8. Bölüm

20 2 1
                                    

Kitaplardaki ana karakterleri düşünün, Demir Yaman, Adnan bebeği kaçıralı tam bir hafta olmuştu. Her yeri aramıştık. Demir Yaman'ı ikna etmek için her yolu denemiştik. Birileri biliyordur diye herkesi sorgulamıştık. Ama yoktu. Ne Adana'da ne de Mersin'de.

Şimdi ise aldığımız bir eşkalin Adnan bebek olup olmadığını anlamak için gittiğimiz Mersin'den eli boş dönüyorduk.

Buna canımı fazla sıkmamaya çalışsam da maalesef canım sıkılıyordu. Bu belli ki dışarıya da yansıyordu. Çünkü Adrien, "Hadi ama, canını sıkma! Bir de iyi yönünden düşün, bu sayede Mersin'i de gezmiş olduk." dedi, beni yumuşatmak isteyen sakin bir ses ile.

"Canı sıkmamak elde değil ki..."

Adrien şüpheli bakışlarla, "Sen ne ara Adnan bebeğe bu kadar bağlandın?" diye sordu.

"Bunu nereden çıkardın şimdi?"

"Adnan'ı bulamadığın için fazlaca sıkıldığın belli. Oradan çıkardım."

'Bir insan direksiyon başına bile nasıl bu kadar dikkatli olabilir diye?' diye düşündüm. Ben olsam, arabayı kontrol altında götürmekten başka hiç bir şey yapamazdım. Ama canımın sıkılmasının asıl sebebi, Adnan bebeği bulamamak değildi. Züleyha'ya tabii ki üzülmüştüm. Asıl sorun ettiğim şey, ufacık bir bebeği bulamamayı kendime yedirememekti. Düşüncelerimi direk, Adrien'a dile getirme isteği uyandı, bir anda içime. "Asıl canımın sıkılmasının sebebi Adnan bebeğin kayıp olması değil gururuma yediremem." dedim, dişlerimin arasında.

Adrien'ın iyice kafası karışmış gibi gözüküyordu, "Gururunun bu olayla nasıl bir bağı olduğunu söyler misin, leydim?".

"Şöyle ki," diye açıklamaya koyuldum, "Biz burada kendimiz dedektif olarak tanıttık yani, mantık olarak herkesi ve her şeyi kolaylıkla bulmamız gerekiyor. Ama biz ufacık bir bebeği bile bulamıyoruz. Üstelik bu bebek, bizim sözde korumamız ve gözetlememiz gereken kadının bebeği. Herkesi geçsek bile Züleyha'ya o kadar kişinin içinde Adnan'ı bulacağım diye söz verdim. Haydi burayı atlattık diyelim, bizler birer süper kahramanız. Paris'te bulamadığımız b ir suçlu yokken , Adana'da olması gururuma yedirmememi ve doğal olarak canımın sıkılmasını sağlıyor.".

Bu uzun açıklama en az Adrien kadar benimde şaşırmama sebep olmuştu. Daha kendim bile bunları düşünmekten kaçarken bir anda her şeyi söyleyivermiştim.

Aşk böyle bir şeydi işte; bazı zamanlar kendi korktuğunuz şeyler, bir bakmışsınız sevdiğinizin yanında dökülüvermiş.

Adrien biraz duraksayıp, düşündükten sonra, "Leydim, seninde dediğin gibi düşünüyorum fakat, bunu gurur meselesi yapmıyorum." dedi.

Ona ne dediğini anlamadığım için garip bir şekilde bakınca, konuşmaya devam etti, "Bir tanem, dediklerinde sonuna kadar haklısın. Fakat, bir şeyi unutuyorsun. Biz buraya dedektif olduğumuzu insanlara söyleyerek gelmiş olabiliriz ama, aslında değliz.".

"Ne olursa olsun sonuç olarak süper kahramanız."

"Ama biz Adana'nın süper kahramanı değiliz. Burada savaşmamız gereken bir süper kötü yok. Biz buraya yanlışlıkla geldik."

"Gene de orada herkesi bulurken, bir bebeği de bulabilmemiz gerekirdi."

"Kendinde söyledin böceğim. Orası Paris, burası Adana. İlk görevimizi hatırla; ne kadarda acemice şeyler yapmıştık. Sonra ne oldu? Paris'i karış karış ezberledik, mucizelerimizin tüm süper güçlerini keşfettik. Hatta kwamilerimizin neler ile beslendiğini bile teker teker ezberledik."

Kedimin haklı olan sözleri beni yumuşatmak için yetmişti. Ona sarılmak istiyordum, ama o araba kullanıyordu. Bende elini tutmayı tercih ettim.

O yolda giderken bende onu incelemeye koyuldum. Sarı saçları, yeşil gözleri... O an, ona tekrar aşık olduğumu hissettim. Bunu anlatabilmek çok isterdim fakat aşk kavramsızdı. Ona bir tanım veremezdiniz veya anlatamazdınız. O olursa, bunun da olması lazım yada o, bunsuz olmaz diyemezdiniz. Sözlükte aşk için, aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi. Aşık kişiye ise, bir kimseye veya bir şeye karşı sevgi ve bağlılık duyan, tutku (kimse), vurgun. Tanımları vardı. Bence bu tanımlar sadece öylesine, dilde anlamı belli olsun diye, yapılmıştı.

Bir Zamanlar: MUCİZEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin