bütün o dökülen kanlar, kan kırmızısı yonca.
tatlı rüyalar sona ermişti.
tüm o büyük savaş boyunca uzandığın benim elimdi.
mektuptaki gözyaşlarını asla unutmayacağım.
eğer bu büyük savaştan sağ kurtulursak asla ağlamayacağıma dair yemin ettim.•
taehyung ve jimin, anılarının hafızalarına kazınmaya başladığı yaştan beri birbirlerinin hayatındaydı. bisiklet sürmeyi, yüzmeyi, okumayı, yazmayı, bir arkadaşa sonsuz güvenmeyi ve daha akıllara gelebilecek binlerce şeyi birlikte öğrenmişlerdi. o kadar uzun zamandır birbirlerinin hayatındalardı ki, birbirleri olmadan nasıl yaşanır bilmiyorlardı.
aralarında her zaman iki arkadaşta olmaması gereken farklı bir şeyler vardı. bu, senelerce dile getirilmemiş olsa da çevrelerindeki herkes tarafından kabul görmüş bir gerçek olarak hep onlarla olmuştu.
bu, senelerce adı konmamış tuhaf ilişkileri liseye geçecekleri yaz gittikleri tatilde jimin'le ilgilenen birkaç kişinin varlığıyla değişmişti.
taehyung, hep kıskanç bir çocuk olmuştu. bu, beş yaşlarında kreşte jimin'in diğerleriyle arkadaş olmasına bozulduğu zaman da, on beşlerinde onun talipleri meydana çıktığında da böylediydi. mümkün olsa mimi'sini cebinde taşır, ona bebekler gibi bakardı ancak gerçek dünyada böyle bir şey mümkün değildi, bu yüzden jimin'le ilgilenen insanlar olunca kıskançlıktan delirecek gibi hissetmiş ve çekip öpmüştü onu.
böylelikle, tanıştıktan on sene kadar sonra, birbirlerine içlerine sinen şekilde hitap edebilecekleri bir sıfat bulmuşlardı. ikisi de öyle uzun zamandır birbirlerine dost, arkadaş gibi söylemleri yakıştıramaz olmuşlardı ki bir başkasına birbirlerini tanıtırlarken içleri burkuluyordu. şimdi, taehyung'un kıskançlık krizi ikilinin bu döngüyü kırmasını ve ikili ilişkilerinin en mutlu günlerini geçirmelerini sağlamıştı.
daha sonra hayatlarına yoongi girmişti. lisenin ilk senesinde ve ilişkilerinin yedinci ayındalardı, yan sınıftaki arkadaşlarının yanına girip çıkarken gözlerine takılan bir çocuk oluyordu hep. ona çoğunlukla en arka sırada sessizce oturup kitap okurken denk geliyorlardı. pek sosyal bir tipe benzemiyordu genç oğlan. ilk görüşte insanın, onun ne kadar sevimli bir yüzü olduğuyla alakalı düşünmesine sebep oluyordu, bu sevimli yüz çoğunlukla siyah ve yüzüne büyük gelen gözlüklerin ardında gizlenmiş haldeydi.
bu sevimli, utangaç imaj, jimin'de onunla tanışma isteği uyandırmıştı hep. başlarda bu hissin gerçekten sadece arkadaş olmak istediğinden kaynaklandığını sanmıştı ancak daha sonra, yoongi'yle tanışıp gerçekten de arkadaş olunca daha fazlasını istediğini fark etmiş ve kendinden utanmıştı çünkü taehyung'u çok seviyordu. zaten yoongi'yle ilgili bu hayallere kapılırken bile yoongi'yi onlara üçüncü olarak hayal ediyor, sevgilisini başka bir erkeği öperken veya ona sarılıp uyurken hayal edince tatlı heyecanlar yaşıyor olmasının ne kadar sağlıklı olduğunu çözmeye çalışıyordu.
ancak daha sonra fark etti ki tek bu halde olan kendisi değildi. taehyung'un da yoongi'ye karşı farklı tavırları, yumuşak davranışları vardı. jimin'in daha önce kendisi dışında kimseye gösterdiğini görmediği kadar naif ve kibar davranıyordu ona karşı. bu farkındalık jimin'i üzmeli, kıskandırmalı veya kızdırmalıydı muhtemelen ancak aksine, mutlu etmişti. ardından, sevgilisinin hal ve tavırlarından aldığı güvene dayanarak yalnız kaldıkları bir zamanda konuyu ona açmıştı. toplumda pek normal kabul edilecek bir durum değildi bu, hatta durumun içine düşmeden önce başkalarında görüp duysalar yargılayacakları bir ilişki tarzı olarak bile adlandırılabilirdi ancak başlarına gelmişti işte ve gönül ferman dinlemiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
the great war || taegimin
Fanfictionthreeshot» taehyung, üniversiteye geçtiğinde biraz değişmişti.