Merhaba ben Zülal. Daha önce başka bir hesabımdan yayımlamaya başladığım bu hikayemde bazı düzenlemeler yaparak tekrardan yayımlamaya karar verdim. Buraya kadar geldiyseniz teşekkür ederim. İyi okumalar dilerim, umarım beğenirsiniz.
"Herkes gider bir gün ve sen sende bıraktıkları yara iziyle kalırsın."
Kusursuz bir cinayet işlendi dün
Ama ben öldürmedim
Katil ben değilim
Ben neredeyim bilmiyorum
Bu cinayeti kafamın içindeki sesler işledi
Suçlu onlar
Ben değilim
Gençti henüz
Çabuk kapılırdı her şeye
Heyecanlandığı yerlerden bıçakladılar
Acının parmak uçları yaşam damarının üzerinde gezinirdi
Ama yine de çok sık gülümserdi
Ne de olsa kimse ardına bakmaz diye
Dudak kıvrımlarına kan lekesi sıçrattılar
Bir daha hiç gülümseyemedi
Hep olan olacaktı çünkü
Herkes gidecekti
O hep kalacaktı
Bir daha gözlerini açamadı aydınlığa
Hep karanlıkta kaldı
Küçük çocuklar geceleri uyuyamadıklarında yıldızları sayarlarken ben zihnimi kuşatan hayaletler yüzünden aklımı kaybetmemek için vücudumdaki yara izlerini sayardım. Her yara izi bir insan demekti benim için. Her insan ise bir terk ediş... İnsanlar gelir ve giderdi. Kalır sandığınız kimse sizinle kalmazdı. Kalan taraf hep siz olurdunuz. Ancak bu sefer ilk kez kalan değil giden ben olacağım ve ardımda benim için gözyaşı dökecek bir ailem bile yok. Ama bunun için üzgün hissetmiyorum çünkü benim hiçbir zaman bir ailem olmadı. Annem için ihanet babam içinse bir hataydım. Belki de ikisinin günahlarının kefareti üzerine yaratılmıştım ve ölümüm de onların günahlarından arınması içindi.
Elime aldığım jileti bileklerimin üzerine götürdüğüm ilk an yalnızca bir darbe sonrasını düşünmüştüm. Okul çıkışında çocuklar aileleriyle parklara giderlerken ben mezarlıklara giderdim çünkü benim evim orasıydı. Tanrı insanları topraktan yaratıp onlara kendi ruhundan üflerken beni şeytanın kanıyla kuşatarak yaratmıştı. Belki de bu yüzdendi güneşe duyduğum sonsuz nefret. Güneş tüm mitolojilerde Tanrı'yı temsil ederdi ve şeytan Tanrı'dan korkar, aydınlıktan kaçıp karanlıklara sığınırdı. Ben karanlığın kızıydım. Karanlıktan var olmuştum ve aydınlığa açamamıştım gözlerimi. İlk doğduğum an birkaç dakika gözlerimi açmamışım. O an bile biliyormuşum bu dünyanın gözlerimi açmaya değmeyeceğini. Ben o an bile kusurluydum. Yaradılışım hatalıydı. Evren kusursuzken ben Tanrı'nın şaheserinde kara bir lekeyi anımsatıyordum. Aynalar bana bu lekeyi anımsattı hep. Hepsini parçalara ayırmak istedim.
Bir bebeğin muhtaç olduğu merhametten yoksun büyüdüm. Beşikte saatlerce ağlarken bir derdim yoktu. Yalnızca sıcak bir kucak istiyordum ancak beklediğim eller o beşiğe hiç uzanmadı. Ben o beşiğin demirleri arasında ağlaya ağlaya susmayı öğrendim. Büyüdüm, kimse bana düşünce nasıl kalkmam gerektiğini öğretmedi. Bende kalkmayı denemedim. Dizlerimdeki yaralara dokundum, tenimden akan kanın sıcaklığını mahrum olduğum aile sıcaklığının yerine koyduğumu fark etmedim. Tanrı'nın varlığını kimse anlatmadı bana bu yüzden varlığından emin değilim ancak o varlığından emin olmadığım Tanrı'nın bile öteki tarafta bana kollarını açmayacağına emindim. İsmimin aksine ben hep pusluydum, lekeliydim, kirliydim. Hiçbir yerinden tutunamadığım bu dünyadan bir veda mektubuyla ayrılıyorum ve kimse veda ettiğimi bile bilmiyorum. Arasında can çekiştiğim bu araftan ayrılıyorum. Kimsenin ruhuna dokunamadan, sanki hiç var olmamış gibi tek bir iz bırakamadan gidiyorum. Ve kabul ediyorum.
Siz kazandınız ve ben kaybettim.
YOU ARE READING
Herkes Gider Sen Kalırsın
Romance"Herkes gider bir gün ve sen sende bıraktıkları yara iziyle kalırsın."