Min Yoongi
Hey.
(22.43)Park Jimin
Şey üzgünüm geç gördüm.
(23.56)Min Yoongi
Kapının önüne çık.
Seni almaya geliyorum.
5 dakikaya oradayım.
Rahat bir şeyler giy.
(23.57)
*Görüldü*
...Mesajları gördüğümde şok olmuştum. Saat gece yarısıydı ve bu saatte nereye gidebilirdik? Reddetmek için telefonu elime aldım ancak gerisin geriye bırakmak zorunda kaldım. Ona söz vermiştim, yapmak zorundaydım. Hem yaşamayı ben istemiştim, farklılıklar iyi olabilirdi.
Üzerime ne giyeceğimi bilmiyordum o yüzden hızla dolabıma koştum. Ne giyeceğimi bilemiyordum o yüzden hızlıca ne bulduysam geçirdim. Gri sweatshirt ve rahat edeceğim bir kot pantolon geçirdim üzerime. Siyah bir hırka da üzerime geçirince bence gayet iyi bir gece kombini olmuştu. Nereye gideceğimizi bilmiyordum ancak bu kombinin çok sırıtacağı bir yere gitmediğimizden emindim.
Ayağıma ne zamandır aldığım ancak giyecek bir yerim olmadığı için beklettiğim Converse ayakkabılarımı geçirip hızla kapıyı kitledim ve aşağıya indim. Her şeyimin yanımda olduğundan emindim. Kapıdan çıkar çıkmaz onu gördüm. Tanrım... Bir şeytanın çekiciliği vardı sanki onda. Simsiyah kıyafetleri içinde oldukça uyumlu zincir kolyesi, dağınık -belki biraz ıslak- saçları ve kalçasını yasladığı motoruyla mükemmel duruyordu.
"Tanrı da benim gibi mükemmelliyetçi olmalı..." Öylece karşısında dikilmiş mırıldanmıştım. Kafasını telefonundan kaldırıp beni gördüğünde güzelce gülümsedi ve bakışları üzerimde gezindi.
"Yakışmış." Böyle spor bir kombini neredeyse hiç yapmadığımdan biraz özgüvensiz hissediyordum açıkçası. Takım elbisemi giymeye bayılsam da bu kıyafetlerin de çok rahat ettirdiğini inkar edemeyeceğim.
"Teşekkür ederim." Aramızdaki mesafeyi iki üç adıma kadar indirip ellerimi hırkamın ceplerine yerleştirdim. "Nereye gidiyoruz?"
"Sahile." Yanında getirdiği kaskı bana uzattı. Ben yavaşça alırken anlamamış şekilde tekrardan sordum.
"Sahile mi?"
"Hmhm, gün doğumunu izleyeceğiz."
"Saat daha 1 bile olmadı. Gün doğumu için biraz erken değil mi?"
Yoongi kafasını bana çevirdi ve motoruna atladı. "Ne güzel işte. Birbirimizi yakından tanıma fırsatımız olur."
Dediğine gülümsedim ve motoruna binerken açıkçası biraz gergindim. Kaskımı taktım ve korkarak ellerimi omuzlarına koydum ancak oldukça hafif koyduğumdan bana çevirmişti kafasını. "Ne o, hiç motora binmedin mi?"
Ona bakarak gülümsedim ve olumsuz anlamda kafamı salladım. "Öncelikle ellerin omzumda değil belimde olsun." Konuşurken omzundan ellerimi indirdi ve nazikçe beline sardı. "Kaskını düzgün takmalısın." Hafifçe bedenini bana çevirip saçma sapan taktığım kaskımı düzeltti. "Ellerini bana sıkı sıkıya sar ki yuvarlanma." Beline sarılı ellerimi tuttu ve motorunu çalıştırdı. En başta gergin olsam da yavaşça sürüyor ve beni rahatlatıyordu. Yolu uzatıp büyük bir köprüden geçiyordu bizi ve ben rüzgarı hissetmek istiyordum. Ona durması için seslendim ve ikincide beni duyup kenara çekti. Bana telaşla dönse bile beni gülümseyerek kaskımı çıkarırken görünce rahatlamış gözüküyordu.
"Rüzgarı saçlarımda hissetmek istiyorum."
Bu dediğime kafa sallamış kaskı -nasıl koyduğuna dair en ufak bir fikrim yok- önünde sabitlemiş, yola öyle devam etmişti. Öncekine kıyasla daha yavaştı ancak saçlarım öylesine güzel uçuşuyordu ki bunu sürekli yapmak isteyecekmişim gibi hissettiriyordu. Öylesine özgür hissetmiştim ki... Arada bana bakarken yakalıyordum onu da. Beni kontrol ediyor, bende ona güzelce gülümseyince o da sırıtarak -muhtemelen- önüne bakıyordu.Gerçekten keyif alıyordum. Rüzgar saçlarımın arasından geçip gidiyor, titreyen bedenim yaşadığını hissediyordu sanki. Gözlerimi kapatmış sırtına yaslamıştım kafamı. Öylesine güzeldi ki.
Bu güzel gezinin bittiğini motor durunca fark ettim ve gözlerimi açtım. Motordan yavaşça inerken istemsizce dudak büzmüştüm. "Çok çabuk bitti." Kendi kendime mırıldanırken yanımdaki beden kıkırdayınca ona döndüm. Duyduğunu düşünmemiştim, muhtemelen tepkime gülüyordu. "Gülmesene." Hafif sitemli çıkan sesim onu daha çok güldürmüştü.
"Çok mu hoşuna gitti motor gezisi?"
"Evet." Bana güldüğünü anında unutup heyecanla yükselmiştim. "Arada yine yapabilir miyiz?" Gözlerine bakarak konuşmuştum ki aklıma sadece 2 hafta beraber olacağımız geldi. Bu beni şimdiden üzmüş olsa da en azından daha 13 günüm vardı. "Yani bu 2 haftalık süreç içerisinde." Mırıldanarak toparlamıştım cümlemi.
O ise gülümseyerek dağılan saçlarımı daha da dağıtırken konuştu. "Tekrarlarız." Hafifçe eğilip tam yüzyüze gelmemizi sağladı ve devam etti. "Belki sonsuza kadar tekrarlarız."
"Nasıl yani?" Anlamsızca bakıyordum ki beni o şekilde bırakmayarak cevap verdi.
"Kim bilir belki çok iyi arkadaşlar olur ve arada kaçamak yaparak ülkeyi motorla turlarız."
"Çok güzel olur." Gülerek konuştum ki oldukça heyecanlanmıştım. Ardından aklıma düşenle kaldım. 'Çok iyi arkadaşlar.' Benim de bir arkadaşım olacaktı. Hem de çok iyi bir arkadaşım. Bu düşünce beni fazlasıyla mutlu ediyordu ancak onun yanında fazlasıyla çocuklaştığımı fark etmeye başlamıştım. Sanki 24 yaşında bir yetişkin değil de 16 yaşındaki bir çocuk gibiydim. Sürekli heyecanlanıyordum ve ani tepkiler verip duruyordum. Normalde olduğum kişiden çok uzaktım onun yanında.
Resmen aurası benliğimi alt ediyor, etkisi altına alıyordu.
Ciddi iş adamı Park Jimin, heyecanla konuşup dudak büzen biri olmuştu bu adamın yanında.
"Sahile geçelim mi?" Yoongi'nin sorusuyla kendime gelerek onaylarcasına kafamı salladım ve onun peşinden ilerlemeye başladım. Her şeyi hazırlamıştı bile. Güzel bir karavanı vardı ve sahilin hem ıssız hem de en güzel yerlerinden birine bırakmıştı ki gerçekten muazzam bir manzarası olacağına yemin edebilirdim. Sandalyelere değil de kuma oturmaya karar verdiğimizde denize bir tık daha yaklaştık ve kendimizi kumlara bıraktık.
"Jimin."
"Hm?"
"Sana bir şey sormak istiyorum ama beni yanlış anlamayacağına söz vermelisin."
"İstediğini sorabilirsin."
"Söz vermelisin öncelikle."
"Söz veriyorum."
"Yönelimin ne?"
....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Weeks -YoonMin-
FanfictionHayatı işten ibaret olan Park Jimin ve hayatı bir nevi serserilikle geçen illegal araba yarışlarının gözdesi Min Yoongi. smut & tehlikeli içerikler