2. BÖLÜM

122 8 13
                                    

      
Fatih Arel Kocabey

"Yeni gelen hastamızın ailesine ulaşabildiniz mi, Begüm?"

"Hayır Fatih, sadece..." diyerek ağzında bir şeyler gevelemeye başladı karşımda ki gözlüklerinin parlaklığının gözümü kamaştırdığı yardımcım.

"Eee, Begüm?" diyerek kendini silkmesine yardımcı oldum ses tonumla.

Yıllar sonra tekrardan bu masaya oturmak biraz olsun garip hissettirmişti. İki sene önce annem, yakalandığı kanser hastalığı sebebiyle hayatını kaybetmişti.

Yıllarca en iyi şekilde eğitimler alıp binlerce insanın hayatını kurtardım ama canımdan öte olan, tek bir saç teli için dünyaları birbirine katabileceğim annemi o kanserden kurtaramamıştım. Annemi
kurtaramayıp diğer insanları kurtarabilmek gün geçtikçe canımı yakmaya başlamıştı.

Bu yüzden iki yıl önce, annemin üzerinden beni üzerime geçen hastaneden ayrılıp sadece hastaneyi yönetmek, sağlığımı ve koca evde birbirimizi tamamladığımız küçük kız kardeşimin başında durma kararı aldım.

Yalnızdık çünkü babamız olacak o herif hiçbir zaman arkamızda durmayı seçenek haline bile getirmedi. Arkamızda olsun istemedim de zaten, ne kadar kendimi kandırdığımı bilsem de.

İki yılın ardından herkesi şaşırtarak tekrardan o ameliyathaneye girmemin sebebi ise kız kardeşim Lizya'ydı. O kıvırcık kız bir anda mutfağımda bayılınca hızlıca hastaneme getirmiştim, bir yandan da bir çok şey söylemek isteyen ama konuşamayan kız kardeşimin gözlerinde ki masum korkuyu görünce Kıvırcığın ameliyatına girmek istedim. "Ölüyorum," demişti bayılmadan dakikalar önce. Evet, gerçekten de ölüyordu.

"Fatih?"

Begüm sağ elini gözümün önünde şıklatarak uzaklara dalan gözlerimi kırpmama sebep oldu.

"İyi misin?"

"Evet, sen ne diyordun?"

"Bir babası var ve büyük ihtimalle tek aile üyesi o. Adamı aramışlar ama kızının ismini duyar duymaz telefonu kapatmış ve tekrar aradıklarında bir daha hiç açmamış. Kız on sekizine basmış neyse ki." Ne sikik aile bireyleri var böyle.

"Anladım Begüm, sağol."
"Rica ederi-"

Begüm'ün cümlesi yarıda kalmıştı. İkimiz de başımızı filmli siyah cam kapıya çevirdik.

"Begüm bizi yalnız bırakır mısın?"
"Elbette,"
"Çok sağol,"

Kapıyı tıklatmadan içeriye giren Eren'di. Dağılmış sarı ve kahve tonları arasında kalan saçlarıyla odaya nefes nefese dalmıştı. Kendisi ilkokuldan beri en yakınım hatta kardeşim olarak gördüğüm kişiydi. O da burada doktordu. Büyük ihtimalle buraya geldiğimin haberini almıştı.

"Oğlum iki yılın ardından buraya geliyorsun ve kardeşine haber vermiyorsun demek, aşk olsun. Buraya gelişini temizlikçi abladan duyacak kadar düştük demekki." dedi uzattığım eli tutup diğer eliyle vücuduma sarılırken. Ardından alnıma öpücük kondurdu.

"Tamam be oğlum." diyerek kendimden ittirdim bedenini, gülüşlerimizin arasından.

"Ee, hangi rüzgar attı seni buralara?"

"Hiç sorma be oğlum karışık olaylar, bir ara detaylı anlatırım."

"Nasıl karışık? En son hatırlıyorum da bu mesleği bırakırken neler neler söylemiştin." Bitirdiği cümlesinin ardından kalın dudaklarını aralayıp düz dişlerini göstererek gülümsedi.

LÂNEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin