1. Bölüm (Ceset)

37 4 17
                                    

Ölecektim, kim olduğumu bilmeden, yaşamın tadına varamadan ve en önemlisi ruh eşimi bulamadan...

Bu bir intihardı, herkese onlar hakkında ne düşündüğümü yazmış, intihar mektubumu yatağımın kenarına iliştirmiştim. Bu bir çifte intihar olmalıydı ancak Victor beni birkaç gün önce terk etmişti. Ben ve ölüm düşüncelerimden bıkmış olmalı. Hak veriyordum. Ben de benim gibi biri ile çıkmak veya benim gibi biri uğruna ölmek istemezdim ama ölecektim işte. Bulutsuz, soğuk bir geceydi. Camdan dışarıyı seyrediyordum. Önümde bir kutu kadar uyku hapı, üzerimde uzun kollu, kapüşonlu bir ceket vardı. Uyku haplarının yanında ölmeden önce yapılacaklar ve kitap listem, kitap listesinin altında bir kitap duruyordu. Listedeki 978. kitabın yanına bir tik attım. Son olmayı hak eden bir kitaptı. Ellerim titriyordu. Birinde bir bardak su, diğerinde belki beni hiç sevmemiş Victor'un ve benim olduğum bir fotoğraf vardı...

 Planlarımız vardı, sık sık gün batımını izlemeye gittiğimiz nehrin üstündeki köprüden boğazımızdan geçen yarım düzine ilaç ile atlayacaktık. Bu sayede ilaç öldürmezse nehir, nehir öldürmezse ilaç öldürecekti bizi. Bedenimiz şiştiğinde çok çirkin olacağımı söylemiştim, "Ruhun güzel senin, öldüğümüzde bedenlerimizin bir önemi kalmayacak ve sonsuza dek cennette mutlu yaşayacağız!" diye cevaplamıştın. Canın cehenneme yalancı puşt! Belli ki son günlerini bir fahişenin çok kez delinmiş, çoktan yıpranmış deliğinde geçirmek istemişti.. Ertesi gün için onu affetmeye kadar hazır olacak kadar aptaldım ancak o bir fahişeye aşıktı. Verdiği onca sözden sonra tek yaptığı "Senden de ölüm fikirlerinden de nefret ediyorum! Hayal dünyandan çık artık! Çok yanlış düşüncelere kapıldın, ben asla seni sevmedim ki! Sadece sen öyle düşündün.!" gibi bir nefret patlaması ya da "Seni çok seviyorum ancak birlikte olamayız. Sen daha iyilerine layıksın, ayrılalım bitsin bu ilişki. Hem seni aldattım artık beni sevemezsin. Senden çok ben acı çekiyorum bunları söylerken inan bana." gibi bir manipüle cümlesiyle uğraşmadan "Ayrılalım, ben Yulia'yı seviyorum." demek oldu.

Okuduğum bir kitapta da geçmişti bu isim. Ana karakterin yıllardır yanından ayırmadığı abisini öldürüp çaresiz bırakmıştı onu. Sevgilisi bile kurtaramamıştı ana karakteri. Yıllar boyu intikam almayı denemiş, Yulia'nın sevdiği herkesi öldürmüştü. En sonunda Yulia'yı yaralayıp, gözlerindeki acı ve korkuyu seyretti. Öldüğünde cesedini parçalara bölerek kirli bir denize attı. Birkaç gün içerisinde ceset balıklar tarafından yok edilmiş, kemikleri dibe çökmüştü. Yine de bu ana karakterimizin içindeki nefreti söndürmeye yetmedi ama konumuz bu değil.

Elbette Yulia'yı öldürmeyecektim. Bunu yapamazdım, bir kitabın içinde yaşamıyordum ya.. Sadece her zaman aklımda olan ölüm fikrini hayata geçirecektim. Ya arkadaşlarım? Onları soracak olursanız yoklar. Tek dostlarım kitaplar ve ölmeden önce yapmak istediğim şeyleri yazdığım bir defter.. Ailem ise abimden ibaret. Annem, babam ve diğer kardeşlerim farklı bir yerde yaşıyorlar..

 Defterdeki her şeyi yapmıştım, yenilerde yazıldığı belli, diğerlerine göre farklı bir tükenmez kalem kullanılmış son madde hariç; Yak. 

Ayağa kalkıp bardağı ve fotoğrafı camın önündeki sehpaya bırakarak bir mumla kibrit aldım. Mumu yakarak camı açarak fotoğrafımızı elime aldım. Victor'la ne kadar da mutlu görünüyorduk. İntihar planlarımızın olmadığı bir gündü ve lunaparkta çekilmiştik. Tekrar göremeyeceğim o mutlu gözlere son bir kez baktım. Benim için ihanetin sembollerinden başka bir şey değildi o gözler. Victor'un olduğu kısmı ateşin üzerine tuttum. Fotoğraf yanarken sol gözümden süzülen bir damla yaş sehpanın üzerine düştü. Yanan kağıt kokusu ve duman camdan dışarı süzüldü. Victor'un olduğu taraf tamamen yandıktan sonra fotoğrafı suda söndürdüm. Sadece ben kalmıştım. Fotoğrafı tekrar masaya koyup defteri alarak son maddenin kenarına tik attım. Artık ölmeye tamamen hazırdım. Saate baktım. Tam gece yarısıydı. Camın kenarına tarihi yazıp haplardan birini, fotoğrafı söndürdüğüm suyla yuttum. Hepsini yutmak zor olmayacak diye geçirdim aklımdan. Hepsini ikişer ikişer ağzıma atıp yutmaya başladım.

Dışarıda kar yağmaya başlamış, saniyeler içerisinde fırtınaya dönüşmüştü. Hızlıca dışarı çıktım ve kendimi karların üzerine attım. Üstümde kalın bir şey yoktu ve bu da öleceğimi garanti ediyordu. Yarın güzel bir gün olacaktı. Her yer bembeyaz olacaktı ve ben ilk kez kabuslarla dolu bir gece geçirip baş ağrısıyla uyanmayacaktım. Aksine uyanmamak üzere yattığım huzur dolu bir uyku çekecektim. Aptal insanlarla uğraşmayacaktım artık, her ne kadar abimi özleyecek olsam da..

 Belki biri cesedime takılacak, belki küçük bir çocuk kar topu oynarken hazine bulduğunu sanacaktı. Belki ünlü olacak, haberlere çıkacaktım. En ünlü katilden bile daha kan dondurucu bir haber olacaktı benimkisi. En dehşet verici ölümlerden biri... Gerçi kimi kandırıyorum ki? En fazla bir kaç kişi ne kadar genç olduğumdan bahsedecek ve unutulup gidecektim. En yakınlarım bile ertesi gün ayın sonunu nasıl getirecekleri, kefen tabut ve mezar masrafları, akşama ne yemek yapacakları gibi şeyleri düşünecekti. Mezar yerine sadece ormana cesedimi gömmeyeceklerinin garantisi yoktu. Benim amacım ise zaten cesedimi değil ruhumu kurtarmaktı.

Bedenim uyuşurken gözlerim kapandı. Donmanın mı yoksa hapların etkisi mi bilmiyorum ama acıtmıyordu. Üşüyordum ancak yarın ölmüş olacağım gerçeği iyi hissettiriyordu. Git gide yüzüm karla kaplandı ve gözlerim yavaşça kapandı. Son düşündüklerim abimin ne tepki vereceğiydi, sonrasında düşünce yetimi kaybetmiştim. Bilincim kapandı ve bedenim soğumaya başladı. Sanki hâlâ yaşıyormuşum gibiydi ancak ruhumun bedenimden çıkışını hissettim. Üzerime bir hafiflik gelmişti adeta. Gökyüzüne yükseliyorum gibiydi. Kar taneleri yanaklarımı sıyırırken anladım, huzurun ta kendisiydi hissettiğim.


                                                               -------------------------------------------------


-Anne! Burada bir şey var! Noel Baba'nın hediyesi galiba!

Dışarıdan bu ses geldiğinde Laura'nın abisi Alex notu henüz okuyordu. Böyle bir şeyi beklemiyordu. Gayet mutlu görünüyordu Laura, en azından ölmeden önce öyleydi. Kendini sokağa attı Alex Küçük çocuğun durduğu yerdeki kar tabakası tepecik halini almıştı. Karı çıplak elleriyle kazarken tek dileği karın altında kardeşinin olmayışı ve bunların sadece bir şaka oluşuydu..

Yanılmıştı. Parmakları soğuktan yanarken canından çok sevdiği kardeşini tutuyordu kollarında. Ağlamak istemiyordu fakat yanaklarından süzülen yaşları tutmak için çok geç kalmıştı.

 Kardeşinin bedeni sanki sıcaktı hâlâ. Yanında duran kardeşine özlem duyuyordu adeta. Geç kalmıştı her şey için. Kardeşi çoktan geri dönmemek üzere gitmişti...



Ceset ve RuhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin