fifth ep.

1K 83 141
                                    

Yine haftanın ilk günü, spor dersindeydik. İlk ders zorunlu bir ısınma ve ufak tefek antrenmanlar ile geçmişti ve ikinci derste de Alex suratıma bir voleybol topunu atıp, Bay Romero'nun gönderdiğini söylemişti. Yüzüme isabet etmeden topu tutmam bir şans olsa da bana hiç de güven vermeyen gözler ve sırıtışla sahanın diğer bir ucuna giderken bakışlarımı üzerinden çekmemiştim. Kim bilir aklından ne geçiyordu? Bizim sınıfımızda bulunan erkeklerin çoğu oraya ilerlerken, B sınıfındaki kızlar da buraya ilerlediğinde voleybol topuna bakıp iç çekmiştim.

Bu biraz cinsiyetçi bir yaklaşımdı. Yani kızların voleybol, erkeklerin ise futbol oynaması.

"Mathi ile beni ayıramıyorlar cidden," diyerek arkadan sırtıma atlamıştı biri. Yalpalayarak elimdeki topu düşürdüm ve beni saran kollara tutundum.

"Joceli düşücem!" Beni sıkıca tutup dengemi sağlarken de kollarını çekmişti.

"Buna izin vermem," demişti bir taraftan da.

Biraz korktuğum için kalp atışlarımın hızlandığını hissediyordum, bu yüzden topu yerden alıp ona doğru döndüm. "Beni korkuttun," dedim.

"Amacım tam olarak oydu."

Gri-siyah spor hırkasını çıkartıp omuzlarına atmıştı ve kol kısımlarını da önden gevşek bir şekilde bağlamıştı. Düz siyah saçlarını da benim gibi sıkıca bir topuz yapmıştı. Tek farkı, benim saçlarımın biraz daha sarıya çalıyor olmasıydı –ve açıkçası bu topuzu yapmak için sabahın altısında kalkmıştım. Yeterince sıkı ve düzgün olması için baya bir çaba harcadığım için bunu bozacak birini iyi şeyler bekleyemeyeceğini söyleyebilirdim.

"Bugün uykumu aldım, birilerine smaç basmak için can atıyorum," demişti, kollarını elleriyle gevşetirken. Sınıfımdaki kızlara doğru baktı ama onlar çoktan ilerdeki banklara oturmuş, telefonlarından birbirlerine bir şeyler gösteriyorlardı. Bir tek Cecilia ve Naomi voleybol oynamak için bizimleydi. Joceli'nin sınıfından yedi kişi de bizimleydi ama isimlerini bildiğimi söyleyemezdim. O yüzden kısa bir tanışma merasimi yaşadık ama beş dakika sonra isimleri aklımdan uçup gitti.

"Ortaokulda kısa bir süre oynadım," dedim, beyaz spor ayakkabımın bağcıklarını bağlarken. "Pasörlük yapmıştım."

Joceli güldü. "Bu boyunla mı?"

Doğruldum ve üzerime bakındım. Sonra da Joceli'ye baktım. "Aramızda çok da bir fark yok, neyin özgüveni bu?"

"Atarlanma," dedi elini omzuma koyarken. Sonra da küçük bir ayak oyunuyla voleybol topunu yerden elleri arasına aldı. "Ama şu anki boyunla pasörlük yapman zor gibi."

"Çevrendekilerin etkisinde kalarak zorba mı olmaya karar verdin sen?" Sorumda ciddiydim ama bana yine gülmüştü. Gözlerimi kıstım ve sonra da şeytansı bir gülümseme dudaklarıma yerleşti. "Hem oynayalım da gör, iyi pas atarım."

Başını salladı ve sonrasında da aramızda takımları ayarladık. Ancak sayıca orantısız olduğumuz için oturanlardan birini şu an bizimle oynaması için ikna etmemiz gerekiyordu. Ve ben de o kişiyi çoktan seçmiştim.

"Oynamayı bilmiyorum," diyerek telefonunu göğsüne bastırmıştı Isabel. "Cidden bilmiyorum. Başkasını bulun."

"Diğerleri bana çok da iyi niyetli bakmıyor, hiç sorasım yok," demiştim, sevimli olduğunu düşündüğüm bir şekilde gülümserken. "Bir liberomuz eksik."

"Libero mu? Hayatta oynayamam, hiç bilmiyo-"

"Öğretiriz ya, profesyonel bir şeyler beklemiyoruz zaten. Biraz eğleneceğiz," diyerek kolundan tutarak onu kaldırmıştı Joceli. Isabel ona şaşırarak baksa da herhangi bir direniş de göstermemişti. Sadece bilmediğini tekrarlıyordu ama en sonunda pes etmişti ve telefonunu hırkalarımızın olduğu banka koyarak istemeye istemeye yanımıza gelmişti.

hungry eyes :: héctor fort garcíaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin