0.1

70 6 1
                                    

8 saatin sonunda artık bıkmış şekilde kalktım masadan. Bir sunum için aralıksız saatlerce çalışmama ve mükemmelleştirmeme rağmen kafama hala oturmayan şeyler vardı ki bunlar neydi en ufak fikrim yoktu. Beni delirten nokta da buydu işte.

İçtiğim kahve bardaklarını çöpe atıp çalışma odamdan çıktım. Kravatımı genişlettim ve şirketin içerisinde dolanmaya başladım. Gecenin ikisi olduğundan bomboştu. Benim ne halt yediğim ise malumdu.

Hayatım boyunca işle ilgilenmiştim. Çocukken derslerimin, yetişkin olunca da işimin üzerine düştüm. Her zaman zeki ve okul birincisi olan biriydim. Fazla hırslı biriydim ve bu arkadaş edinemememe sebebiyet verdi. Her zaman daha çok çalışıyordum ve arkadaşa ayıracak vaktim yoktu. Sürekli iş, ders, okul. Başka bir hayatım yoktu. Her şeyi mükemmel hale getirmeme rağmen her zaman kafamda kırk milyon tane soru oluyordu. Aşırı kaygılı biriyim ve bunun sebebinin çok üzerine düşmem olduğunu söyleyen bir psikiyatriste sahibim. Gerçi umrumda değil ne dediği, ilacımı yazdırıp çekip gidiyordum sonuç olarak.

Sabah katılmam gereken bir etkinlik vardı ve uyumam gerekiyordu. Pekala bunun farkındaydım ama gram uyku girmiyordu gözüme. Cebimden ilacımı çıkarıp koridorun sonunda bulunan sebilin önünde durdum ve bir bardak su doldurdum kendime. Hapı ağzıma atıp bir bardak suyla yuttum. Ardından bardağı çöpe atıp yukarı kata çıkmaya başladım. Bu gece eve gidesim yoktu o yüzden yukarıya kendime ait özel yaptırdığım odama çıktım. Üzerimi değiştirip kendimi yatağa attım. Hareketsiz durup gözlerimi kapattım ve uyumayı bekledim.

...

Saatler olmuştu ben uyanıp hazırlanalı. Etkinlik saatinden önce orada olmalıydım. Bu etkinlik şirket için önemliydi ve düzgün bir şekilde orada olmalıydım. Geç kalamazdım. Gerçi ben asla geç kalamazdım.

Takım elbisem, düzgün saçlarım ve yapılı hafif makyajım ile tamamen hazırdım. Şirketten çıkarak arabama ilerledim. Arka koltuğa oturduğumda şoförüm sürmeye başlamıştı. Yola bakıyordum ancak yolu gördüğüm söylenemezdi. Sunumu düşünüyordum hala. Mahvetmekten korkuyordum. Beğenilmezse diye şüpheleniyordum ancak en büyük korkum "ya diyeceklerimi unutursam veya heyecandan kekelersem.."

Şoför geldiğimizi söylediğinde kendime geldim. Hafifçe gülümseyip kafamla onayladım ve arabadan indim. Doğruca içeriye adımladım ve kameralara karşı gülümsedim. İçeri geçip bana ayrılan yere oturdum. En önde olması oldukça iyiydi. Yan tarafımda oturan kişinin ismine baktım ancak hiç duymadığım bir isimdi. Bu ilgimi çekmişti. Bu piyasada adını duymadığım tek kişi bile yokken şimdi yabancı bir isimle karşılaşıyordum. Bunu biraz garipsesem bile kısa süre sonra tanışacaktık zaten.

Önüme döndüm. İlk gelenlerden biri olarak rahattım. Kısa süre içerisinde ise zaten neredeyse bütün koltuklar dolmuştu. Hatta hepsi bile diyebilirdim. Tek bir yer boştu: benim yanım. Program başlamıştı ve ben artık onun gelmeyeceğini düşünmüştüm. Normalde kapılar kapandıktan sonra giriş yasak olurdu ama bir anda kapı açılınca gözlerim o tarafa döndü. Tek benim değil, bütün salonun gözü o tarafa dönmüştü.

İçeri giren kişi siyah uzun saçları ve tarzı ile dikkat çeken bir adamdı. Medyanın da onunla ilgilendiğini içeri girerken resmen sabah yaparcasına patlayan flaşlardan anlamıştım. Adam bütün salonun ona bakıyor olduğunu biliyor olsa bile oldukça rahat bir şekilde yürüdü ve yanıma oturdu. Yüzünde hiç bir gerginlik belirtisi yoktu aksine oldukça sakin duruyordu. Bacaklarını ayırıp rahat bir pozisyon aldı ve başlamış olan sunuma katıldığı yerden izlemeye başladı. Gözlerim adamın üzerinde biraz oyalandı ancak hemen ardından bende sunuma döndüm.

Yaklaşık 1 saat sonra ufak ikramlıklar dağıtıldı ve sahipleri gelip müşterilerle konuşabilsin diye rahat, samimi bir ortam kuruldu. Ben ise aklımdaki şeyi adama sorup sormamak arasında kalmıştım. Aniden düşünüp birden yanımdaki kişiye döndüm. "Kusura bakmazsanız bir şey sorabilir miyim?" Ben o kadar gergin duruyordum ki sanki evlenme teklifi etmiş gibiydim. Oysaki sadece bir şey soracaktım!

Two Weeks -YoonMin-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin