent
Teen FictionHislerin sahte, bakışların gerçek olduğu bir oyun ve bu oyundan doğan bir aşk. Burcu Enver'e red edilemeyecek bir teklif sunuluyor, Ezel Kılıç'ın yanına onun kalbini çalmak için gönderiliyor ama aşk Burcu'nun da kalbini çalıyor. Mücevher uğruna baş...