Kaybolmuşluğun ve çaresizliğin derin çukurunda hapsolmuş iken, benden yıllar içinde kaybolmuş sana...
12 yıl önce,
Ceres Şehri, Asvaldur Krallığı"Ren hemen şuna bak!" Dedi küçük kız heyecanla. Ağacın altındaki otların arasında duran beyaz renkli bir tavşanı işaret ediyordu. Aynı tavşandan yüzlerce görmesine rağmen, her seferinde ilk görüşü gibi davranıyordu.
Mavi gözlü oğlan oraya bakmadı bile. Elinde yonttuğu tahta parçasına tamamen konsantre olmuştu. Gözlerini yaptığı işten ayırması için tek gereken şey şiddetli bir depremdi. Hatta deprem bile umurumda olmaz diye düşündü. Bu açık alanda kafasına en fazla birkaç elma düşebilirdi o kadar. O da ağacın altında olsaydı eğer.
"Beni görmezden mi geliyorsun?" Diye diretti. Dikkatli bir şekilde ayağa kalksa da tavşan bu ufak hareketten ürküp ortadan kaybolmuştu.
Kız bir oflama bıraktı. "Hayır, kaçtı!"
Çocuk bilmiş bir şekilde güldü. "Tavşanlar ani hareketlerden ürkerler. Yavaş olduğunu zannetsen de aslında ona göre bu çok ani bir hareketti."
Kız ona göz devirse de artık tavşanın peşini bırakmış ve arkadaşının yanına oturmuştu. Gözlerini kısıp Ren'in becerikli elleriyle yaptığı şeyin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Bir saat önce sadece basit bir tahta parçası olan şeyi şu an çok havalı minyatür bir kılıca çevirmişti.
"Çok yeteneklisin Ren. Çok güzel olmuş!"
Ren dokuz yaşında olmasına rağmen kızın esnaflardan birinden gizlice yürüttüğü elindeki küçük bıçağı ustaca çevirdi. "Biliyorum! Bunu Ulrich'e yaptım."
Arkadaşı surat astı. "Hep bu tür şeyleri ona yapıyorsun." Dedi alınmış bir şekilde.
"Sende istiyorsan tek gereken söylemen." dedi Ren gayet belli olan bir şeyi izah edermişçesine. "Zihnini okuyamam."
"O zaman bu bir hediye olmaz Ren. Hiç beklemediğim bir anda bana çok hoşuma gidecek bir şey vermelisin."
Ren, "Zorunda mıyım?" Diye sordu. Hiç yapmak istemiyormuş gibi görünse de en yakın arkadaşı olan menekşe gözlü bu kıza kendi yaptığı bir şeyi hediye etme fikri hoşuna gitmişti. Ah, ama bunu asla ne belli edecek ne de dile getirecekti.
"Arkadaşlar birbirlerine hediyeler verir." dedi kız tane tane, açıklarmışçasına.
Ren "Zamanım olursa yapabilirim." Dedi tekrar ilgisiz tonla. Bunun üzerine daha fazla üstelemedi küçük kız. Ren'in istemediği bir şeyi ona yaptırmak imkansızdı. Bunu en iyi bilen kişi de ona en yakın kişi olan Irene'di.
İkisi birkaç saat daha çimlerle çevrilmiş açıklık alanda oyalandılar. Birbiriyle tanıştıklarından beri günlerinin büyük bir kısmını burada geçirirlerdi. Yemyeşil açık alan büyük bir tepenin üzerindeydi. Birkaç meyve ağacı vardı ve özellikle yazın esen hafif rüzgar, burada uyumayı mükemmel hale getiriyordu.
Güneş her zaman tam karşılarındaydı ve bu yüzden asla saate ihtiyaç duymazlardı.
"Geç oluyor." Dedi Ren Irene'e toplanmasını işaret ederek. Kız gitmek istemese de Ren onun itirazlarına aldırış etmeyerek ikisinin de çantasını el çabukluğuyla topladı ve birini sırtına diğerini de sağ eline aldı.
Irene, "Biraz daha kalabiliriz. Eve koşarak gideriz, sorun olmayacağına eminim." dedi ısrar ederek. Burayı her yerden daha fazla seviyordu. Özellikle başkent Ceres'in yoğun temposunda sakin olan tek yer burasıyken. Hem buradayken ders de çalışması gerekmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLK GÜNAHKAR
FantasyÖlümden ve geride kalmaktan korkan Irene, ismi için yaşamaya çalışırken barışın değil de adaletin esiri haline gelmiş ve intikam denen illet, yüreğinde o fark etmeden filizlenmeye başlamıştır bile. Nefret ettiği ve korktuğu her şeye sıra sıra dönüş...