second ep.

686 68 70
                                    

Okuduğum satırın altını çizdikten sonra paragrafın geri kalanını okumaya başlamıştım. Kalemimi de parmaklarımın arasında döndürüyordum ve açıkçası çevremdeki kimsenin sesini duymak istemediğimden bir de kulaklık takıyordum. Şarkı değiştiğinde durmuştum ve telefonumu alarak diğer başlayan müziği kapatmıştım. O sırada oturduğum bankın boş tarafına biri oturmuştu ve bakışlarımı da yavaşça ona kaldırmıştım.

"Sınıflar açıklanmış," demişti, elindeki telefonunu bana uzatan Joceli. Kaşlarım hafifçe yukarı kalkmış ve kulaklıklarımı boynuma indirerek elindeki telefonunu almıştım. Çektiği kağıdın üzerinde yazılanlara biraz bakındıktan sonra da gülerek tekrar ona bakmıştım.

"Aynı sınıftayız!"

Ve Héctor'la da aynı sınıfa düşmemiştik, işte günün en iyi haberi bu olabilirdi.

"Ya, ne hoş," dediğinde, yavaşça durmuştum.

"Hey," dedim, "benimle aynı sınıfta olmak istemiyor muydun?" Kalbimin kırıldığını hissettim ama Joceli'nin onu kastetmediğini, bana dönen bakışlarından anlamıştım.

"En kötü sınıfa düşmüşüz Mathi, diğer isimlere baksana." Sözleriyle yeniden telefonuna baktım ve gözlerimi hafifçe kısarak çektiği kağıda bakınmaya başladım. İsimleri çok tanıdığım söylenemezdi. O da bunu anlamış olmalı ki, "Hem şu aptal Beatriz ve arkadaşlarıyla aynı sınıftayız hem de sınıfı gördüm, okulun en güneş görmeyen sınıfı."

Aydınlandığıma dair bir şekilde kısaca başımı salladım ve telefonunu ona geri uzattım. O telefonunu elimden alırken de başımı kaldırarak okul bahçesine kısa bir göz attım. Sonra da okul binasının önündeki merdivenlerde arkadaşlarıyla konuşan Beatriz'i gördüm. Okulun ilk günü arkadaş grubunda olmam için yanıma gelmişti ancak ben onu ve arkadaşlarını tanımadığım –ve aslında görünümlerinden biraz rahatsız olduğum için kibarca reddetmiştim. Daha sonra aynısını Joceli'ye de sormuştu ve Joceli de bir zarar görmeyeceğini düşünerek kabul etmişti. Sonra da daha okulun ilk haftasından saçma bir sebepten tartışmışlardı, ve Joceli de bir daha herhangi bir arkadaş grubuna dahil olmayacağına kalıbını basmıştı.

Kızlar fazla... tuhaflardı. Hani şu neredeyse her okulda denk geleceğiniz süslü püslü kızlar olurdu ya, onlar da tam olarak öyleydi. Parıldayan güzel saçları, kısa etekleri ve bir sürü gümüş takılarıyla tam buradan bile ne kadar popüler olduklarını görebiliyordunuz.

"Sana bir daha bulaşacaklarını düşünmüyorum," dedim, kahverengi saçlı kızın beyaz çantasına bakarken. Chanel miydi o?

"Öyle olursa, iyi ederler." Başımı salladım ve kızlara hâlâ bakarken de biraz geriye doğru yaslandım. Evet, Chanel'di.

"Ders programları belli oldu mu peki," dedim, sonra da. Bakışlarımı Joceli'ye çevirdiğimde, telefonundan birine mesaj yazdığını gördüm.

"Panoda asılıydı ancak hiç dikkat etmedim. Hem sınıf gruplarına alınacakmışız, oradan öğreniriz." Başımı salladım ancak şu sınıf grubu muhabbetlerinden pek hoşlandığım söylenemezdi. Özellikle, okulda şimdiden biraz tanındığımı baz alırsak, numaramın çoğu kişide olmasını istediğimi düşünmüyordum. Bu benim için bir tık aptallık da olurdu, numaramın kimsede olmasını istemiyordum.

"Gidip bakacağım," dedim, kalemimi kitabımın arasına koyup yerimden kalkarken. Çantamı da sağ omzuma attım.

"Peki," diyerek telefonundan başını kaldırmış ve sonra da, "Seni eve bırakabilecek biri var mı?" diye sormuştu. "Babam seni bırakabilir, eğer istiyorsan."

"Ah, sorun değil. Başımın çaresine bakabilirim." Yani, abim beni çıkışta alacağını söylemişti ama son dakika bir işi çıktıysa bilemezdim, bu yüzden de otobüs ya da metro kullanabilirdim. Joceli bana emin misin gibisinden baktığında başımı onaylar bir şekile sallamış ve pazartesi görüşürüz diyerek yanından ayrılmıştım.

hungry eyes :: héctor fort garcíaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin