nefes almak zordu.
gerçekten nefes almak çok zordu, yağmurun altında oturmuş onun gözyaşlarını izliyordum. inci taneleri düşüyordu yanağına ama ben elimi uzatıp silemiyordum.şirketin arkasındaydı, yalan yok takip etmiştim onu. çardaklardan birine oturmuş yaşlı ve kırgın gözleriyle etrafı izlemeye başlamıştı, ben ise köşeye saklanmış onu izliyordum.
ıslanıyordum, hatta o kadar çok ıslanmıştım ki kıyafetlerim üzerime yapışmıştı. ama umursamayacak kadar dalmıştım bal tatlısı gözlere.
saklandığım yerden yavaş adımlarla çıkıp kendi kendime tourner dans le vide şarkısını söyleyerek yürümeye başladım.
onun yanına gitmiyordum, şayet uzuvlarım tek tek sızlıyordu onun yanına gidebilmek için. ama yapmadım, yapamadım.
etrafımda dönüp kahkaha attım, ellerimi açıp yüzümü gökyüzüne çevirdim. "tanrım! eğer ki beni duyuyorsan bir işaret ver! ne yapmam gerek."
şimşek çaktı, mor bir ışık gri kasvetli bulutları deldi geçti. ve tam o sırada belimde onun kollarını hissettim, kokusundan tanıdım onu.
tarçın ve vanilya gibi kokardı daima, her kokusunu aldığımda bir sonbahar sabahına uyanırmış gibi hissederdim.
"dans etmen gerek küçüğüm, bazı şeyleri unutmak için dans etmen gerek."
belimde ki kolları geri çekildi, nefes almayı sıcaklığı kaybolduğunda hatırladım. önüme geçip bir elini belime sardı bir elini ise sağ elime doladı.
ilk adım, geriye doğru.
"unutmak gerekir kötü anıları küçüğüm."
ikinci adım sağa doğru.
"unutulabilir mi kötü anılar kiraz çiçeği."
kıkırdadı, iki elini de belime indirdi. titreyen ellerimi saklamak istedim fakat hissetmemesi imkansızdı. boynuna sardım ellerimi, parmak uçlarımla okşadım sarı tutamları.
"belki inci çiçeği, belki. hadi bakalım şimdi içeriye girelim sana kendi kıyafetlerimden vereceğim."
ayrıldı benden istemedim bunu, beni arkasında bırakıp önden yürümeye başladığında ceketinin ucuna tutundum küçük bir çocuk gibi.
hafifçe başını çevirdi ve gülümsedi bana bakıp. "gel bakalım."
tuttu elimi, bir gören olur kınayan bakışlara maruz kalırız demek istedim. ama düğümlendi dilim. beni odasına çıkardı, sekreteri yoktu etrafta.
kendi kıyafetlerinden verdi, beni odasında yalnız bırakıp gitti. tarçın kokusunun sindiği kazağını kokladım bir süre.
eftalya deniz'in kokusu eşsizdi, giyindim onun kıyafetlerini. bir sızı belirdi kalbimde, bana verdiği çantanın içine ıslak kıyafetlerimi atıp çıktım odasından.
"hey mira! nereye gidiyorsun?"
duraksayıp arkamı döndüm "s-siz gitmemiş miydiniz?"
başını iki yana salladı. "belki, beraber çıkabiliriz diye beklemek istedim seni."
elmaları buyur ettim yanaklarıma, gözleri gezindi yüzümde ve elini ensesine atıp bir süreliğine duraksayarak başını aşağı indirdi.
yeniden yüzünü gördüğümde gözlerinde saf bir heyecan vardı. "küçüğüm, bugün evime gelmek ister misin?"
...
bazen ne yazacağımı bilemiyorum, kötü yazmamak için uğraşıyorum..ayrıca düşünsenize tourner dans le vide dinleyerek yağmurun altında dans ediyorsunuz.. çok güzel hissettiriyor
ŞİMDİ OKUDUĞUN
god is a woman | gxg
Подростковая литература"ben isa'ya olan inancımı uzun süre önce kaybettim eftalya hanım. çünkü benim cennetimin kapılarını aralayan eller bir kadına ait.." [gxg] yaş farkı!!