2

55 9 13
                                    



Mark'ın her halini görmüştüm. Mutluluğunu, hüznünü, üzgünlüğünü, kıskançlığını, her bir duygusunu. Ve hepsine karşı bir korumam vardı. Her duygusuna karşı ne yapacağımı biliyordum. Üzgünse nasıl mutlu edeceğimi. Sinirlendiyse nasıl sakinleştireceğimi. Ama Mark'ın bana hiç göstermediği duygularından birini görüyordum ve bu benim kaçıp gitme isteğimi körüklüyordu. Mark'ı hiç çaresiz bir halde görmemiştim. Mark'ı geçtim kimseyi çaresiz halde görmemiştim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Mark'ın annesini dahi unutmuştum tek derdim Mark'ı nasıl iyi hissettirebileceğimdi. Ama ne yaparsam ne tepki alacağımı da bilmiyordum. Hastane koridorundaydık, Mark kollarını dizine yaslamış ve kafasını elleri arasına almıştı. Ben de yanında öyle mal gibi oturuyordum işte. Boğazım düğümlenirken Mark'ın nefes alış verişleri sıklaşmıştı. Mark'ın ağladığını anladığımda kendime ettiğim küfürlerin haddi hesabı yoktu. Sikik bir orospu çocuğu olarak sevgilime destek dahi çıkamıyordum salak saçma korkularımdan. Elimi sırtına koymamla Mark'ın bana sarılması bir olmuştu. Kafasını omzuma gömmüştü ve beni öyle bir sıkıyordu ki onu bırakıp gidersem parçalanacak gibiydi. Saçına bir kaç öpücük kondurup daha sıkı sarıldım ona.

"Özür dilerim." Niye dilediğimi bilmiyordum. Ya da biliyordum. Sadece demem gerektiğini hissettmiştim. Mark'ın annesi alkolikti. Haddinden fazla içerdi. Bağırırdı çağırırdı. Ayık olduğu zaman bir elin parmaklarını geçmezdi. Ama ne kadar sarhoş olursa olsun Mark'ı gördüğü gibi ayıkmış gibi davranırdı. Ama Mark annesi her saçlarını öptüğünde buram buram alkol kokusundan anlardı hemen. Mark küçükken annesi bazı şeyleri saklamak için çok çaba gösteriyordu ama Mark ne zaman bir şeylerin farkına varabildiğinde o zamanda bıraktı işte. Artık onun gözünde çocuk Mark gitmişti. Mark her eve geldiğinde annesinin alkolden dolayı bitkin düşmüş veya koltukta bayılmış halini bulurdu. Sonunun bu olacağını Mark'ta kendisi de biliyordu ama ikiside bu gerçeği olabildiğince göz ardı etmeye çalıştılar. Mark'a göre bu onun sorunu değildi, gelecekteki Mark'ın sorunuydu. Mark'ın babasını soracak olursanız onu en son ne zaman gördüğümü dahi hatırlayamıyordum. Eve gelmezdi genelde. Ya işini bahane eder kaçardı ya da bazen ses seda dahi çıkarmadan kaybolurdu. Annesinin alkole bu kadar takma sebebi de babasıydı ya. Babasının varlığından Mark bile emin değildi.

Kaçıp gitmekten nefret eden biriydim. Özellikle bu gibi durumlardan kaçan insanlardan. İçim içimi ne kadar kemirse de Mark'ın yanında olmak zorunda olduğumu biliyordum. Ama yine de Jaehyun'lar geldiğinde Mark'ı bırakmıştım. Mark ağlamaya devam ederken nereden duyduklarını anlamadığım Jaehyun ve sürüsü gelmişti. Jaehyun ve aptal sürüsü. Tabii Mark, Jaehyun gelince beni bırakıp lavaboya gitti. Jaehyun'un aptal sürüsü baş sağlığı dilerken yok olup gitmek istedim. Birini kaybetmek, birinin uzun süre hüzününü çekmek, birinin derdiyle uğraşmak hayatımda en nefret ettiğim şeylerdi. Fakat dediğim gibi Bizim Tanrımız kuluyla uğraşmayı o kadar severdi ki en zor durumda insanın korkusunu yüzüne vururdu. Ama bugün yapmadı. Bugün onu yapmaması felaketin habercisiymiş ya onu da düşünemem ayrı bir salaklık. Mark ile Jaehyun'un tuvalete gidişinden beri 15 dakika geçmişti. 15 dakika Mark Lee kabız olsa bile tuvalette kalma süresi değildi. Ve özellikle Mark, Jaehyun'la ise bu süre imkansızdı. Gidip kontrol etmem gerekirdi. Sevgilimi Jaehyun'dan çekip almam gerekirdi. Ama sadece gerekirdi. Ben gidiple gitmemek arasında savaş verirken Jaehyun benden önce davranıp sevgilimi çoktan bana getirmişti.

Mark'ın yüzünde tuhaf bir ifade vardı. İfade okumakta iyi değildim. Ne olduğunu ne yaşandığını anlayamamıştım. Belki de Mark'ın oradaki en çok ihtiyaç duyduğu şey onun tuvalette Jaehyun ile ne bok yediğini anlamamdı.  Mark yanıma gelip oturduğu süre boyunca bana bakmamıştı. Normalde her hareketimi sapık gibi izleyen Mark Lee'nin bana bakmaması çok garipsenmesi gerekilen bir durumdu ama çok takmadım. Ah şimdi fark ettim de ilgili bir sevgili gibi Mark'a destek çıkıp annesinin onu ağlamasını istemeyeceğini falan söylemem gerekirdi normalde. Yanlış anlamayın Mark'ı her bir zerremden çok seviyordum. Ama bu tür şeyler bana çok tersti. Nasıl destek çıkacağımı bilmiyordum. Size demiştim bugün Tanrı benimle uğraşmadı. Mark doktorla bir kaç işini hallettikten sonra elimden tutup beni kaldırdı ve peşinden sürüklemeye başladı. "Nereye gidiyoruz?" Cevap vermedi sadece sürüklemeye devam etti.

Arabaya bindiğimizde ses çıkartmak istemedim. Galiba Mark'ta bu yüzden bana minnettardı. Stresten bacağımı sallamayı durduramazken bacağımın üstünde el hissettim. "Üzgün değilim. Biliyordum. Aslında üzgünüm. Sadece kafamı toparlamam gerek. Ne hissedeceğimi bilemiyorum." Hızlıca elini tutup kafamı salladım. Yolumuz sessizlikle geçti. Mark'ın içini kemirdiğini biliyordum ve ne kadar konuşmasamda ruhumu hissetmesini ummuştum. Evimin önüne gelince elimi öptü. "Nereye gideceksin?" İç çekti sıkıntıyla. "Bilmiyorum sadece kafamı toparlamak istiyorum." Güven vermek için elini daha da sıktım. Onun için her zaman olduğumu unutmaması için. Arabadan inmeden önce yanağını öpüp onu çok sevdiğimi söyledim. Yüzünde hüzünlü bir gülümsemeyle önüne döndü. Eve geçtim. Devrelerim bir kaç saat içinde sikilip atılmıştı.

Odama çıktım uyumak için. Tabii uyumak dışında her şeyi yaparak. Penceremin kenarına geçip bir sigara yaktım. Belki uykum gelir diye. Belki Mark geri gelirde duygularını açardı diye. Bir sigara bitti, tekrardan yaktım ve tekrar ve tekrar. Gözüm telefonda Mark'tan tek bir mesaj beklediğim günler boyunca Bayan Lee'nin cenazesini kaldırmıştık. Bayan Lee dualarla yolcu edilirken, Bay Lee ilk defa ağlarken, herkes baş sağlığı dilerken oradaki tek eksik Mark'tı. Mark Lee bir haftadır ortalıkta yoktu.

Jaehyun. Jaehyun☺️
Bu ismi unutmayin☺️☺️☺️

Neeeyysee acikcasi markin duygularinj hic iyi yansitamadigimi biliyorum ama azzzcik bekleyin her sey oturucak

Bir de ilk defa boyle bir yazim stili kullaniyorum oturtmak icin kirk takla atiyorum umarim begeniyorsunuzdue😔😔

dumb-ing, MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin