2017 Baharı

79 4 1
                                    

" Her menfaat getiren şey faizdir. Aşk da böyledir. "

    Üniversiteden yeni mezun olmuş, geleceği bir saatlik sınavın kanayan kör pençeleri arasında asılı işsiz binlerce öğretmenden yalnızca bir tanesiyim. Baharları sevdiğim halde buruk ve hüzne tabi kılınmış bir sabaha uyandırılmıştım sabahın sahibi tarafından ... Edebiyata aşık, hep geçmişe özlem duyan ve bu özlemini kültür ile yoğuran kişiliğim ile şiirlerin es geçilen dizelerinde sıfatsız bir öğretmenim. Cebimde beş kuruş olmadığı halde binlerce kez şükrederim. Gece gündüz durmadan iş aradım. Ta ki o güzel haberi alana kadar. Evet akşam yorgunluğumu bu güzel haber ile dindirecektim. Cizre'de bulunan özel bir okul iş görüşmesi için beni aramıştı. Ertesi günü mutlaka görüşmek için kuruma uğramam gerektiği söylendi.
Yarını sabırsızlıkla beklediğim için bir türlü uykum gelmiyordu. Evdekilere de bu konuda henüz bir şey dememiştim. Bana sırdaş olan küçücük odamda bir kez daha uyandırıldım sabah, ezan sesiyle.

  Henüz güneş yüzünü yeni yeni gösteriyordu. Dün geceden beri yağan yağmur etrafa emsalsiz bir koku bırakmış, bunu fırsat bilen kuşlar sevinç ile gökyüzünde süzülerek şarkı söylüyorlardı. Kadınlar hayvan sürülerini doğa ananın merhametli ellerine emanet etmiş, evlerine doğru dönüyorlardı. Henüz okul heyecanını yeni yaşayan faklı yaşlardaki küçük çocuklar okullarına doğru alelacele koşuşturuyordu. Arabaların motor sesleri, arkalarına boğucu kör dumanlar bırakmış, kentin sükunetini yavaştan bozmaya başlamıştı bile. Yeni yeni açılan dükkanların kepenkleri ile de kentin perdeleri çekilmişti artık. Ben de bu kargaşayı fırsat bilerek evden çıktım. Annemin hazırladığı kahvaltı ile kendime gelmiştim, her ne kadar da damağımda acı zeytin tadı kalmış olsa da... Biraz sonra kendimi Cizre minibüs durağında buldum. Muavinler durmadan bağırıyor, sanki konsere izleyici yetiştirecek gibi heyecanlı ve titrek sesleri ile durak alanını inletiyorlardı. Gerçi onlar da keyiflerinden bağırmıyor, akşam üç beş kuruş para bulup evlerine dönmek derdindeydiler. Velhasıl herkesin tek derdi vardı: Ekmek.
Nihayet minibüs dolmuştu. Muavin paraları toplamış ve araç hareket etmişti. Yolculuk uzun sürmeyecekti tabi. Silopi ve Cizre arası mesafe yarım saatlikti. Ve yarım saatimizi doldurmadan Cizre topraklarına girmiştik.
Cizre...
Beglerin, mirlerin ve ozanların yegane barınağı. Yüzyıllardan beri çekilen acıların, çilelerin, istilaların ve sancıların sancağı. Dengbejlerin nefeslerinin tükendiği, aşıkların cirit attığı ve sevdaların konaklandığı kent.
Mem'i Zin'e bağlayan Dicle'nin sürgün sesi. Öyle ki dağlar, kuşlar, çiçekler, masumlar ve mazlumlar hayat bulmuş onda. Uğrunda nice savaşlar yaşanmış, nice canlar feda edilmiş. İslam'ın ve ilmin biricik yetim evladı. Hz. Ömer'in sancağı altında nice ulemanın yetiştiği, padişahların, sultanların ve beglerin gözbebeği Ceziret'ul ibn-i Ömer! Cudi'nin heybetli evladı, Gabar'ın incisi Cizre!

     Bozuk tarihi İpek Yolu'nun verdiği rahatsızlıktan sonra varmıştım artık Cizre'ye.  Pek yabancısı olmadığım bu kente aşinaydım. Tarihe olan merakımdan dolayı hemen hemen her sokağını bilirdim. Kahvaltı yaptığım halde burnuma gelen taze simit kokuları nefsimi zorluyordu. Neyseki hemen durağa yakın olan kahvehaneye girip kaçak bir çay ve bir simit istedim. Bu küçük ve sıradan kahvaltı o an için iyi gelmişti  Botan'ın nazlı sabahına. Biraz sonra yanımda başında kırmızı bir puşu sarılı, şal u şapık giymiş yılların eskittiği ihtiyar bir adam belirdi. Elleri nasırlı ve orta parmağında büyükçe bir yüzük ile diğer elinde yılların yorgunluğunu taşıyan bir de baston vardı. Hemen yanımdaki boş tahta sandalyeyi fırsat bilerek yaklaştı: '' Selamun Aleyküm'' dedi. bilmukabele ben de '' ve aleyküm selam amca '' dedim. Selamdan hemen sonra oturmasını rica ettim. Kahvaltıya davet ettim ama iki saat önce kahvaltı yaptığını söyleyerek nazikçe reddetti. Biraz daha muhabbet ettikten sonra Bajari Kürtçesi ile bana: '' Oğlum sen nerelisin?'' ''Silopiliyim amca, ismim Yusuf. Ya senin ismin amca?'' Yaşlı gözlerini bana dikerek  '' Benim adım Hacı Ahmet'tir.'' Dedi. Hacı Ahmet amca Cizre'nin Tor mahallesinde oturuyordu. Eski adıyla Alibek ya da Mirali mahallesiydi. Mir Ali Bey Cizre'nin eski mirlerindendi. Bu isim dikkatimi çekmişti.  Zaman epeyce geçmişti. Son çaylarımızı yudumladıktan sonra derin muhabbetimizi yarıda kesmek mecburiyetindeydim. Çünkü güneş hızını alamıyor, batıya doğru hızlı adımlar ile ilerliyordu. Hacı amcadan müsaade istedikten sonra kahveden çıktım. Doğruca iş görüşmesi için gideceğim okula doğru yol aldım. 

MEYUSİYET ŞARKISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin