giriş

16 5 0
                                    


Hafifçe burnumun ucunu sızlatan kan kokusuyla birlikte zorlanarak gözlerimi araladım. Önce karanlığı mesken alan gözlerim bir anda karanlığa tek başına meydan okuyan kor bir kıvılcımla aydınlandı. Yavaşça karanlığa esir düşen kıvılcım yok olurken arkasından yenileri gelmeye başladı ve kısa sürede etrafımı saran elevleri fark ettim. Kor alevler git gide büyüyerek bana yaklaşıyordu. Hareket etmeye çalıştığım sırada her ne kadar geç olsada kollarımın ve bacaklarımın bağlı olduğunu fark etmiştim. Ne gariptir ki, ateşin ısısını hissetmeyen bedenim kan kokusunun getirdiği bulantı yüzünden tir tir titrer olmuştu.

Bir anda ateşin ışığını göremez olan gözlerimin önünde yarım ağız bir sırıtış belirdi. Sanki en mutlu zamanlarını yaşayan bir adamın huzurlu gülümsemsi gibiydi ve bir o kadar yaptığı işlerle gurur duyar gibiydi.

Ateşin çıtırtırtısı kulaklarımı doldururken alevler tekrar gözümün önünde belirdi. Bu sefer çevremi saran ve diz kapaklarıma kadar gelen alevler yoklardı. Her ne kadar acısını ve ısısını hissetmesemde korku ve kan kokusu yüzünden titreyen bedenim bir anda nefes almakta güçlük çeker hale gelmişti. Boyuma kadar ulaşan alevler üzerimdeki uzun ve dar sayılabilecek kadar bedenime oturan kahverengi elbisenin yalnızca uçlarını tutuşturabilmişti. Etrafıma bakındığımda ise yalnızca ateşler ve karanlığın en koyu tonunu görebilmiştim. Etrafımdaki bana eziyet etmek isteyip te bedenimi dahi ısıtamadığı için daha da kinlenen alevler ve sanki alevler tüm enerjisini beni kül etmek için kullandığından dolayı kendisini yok edemeyen derin bir karanlık vardı.

Bir anda tekrar gözlerim karardı ve aynı sırıtış gözümün önüne düştü. Yalnızca o sırıtış vardı kadrajımda. Ne gözler vardı görünürde ne de sırıtan kişiyi anımsatacak bir siluet. Yalnızca yarım ağız bir sırıtış vardı görünürde. Bir anda bir damla kan süzüldü sahipsiz olarak adlandırdığım dudakların sus çizgisinin sol tarafına doğru. Nedensizce o kızıl damlayı göz yaşı olarak benimsemiştim. O kızıl damla kendi korkumu unutturmuştu bana ve içimde benim bile bilmediğim bir yeri sızlatmıştı. O an o mutlu, gururlu ve küstah sırıtış tüm duygularını yitirmiş ve o kaybolan duyguların yerini burukluk ve kabullenişliğe bırakmıştı.

Gözlerimin yandığını hissederken, sol yanağıma doğru süzülen bir ısı hissettim. Etrafımdaki kor alevlerin ısıtamadığı bedenimi yakıp kavuşmuştu o ısı. Buruk tebessüm tekrar kaybolurken bu sefer etrafımda ne alevler ne ışık ne de bileklerimi acıttığını yeni anladığım ipler vardı, artık sırtımı dayadığım o tahta direkte yoktu. Bu sefer tamamen karanlığın içindeydim. O zifiri karanlığın içinde tek tanıdık gelen şey ise keskin kan kokusuydu. Yavaşça yere doğru eğilerek devrilmek üzere olan bedenimi dinlendirmek için oturacak bir yer armaya başladım. Olduğum yere dizlerimin üzerine çökerken nedenini bilmediğim bir sakinlik bedenimi ele geçirmişti ancak gözlerimi birer birer terk eden göz yaşlarım durmak yerine daha da hızlanmıştı.

Nerede olduğumu anlamak için karanlığı yok edip içinde sakladığı şeyleri görebilicekmişçesine odaklanarak karşıya bakmaya başladım. Karanlık benden daha inatçı bir şekilde kör hissi veren renginden vaz geçmedi ve sanki sırlarını ortaya dökmeye çalıştığım için daha da koyulaşmış gibiydi.

Bir anda kan kokusu daha da keskinleşmeye başlayarak çiğerlerimden hiç gitmeyecek gibi orayı benimsemiş ve iyice yer edinmişti. Midem bulanmaya başlamış, sanki yer altından kaymaya başlamıştı.

Bir anda yüzüme doğru gelen rüzgar la kan kokusu birkaç saniyeliğine de olsa burnumu terk etmiş ama çok geçmeden tekrar ciğerlerime dolmuştu. Narin hareketlerle yüzümde gezen esintiler kan kokusunu uzaklaştırmaya yetmemişti.

kan kokan çiçekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin