''Bazı şarkılar umut beslemez''
Mutfaktan gelen çay bardaklarının titreyiş sesiyle beraber kalbim de küt küt atıyor, ellerim ise bardaklar gibi titriyordu. Derken çaylar geldi. Çayı getiren şahıs beni yanıltmamıştı. Evet benim yaşlarımda şirin, zarafet timsali, hurimisal bir kızdı. Bir defa gördüm ve utangaç bir insan olduğum için başımı bir daha kaldıramadım. Hacı amca ellerini omzuma atarak:
- Bak evlat, bu benim torunum Bişenk. Bu evde sadece ikimiz yaşıyoruz. Sağ olsun torunum her işimi görür, adeta elim ve ayağımdır. Babası Mardin'de memur olduğu için gelemiyor. Annesi ise yıllar önce vefat etti. Dolayısıyla sadece ikimiz yaşıyoruz burada. Benim ise kafam hala eğik olduğu halde:
- Memnun oldum hacı amca, Allah size bağışlasın.
Bişenk ise hemen az ileride, önümde dizlerinin üzerine çökmüş çay bardaklarını dolduruyordu. Belli ki o da utangaçtı. Kafasını hiç kaldırmıyordu. Başında kırmızı benekli bir türban vardı. İşte o zaman anladım ki cebimdeki aynanın sahibi Bişenk'ten başkası olamazdı. Yırtık ve ıslak çorabım ile bu sıcak evde öylece oturmuş kendi kendime düşüncelere dalmıştım. Bir an önce çıkıp gitmek istiyordum ama buna da cesaret edemiyordum. Sonra sağ olsun Hacı İbrahim amca konuşmaya devam etti:
-Söyle bakalım Dikran'ım, sizin taraflar ne durumda? Kıtlık var mı acaba oralarda da?
- Evet amca, maalesef bizim oralarda da yoğun bir kıtlık var ama şükür bizim köye daha tam uğramadı. Size gelmeden iki gün önce köylüye ait un çuvallarını değirmenden alıp hızlıca köye yetiştirdim. Zaten bahar geliyor ve kış da uzun sürmez.
- İnşallah evladım, umudumuz da bu yöndedir. İstersen çorabını çıkar sobanın kenarına bırak da korusun? Bak ayakların da mos mor olmuş. Ah Tiran! Seni bu soğukta nasıl buralara kadar yollamış anlamış değilim. Biz gelip alırdık, niye zahmet ettin ki evladım?
- Önemli değil amca, hem ben kendim istedim. Yani uzun zaman değirmene uğrayamayacağınızı tahmin ettim. Kış çetin biliyorsunuz. Tiran dede söyleyince de hiç tereddüt etmeden yükleyip getirdim.
- Anladım evladım, Allah razı olsun senden. Bari Tiran kardeş sana bir şey verdi mi bunun karşılığında?
- Böyle bir şey asla söz konusu olamaz aramızda Hacı amca. Tiran dedenin çok iyiliğini gördüm. Dürüst olan tüm insanlara seve seve yardım ederim. Hem dürüstlüğe para ödenmez ki hacı amca.
- Doğru diyorsun evladım, dürüstlüğe para ödenmez.
Az sonra dışarıdan gelen ezan sesi hacı amcayı ayağa kaldırmıştı:
- Eyvah! Ezan okundu. Evladım sen burada otur, ben şu camiye gidip cemaate yetişeyim hemen dönerim. Rahatına bak, soğuktur sobanın yanından ayrılma. Kızım Bişenk sen de misafirimiz için güzel bir yemek hazırla, birazdan gelirim.
Bişenk, dedesine utangaç bir tavırla:
- Tamam dedeciğim
Dedi ve hemen mutfağa geçti. Ben ise olduğum yerde kımıldamamaya çalışıyor, istemsizce utanıyordum. Acaba çıkıp gitmeli miydim? Hayır, eğer bunu yaparsam büyük ayıp etmiş olurdum doğrusu. Ansızın elimi cebime koyuyor, aynaya bakıyordum. Fırsat varken şimdi mi vermeliydim aynayı diye düşünüyorken Bişenk içeri girdi ve elinde tütün tabakası olduğu halde:
- Şey, bu senin olmalı. Az evvel dışarıdan odun getirirken yerde buldum.
Kıpkırmızı olmuştum. Benim ile konuştuğunu görünce dilimi yutmuş gibi oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEYUSİYET ŞARKISI
Tiểu thuyết Lịch sửİş bulmak için evden çıkan, edebiyata ve tarihe sevdalı bir öğretmenin başından geçenleri ve tarihi, dram dolu bir aşkı anlatan unutulmaz bir serüven... Menfaat getiren her şey faizdir. Aşk da böyledir.