Sabaha kadar kemik ağrısıyla yatakta bir o yana bir bu yana kıvrılmıştım. Kesik kesik uyumanın verdiği ekstra yorgunluk ve çalan telefonumun alarmıyla uyandım. Elimi rastgele sallayıp telefonu tutmaya çalıştım ama elime bir türlü denk gelmeyince sinirle gözlerimi açıp yatakta doğruldum. Uzanıp telefonu aldım ve alarmı kapatıp yatağa fırlatır gibi bıraktım.
Odanın dışından gelen çarpma sesleriyle yerimden sıçradım. Yataktan hızla kalktım ve kapıyı açıp salona doğru yürüdüm.
"Anne?"
"Mutfaktayım!" diye ses geldiğinde derin bir nefes verdim ve mutfağa ilerledim. Mutfak kapısının ardından içeri baktığımda yerdeki iki kırık beyaz porselen tabağı gördüm. Birde onları toplayan annemi. Yanına eğildim ve toplamasına yardım ettim.
"Elimden kaydılar. Nasıl oldu bende anlamadım."
Bunları söylerken suratıma bile bakmıyordu. Bir şey saklamak ister gibi bir acelesi vardı. Toplamayı bitirdiğimizde yerden kalktık. Annem suratıma bakmadan çöpün kapağını açıyor ve ellerindekini oraya döküyordu. Bende ellerindekini döktüğümde annemin yüzüne bakmayı başardım.
Kahretsin.
Gözleri ağlamaktan kızarmış ve şişmişti. Görmemem için yüzünü benden saklıyordu.
"Anne."dedim arkası bana dönükken. Bir anda duraksadı. Sağ elimle sol omzundan tuttum ve kendime çevirdim. Yüzüne bir kez daha baktım.
"Özür dilerim." dedi sanki bunların hepsi onun suçuymuş gibi. Sıkıca sarıldım ve kokusunu içime çektim. Cennet gibi kokan anne kokusunu içime çektim ve kendime bastırdım. Gözlerim dolmuştu ve çok fazla suçluluk duyuyordum.
"Asıl ben özür dilerim anne."
Birkaç dakika öylece durup birbirimize sarıldık. Ne o ne de ben tek kelime etmiştik.
"Okul saatin yaklaşıyor. Artık hazırlanman gerek. Hm?" diye sordu saçlarımı okşarken.
"Tamam."dedim ve ne kadar istemesem de kollarından ayrıldım.
"Sen git üstünü giyin. Ben kahvaltıyı hallederim." Kafamla onaylayıp mutfaktan çıktım ve odama gidip kapıyı kapattım. Birkaç saniye kapının arkasına yaslanıp nefesimi düzeltmeye çalıştım. Sakinleştiğimde kapıdan sıyrıldım ve okul formamı giymeye başladım.
***
Öğle arasına kadar dikkatleri üstüme çekmeden dayanabilmiştim ve sonunda öğle arası omuştu. Çantamı alıp bahçeye ordan da okulun arkasına geçip yere oturmuştum. Oraya çok kişi gitmezdi ve baktığı manzara beni her zaman rahatlatırdı. Okul biraz tepede kalıyordu ve aşağısında ağaçlar, onların aşağısında da evler yer alıyordu. Gökyüzü kocaman ve bulutlar bembeyaz. En güzeli ise gün batımı oluyordu.
Yemeğimi bitirmiş içeceğimden yudumluyordum, rahatça oturmuştum. Bir ayağım kendime çekili diğeri uzanmış boş boş ağaçları izliyordum.
Sağ taraftan koşma sesleri yaklaştığında oraya döndüm. Bir kız koşarak yaklaşıyordu. Beni gördüğünden emin değildim çünkü hızla koşmaya devam ediyordu. Yaklaştıkça elleriyle gözlerini sildiğini fark ettim.
Ağlıyordu.
Beni görmüyordu. Neredeyse çarpacakken refleksle ayağımı çektim.
Salak Jungkook!
Kız ayağıma takılmış ve yüz üstü yere düşmüştü. Hemen kalkıp yanına koştum ve yanına oturdum. Ses gelmiyordu ya da hareket etmiyordu. Gerçekten salaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVİOR || Taekook
Fanfiction"Geleceğin olduğumu bildiğin için bana geçmişini öğrettin..."