Emel ikna olur olmaz kalktım ve odama doğru yöneldim. Önce masayı toparlayıp sonra da telefon görüşmelerini halletmem gerekiyordu.Kapıyı açar açmaz yüzüme vuran havasızlıkla yüzümü buruşturdum. "En son cam açık değilmiydi ya?"
İçeri girdim ve kapıyı arkamdan kapatarak doğru cama yöneldim. Cami açıp birkaç saniye dışarıyı seyrettikten sonra masama yerleştim ve tek tek dosyaları toplamaya başladım. Neyseki bu gün rahat ve sakin ilerliyordu. Şey gibiydi... savaş öncesi sessizlik. Bu düşünce gerilememe sebep olurken bir nebze sakinleşmek adına derin bir nefes alarak arkama yaslandım.
Masayı toplama işi biter bitmez hızlıca telefon görüşmelerini de hallettim ve koşar adım binanın çıkışına yöneldim.
Her ne kadar isteksiz davransam da bir yanım özlem ateşi ile yanıyordu. İstediğim şeyler istemediğim sonuçlar doğurmuştu. Ama bunu babam istemişti. Ne de olsa dik durmayı ve tuttuğunu koparan bir kız olmayı ben ondan öğrenmiştim. Korkularımdan kaçmamayı, hedeflerinden şaşmamayı, kimsenin beni yıkamayacağını ve en önemlisi de beni benden başkasının üzemeyeceğini.
Arabama binerek aylardır gitmediğim o evin yolunu tuttum. Sahi ne kadar olmuştu o evin önünden geçmeyeli? Neredeyse bir yıl. Neredeyse bir yıldır bir tek abeyim ile iletişim kuruyordum. Bir tek o benden vaz geçmemişti. Gerçi... o da güvenmedikten sonra yanımda olsa ne olurdu ki.
Aklımda bir film sahnesi gibi oynamaya başlayan anılarla gerginliğim ve varlığından yeni haberdar olduğum korkum bizden kurtulamazsın dercesine artmaya başlamıştı.
***
Elimdeki zarfta yazanları az çok bilmeme rağmen yinede açmaya cesaret edememiştim. Bunun sebebi korkmam değil ümitlenecek olmamdı. O yazıları okursam eğer ümitlenirdim ve sonrasında ümitlerim yıkılırdı. Eskiden olsa yıkılmazdı ümitlerim, yıkılsada hep birileri yardım eder tekrar bir araya getirirdim yıkılan ümitlerimi. Şimdi kimse yoktu yanımda. Kimse istemezdi yıktığı umutlarımı geri toplamayı. Kimse istemezdi umutlanmamı.
Elimdeki zarfı buruşturarak pantolonumun arka cebine soktum. Belki benim de birşeylerden vazgeçme vaktim gelmişti. Doğru olan budur belki. Birşeylerden vaz geçmek kolay değildi ama vazgeçmezsem olacaklar zordu, hemde çok zor.
Sırtımı yaşadığım duvardan ayrılarak karanlık odamdan çıktım. Karanlığa alışan gözlerim bir anda aydınlığa çıkmamla kısa süreli kamaşırken çebime sıkıştırdığım zarfı çıkartarak salon ile birleşik olan mutfağa yöneldim ve oradaki çöp kocasının başına geçtim. Buraya kadar herşey kolay gelmişti. İstemeyerek kovanın pedalına bastım ve elimdeki buruşmuş kağıda baktım. İşte şimdi duygularım patlak vermişti. Ellerim, çenemde yarışırmış gibi titremeye, kalbim onlara tezahürat yapar gibi göğüs kafesimi yumruklamaya başlamıştı. Sessiz olmaya çalışarak titrek bir nefes çektim içime. Ama ciğerlerim kabul etmemiş olacak ki o havayı, göğsüm daralmaya başlamıştı.
"Alin?"
O an fark ettim içerideki hararetli konuşmanın durulduğunu ve gözlerin bana kilitlendiğini. Abimin içinde karışık duygular barındıran sesine nazaran net bir ses daha duydum o an. Eskiden huzur veren ama şimdi kırılan kalbimden oluk oluk kan akmasına sebep olan bir ses.