TANIK

780 43 9
                                    



Uğruna yaşayacağınız bir hayat ya da sizi bağlayacak kimse yoksa ölüm o kadar da acı verici olmamalıydı.

hiç bir zaman nasıl öleceğimi ya da ne zaman öleceğimi düşünen bir insan olmamıştım.

sonuçta bu  hayatı yaşamak için geliyorduk. acı çekiyorduk. mutlu oluyorduk bütün duyguları bir arada yaşıyorduk.

herkesin hayatında bir dönüm noktası ya da duraklama dönemi vardı. bu bazen olumlu bazen de olumsuz olabiliyordu.

benimkini soracak olursanız şuan tam da dibe battığım anlardan birindeydim. yalnız hissediyordum. çaresiz bir durumun içindeydim.

bunun sebebi tabi ki de beni bu dünyaya isteğim dışında getirerek sonra da başka hayatlar yaşayacaklarını söyleyerek birbirinden ayrılan ve kendi hayatları içinde mutlu olmaya çalışan iki bencil insandan bahsediyorum.

onlar malesef ki benim anne ve babamdı. bu kadar bencil ve nankör olmalarına katlanamıyorum.

sanki hayatları boyunca sorumluluk sahibi onlar değilmiş gibi istediklerini yapan bu iki insan tarafından hayatım kelimenin anlamı ile bok çukurunun içindeydi.

en azından iki yıl içinde dönem dönem başımı sokacak bir evim vardı. ne kadar beni istemediklerini belli etsellerde sözlerim ile onların bir an sadece düşünmesini sağlayabiliyordum.

fakat onların insani ahlaka sahip olmadıklarını unutmuştum. ikisi de artık beni istemediklerini hayatlarına aldıkları sevgili eşleri yüzünden başımın çaresine bakmamı söylemiş benimle olan iletişimlerini kesmişlerdi.

fakat bu benim için bir dert değildi sadece şuan zor durumdaydım ve gidecek bir yerim olmaması  en büyük etkendi.  şayet istanbul gibi insanı yutacak bir şehirde kalıyorsanız bu daha zor bir durumdu.

fakat bir gün öncesinden aldığım bir telefon ile annem olacak o kadın insafa gelmiş yıllardır görüşmediği kız kardeşinden yardım istemiş benim oraya gitmemi söylemişti.

tabi bunun için ona teşekkür etmemiş adresi alıp kendimi otogarda bulmuştum. şuan eski şehire gidiyordum.

daha önce hiç gitmemiştim fakat okuldaki arkadaşlarımın söylediklerini göre güzel öğrenciler için güzel bir şehirdi.

otobüsümün kalmasını on dakika kala otobüse binip yerime geçtiğimde kulaklığımı çantamdan çıkartarak kulaklarıma taktım.

telefonumdan play listen bir şarkı açtım. gözlerimi kapatarak başımı koltuğa yan bir şekilde yaslayarak camdan dışarı baktım.

benim kim olduğumu merak ediyorsunuzdur şimdi. ben sina. sina koçyiğit. 

rezalet on sekizimin yeni yaşına girmiş bir lise son sınıf öğrencisiydim. gotik bir tarzım insanların benimle arkadaşlık hatta konuşmaması gerektiğine inandıkları bir kişiliktim.

bu pekte umurumda değildi. ben kendi hayatımın sahibiydim. onları kokuşmuş öznel düşünceleri onlarda kalabilirdi.

ve unutmamak gerekirse hazır cevaplığım ve egomdan kaynaklandığını düşünen bu laf sokmalarım sadece aşırı derece de özgüvenimden kaynaklanıyordu.

egoist biri değildim. her cümle kuruşumda kendimi övmüyor ya da insanları ezecek sözcükler ve tavırlar sergilemiyordum. egoistlerin aksine.

otobüsün kalkışı ile gözlerimi kapattığımda bir an önce bu yolculuğun bitmesini istiyordum. bir gün boyunca sokakta kalmıştım. ve kendimi bok gibi hissediyordum.

sorumsuz insanlar evlenmemeli ya da çocuk yapmamalıydı. olan onlara oluyordu. yaklaşık bir saatin sonunda eski şehir otogarına vardığımızda otobüsten inerek bavulumu almaya gittim. bavulumu müdavinden alıp otogarın çıkışına doğru ilerlerken gece saat on ikiyi gösteriyordu.

otogardan çıktığımda telefonumu açıp hiç adını bilmediğim annem olacak o kadını  yıllarca görüşmediği kardeşi yani öz teyzemin numarasını bulup aradım.

bir kaç çalıştan sonra arama açıldı. "alo "diyen tatlı bir kadın sesi beni karşıladı. "merhaba ben sina hülyanın oğluyum"dediğimde hatın ucundaki kadının neşeli sesi kulağıma ulaştı.

"sina canım benim geldin mi eski şehire "dediğinde annemin aksine daha sıcak bir ses tonu ve tavrı vardı.

"evet geldim bana adresi atar mısınız "dediğimde "tabi ki hemen atıyorum bebeğim istersen seni almaya gelebilirim "dediğinde buna hayır demezdim.

"çok iyi olur "dediğimde "geliyorum hemen canım "dedi. telefonu kapatarak cebimde koyduğumda etrafıma bakıyordum.

otogarın karşısındaki parka geçip boş bir  banka oturdum. parkta kimse yoktu. elime telefonu alıp biraz oyalanmak için sosyal medyayı kurcalarken bir bağırma sesi kulaklarıma ulaştığında etrafıma baktım fakat ortalıkta kimse yoktu.

yanlış duymuş olmalıyım diye düşünürken tekrar aynı sesi duyduğumda bavulumu yanıma alıp sesin geldiği yere doğru gittiğimde parkın arkasında gördüğüm görüntü ile kaşlarım havalandı.

büyük bir trafo kolonun yasladıkları ağzı burnu aknlar içinde olan bir adam ve onu tutan siyah deri ceketli tam yüzünü seçemedim başka bir adam vardı. adamın arkasında ise ikitane genç adam daha vardı.

"lütfen affet beni abi "diyen yalvaran ağzı burnu dağılmış adam onu yakalarından tutan adama yalvarırken "ben seni uyarmamış mıydım lan "diye sert sesin sahibini duyduğumda irkildim.

"abi affet "diye aynı şekilde yalvardığında onu tutan deri ceketli herif birde adamın kolunu tutup dizine vurarak kırdığında istemsizce dudaklarımdan kaçan nida bana dönen sarı hareler ile son buldu.

beni fark etmişti. onlara yakalanmadan hemen oradan uzaklaşarak parkın çıkışına doğru hızlı adımlar ile ilerlerken parktan çıkmıştım. derin bir nefes aldığımda kolumdan birini tutması ile geriye doğru çekildiğimde sırtım büyük ağacın gövdesine sert bir şekilde yaslanırken bana bakan sarı harelere bakıyordum.

kahretsin yakalanmıştım. şimdi ayvayı yemiştim.

****************************************************************************************

AKLIMDAKİ KURGUYU BU KADAR HIZLI YAZMAM ŞAKA MI DİYE BOKTAN BİR CÜMLE EKİ KULANMAYACAĞIM. BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ YA DA KURGUYU. 

ÇETE-BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin