5 Haziran 1950
Zorlu acemi eğitimlerin üstünden beş ay geçmiş ve zayıf bedenim artık eskisi gibi değildi. Uykusuz kaldığım geceler birikmiş, anılarım ile askeri eğitim dönemimin Bitlis'teki son safhasına gelmiştim. Beş aydır haber alamadığım ailemden bu sabah, kışla postası tarafından bana gri renkli bir zarf getirildi. Ailemi düşündüğüm koca yüz elli günün ardından nihayet haber alabilmiştim. Sabah içtimasına heyecandan katılamadım ve mektubu aldığım gibi ranzama çekildim. Hararetli ve titrek ellerle zarfı açtım ve kız kardeşim Sare'nin annemin dilinden dökülen yazısını özlemle okumaya başladım.
'' Sevgili oğlum, ciğerparem, Dikran'ım.
Öncelikle hepimiz çok iyiyiz. Yokluğun bize ne kadar acı çektirdiğini ve seni ne kadar çok özlediğimizi bilmeni isterim. Çok aradık seni, kasabada sormadığımız yer kalmadı. Günlerce ben ve kardeşlerin hasretinden yemek yiyemedik, ta ki askeriyenin bize getirdiği mektuba kadar. Belki üzüldük ama en azından hayatta olduğunu ve nerede olduğunu öğrendik. Bu bize yeterdi. Yavrum bizi özleme, günleri sayma. Güzel anılar biriktir heybende. Yıkanmayı ve kıyafetlerini sık sık yıkamayı ihmal etme. Ah bahtsız oğlum senin ziyaretine o kadar çok gelmek istiyorum ki, bu kadın halim ile nereye kadar gelebilirim ki? Tanrı'ya emanet ol, bizi düşünme. Umarım sağ salim geri dönersin. Bu arada sana kötü bir haberimiz var. Tiran deden bir ay önce öldü. Ölmeden önce arkadaşın Mırado ile değirmene Tiran dedenin yanına gittik. Seni çok özlediğini ve sen gittikten sonra kendisinin kanatsız kaldığını söyledi. O kadar acıklı ağlıyordu ki bu halini görmek istemezdin.
Sevgili oğlum. Her nerede olursan ol, mektuplarını ihmal etme. Hala dünyanın her tarafında savaşlar ve açlık var. Kendini bu iki şeyden de uzak tut. Komutanlarına söyle, seni önce Tanrıya sonra onlara emanet ettiğimi ilet. Seni seviyoruz.
Ailen: Mari, Sare ve Sarkis / Ağrı 1950 ''
Gözlerimden akan yaşlar elimdeki mektubu ıslatmıştı. Canım ailemden haber almıştım ama aynı anda sarsıldığım bir kötü haber daha aldım: Tiran dede! Ah sevgili dedeciğim ölüm haberini aldığımda dilim tutuldu ve elimdeki mektubu okuyamaz oldum. Hani tekrar değirmene dönecektim. Hani beni bekleyecektin! Nereye gidiyorsun, beni ve değirmeni yalnız bırakarak? Bu acıya nasıl dayanırım. Nasıl geçerim o yollardan sensiz bir daha. Olmamalıydı gidişin böyle.
Ranzamda halsiz uzanırken nöbetçi asker sert bir şekilde koğuşun kapısını açarak:
- Dostum acele aşağı in, komutan dağıtım yapacak. Herkesi içtimaya çağırıyor?
Elimdeki mektubu zarfına koyarak, yastığımın altına koydum. Daha sonra yüzümü yıkayıp aşağıya indim. İçtima alanı mahşeri kalabalık gibiydi. Tüm mangalar sıralarını aldıktan sonra bölük komutanı alana geldi. Bir hayli konuştuktan sonra farklı yerlere dağıtım için isimlerimizi teker teker okumaya başladı. Herkes pürdikkat komutanın ağzından çıkanları dinlemeye başladı. Herkes isminin okunduğu bölüme doğru koşarak sıra oluşturdu. Nihayet sıra bana geldi:
- Şuan ismini okuyacağım takım şu kenara toplansın! Onları liste dışından farklı bir yere göndereceğiz. Onlar sakın dağılmasın! Ziver Kayasız, Yusuf Gülyen, Dikran Margarosyan....
İsmimi duyar duymaz heyecanladım çünkü gideceğimiz yer belli değildi. Daha önce bir askerin bana söyledikleri aklımı karıştırdı. Asker kaçakları sürgüne gönderilir demişti. Hemen ismi okunan toplam on beş arkadaş ile bir kenara çekildik ve diğer grupların dağılmasını bekledik. Yaklaşık bir buçuk saatlik bekleyişten sonra etrafımızdaki kalabalık tamamen dağıldı. Etrafımıza toplanan komutanlar yanımıza yaklaştı. Aralarındaki bölük komutanı bize dönerek:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEYUSİYET ŞARKISI
Historical Fictionİş bulmak için evden çıkan, edebiyata ve tarihe sevdalı bir öğretmenin başından geçenleri ve tarihi, dram dolu bir aşkı anlatan unutulmaz bir serüven... Menfaat getiren her şey faizdir. Aşk da böyledir.