Yemin ederim zaman bulduğumda baştan düzenleyeceğim bu kurguyu şimdilik anlatım bozukluğu ve noktalama işareti hataları için çok çok özür diliyorum.—————
"Lanet olsun yine olmadı" kafasını çevirip dikmeye çalıştığı kumaşa sitemle baktı. Akşama doğru bastıran tipinin uğultusundan uyuyamayan oğlan en sevdiği kazağına yama yapmaya çalışıyordu.
"Cidden dikemiyorum, bir şunu öğrenemedim yıllar boyunca." Elindeki kazağı bir tarafa atıp saatlerdir oturduğu yerde kıpırdandı. Hareketliliğe alışkın bedeni dondurucu kış zamanı hep böyle yapardı; kasları ağrır, eklemleri kaskatı kesilirdi. Ellerini ovuşturup külü sönmemiş ocağa bir kütük daha attı. Sadece közün verdiği hafif kadifemsi ışığa alışmış gözleri kütüğün yavaş yavaş tutuşması ile yanmaya başladı, gözlerini kırpıştırıp döşeğine uzanacakken dışarıdan gelen gürültü ile yerinden sıçradı.
Birisi karda yavaş ama savsak adımlarla yürüyordu. Camdan bedeni tam olarak seçemesede adımlarının yerdeki karla itişme sesini tipiye rağmen duyabiliyordu. Askılığın yanındaki odun baltasını eline alıp kapıyı pür dikkat dinlemeye koyuldu ardından kapıya sertçe iki kere vuruldu.
"Hey! İçeride birisi var mı?" İnce çıkan yabancı ses karşısında tedirgin olup baltanın sapını eklemleri beyazlaşana kadar sıktı ve tekrar pencereye yöneldiği sırada bir bağırış daha yükseldi:
"Yardıma ihtiyacım var. Ne kadar para istersen veririm yeterki beni içeri al" gördüğü beden ile ellerini sıkmayı bıraktı genç; küçük, zayıf bir beden vardı karşısında. Kafasını yüzü gözükmeyecek kadar örtmüştü, giydiği kış montu bile onu cüsseli göstermeye yetmiyordu.
Kapının koluna doğru elini uzatıp hızlıca açtı. Uzun gencin karşısında elma yanaklı, zayıf, kısa saçlı bir oğlan vardı. Kapının gürültüsünden korkmuş olacak ki geriye doğru çekildi "Kimsin?" dedi uzun.
Gözlerini kaçırarak "Donmak üzereyim" dedi sessizce küçük olan. Ona inanmamak elde değildi zira yüzüne bakan herkes uzun süredir dışarıda olduğunu tahmin ederdi. Daha fazla dikilmek istemiyordu bu yüzden karşısındaki adamı omzundan onu yakalayıp içeri aldı.
Uzun oğlan, yüzüne vuran ateşin ışığı ile karşısındaki zayıf bedenin yüzünü incelediğinde dehşete düştü. Morarmış dudakları, buz tutmuş kirpikleri, bembeyaz olmuş yüzündeki her detay öleceğim diye bağırıyordu resmen.
"Tanrım ne zamandır dışarıdasın sen?" diye hararetle konuşmaya başladı. Karşısındaki oğlan sessizce durarak gerçekliği idrak etmeye çalışıyordu. Uzun vakit kaybetmeden misafirinin üstündeki buz tutmuş paltoyu çıkardı. Yavaşça kolunu yakalayıp ocağın başındaki mindere oturttu: "Çok haraket etme elimde ölmeni istemem."
Oğlan sesini bile çıkartamadan başını geriye attı. Tüm enerjisini bağırmakta kullandığı içindir gözlerini hareket bile ettiremiyordu. Döşeğin üstünden battaniyeyi üstüne örtüp ve ocağa bir kütük daha attıktan sonra gözleri kapalı oğlana dönüp baktı.
Korkunçtu. Dudaklarındaki mürdümsü renk yavaş yavaş yüzüne yayılmaya başlamıştı, boncuk boncuk terliyor, göğsünü bile şişirmeyecek zayıflıkta nefes alıyordu. Gözünü tipiyi incelemek için hemen dışarıya dikti, bu tipide şehire inmek intihar olurdu. Çaresizce odanın köşesinden telefonunu aldı ve şehirdeki doktorunu aradı. Hızlı nefes alış verişleri gözünün kararmasına hiç yardımcı olmuyor, soğuk terler dökmesine sebep oluyordu. Neyseki doktor saate rağmen telefonu açmıştı.
.....
"Çok haraket ettirme, göz reflexlerini kontrol et ve en önemlisi sıcak tut." doktordan duyduğu her kelimeyi not defterine yazıyordu açıkçası el yazısını sonradan okuyamayacağı barizdi. Ocağın başındaki oğlana döndü gözleri. "Başka ne yapacağım?" Diye sordu, sesi çaresizlik ve endişe arasında çıkmıştı. "Sadece tipinin geçmesini bekle, geçtiğinde sarsmadan en hızlı şekilde bana getir."
Doktordan duyduğu cümleleri onaylayarak kapattı telefonunu. Nefeslerini düzene sokmuş olsada kalbinin ağrımasına engel olamıyordu. "Tipi geçecek gibi değil" mırıldandı ama kendisi bile zor duymuştu bu sesi. Yüzü hafiften renk almaya başlayan oğlanın ayakucuna oturdu ve endişeli gözlerini oğlanın güzel yüzüne dikti.
Gece geçti sabah ışıkları pencereye vururken ocağa atacağı odunlar bittiği için genç, tipiye rağmen evinden beş altı adım uzaklıktaki odunluğa girdi. Aklı evde olmasından ötürü hızlıca kütük mü ince odun mu diye bakmadan kovaları doldurdu. Eve koşar adımlarla vardığında ocağa bir kütük daha attı. Bugün neredeyse odunluğunun yarısını yakmıştı ama küçük bir çocuk gibi kıvrılmış olan oğlan üşür diye durmadan ateşi harlıyordu.
Başını oğlanı yerleştirdiği döşeğe yasladı ve kahverengi gözlerini kapattacağı sırada zayıf oğlan kıpırdanmaya başladı. Genç elini ayağını nereye koyacağını bilemeden yüzü normal rengine dönmüş misafirine baktı.
"Hey, sen beni duyuyor musun?" Ona zarar vermekten o kadar korkuyordu ki fısıltıyla konuşmuştu. Zayıf oğlan yavaşça gözlerini araladığında ise kendini kasmayı bırakıp geceden beri ilk defa rahat bir nefes alıp arkasına yaslandı.
"Su" diye mırıldanmasını işiten oğlan hemen koşup bir bardak su getirdi. Kendi kafasını bile kaldıramadığı için onu başından kavrayıp doğrulttu ve yavaşça içirmeye başladı hoş zaten genç bir yudumdan sonrasını içememişti.
Tipi hala dinmemişti bu nedenle doktoru aradı genç, doktorsa: "uyandıysa sıkıntı yok fakat her türlü ihtimale karşı tipi geçince bana uğrayın." cevabını verdi. Oğlanın yerinde doğrulduğunu görünce yavaşça yanına oturdu. O konuşana kadar sanki tüm gece yapmamış gibi sadece yüzünü izledi oğlanın. Ensesine inen açık kahve saçları, kaşlarını kapatan kıvırcık kahkülleri, hafif çekik kahverengi gözleri, sıcaktan pembeleşmiş yanakları, vücuduna göre geniş olan omuzları ile çok sevimli duruyordu.
Karşısındaki gencin dikkatle onu izlediğini fark edip konuşmaya başladı kahküllü. Kısık ve anlaşılmaz bir sesle "teşekkürler" dedi. Uzun genç "Çok bitkinsin konuşma ve uyu" dedi ona en güzel gamzeli gülümsemesini sunup.
Kahküllü onu dinlemeye karar verip yavaşça geri yattı. Kendini az daha zorlayarak "Jin ben Kim Seokjin." bu sefer sesi yine kısık ama anlaşılır çıkıyordu. Gamzeli gülümsedi ve aynı tonda fısıldadı "Bende Namjoon Kim Namjoon."
————-
Kalbim ısındı bu kurguya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just a Two Of Us // Namjin
FanfictionKarlı bir fırtınada arabanızdan inerseniz ne mi olur? Belki birinin kapısını çalıp o adama aşık olabilirsiniz?