Tablo

28 1 3
                                    

Her zamanki kış yine bütün hiddetiyle kasabanın üstüne çökmüştü. Hiçbir mahluk yuvasından başını dahi çıkarmak istemiyordu, ben de dahil. Kışları sürekli olduğu gibi yine dedemlerin yanına gönderilmiştim. Yanlış anlaşılmasın sevgili dostlarım, bu köyü oldukça severim! Doğası, suyu, toprağı, insanı... her şeyi güzeldir. Oldukça da farklı bir havası vardır. Örneğin dedemlerin evinde bir çok gizemli tablo, abajur, pusula, heykel bulabilirsiniz. İşte bu yüzden bu köyü seviyorum. Her zaman keşfedilecek yeni şeylere ve yaşamaya vakit var!

At arabasından indiğim gibi beni sevgili hizmetlimiz bayan Jane karşılamıştı. Bayan Jane, oldukça tatlı bir kadındı. Yaşlılara has tonton yanakları, yumuşak bir kokusu ve o bilge kadınların hepsinde olan bir hamaratlığa sahipti. Küçüklüğümün onunla geçtiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Bayan Jane geldiğim gibi önümde saygıyla eğilmişti. Bu evde hizmetliler her zaman bizi böyle karşılarlardı lakin Jane sıradan bir hizmetli değildi benim gözümde. Kafasını kaldırınca resmiyeti bir köşeye bırakıp doğruca ona kollarımı açtım, o da fırsatı kaçırmadan bana sıkıca sarıldı. Uzun dakikalar boyu saçlarımdan öptü, sıkıca sarıldı ve sırtımı okşadı. Şunu açıkça net bir şekilde söyleyeyim dostlarım, buraya geldiğim her vakit kendimi kuşkusuz bir şekilde eve dönmüş gibi hissediyorum. Buradayken içim içime sığmıyor. Gün beni çağırıyor! Güneş benim uyanmam için doğuyor! Kendimi tutamıyorum!

Hoşgeldin faslının ardından valizler arkamızdan, biz önden eve doğru ilerledik. Bu uzun koridorlar, loş ışıklar, süslü ve sanatlı tablolar hiçbir zaman değişmiyordu. Duvarlar hiç aklımdan çıkmadığı gibi tıpkı sanat yuvasıydı. Rengarenk gemiler, ağaçlar ve manzaralar beni kucaklıyordu

Lakin gözüme takılan bir tablo ile kaşlarımı çattım. Şöminenin üstünde duran kocaman portreyi daha önce hiç görmediğimden emindim. "Nasıl olurda böyle bir şeyi hiç fark etmem?" diye aklımdan geçirdim kendi kendime

Bayan Jane durumumu fark etmiş olacak ki "Bir sorun mu var küçük efendi?" diye sormuştu. Gözlerimi bir kaç dakika daha portreden ayırmadan düşündüm. Daha önce emindim bunu görmediğime

-"Bu ne zaman asıldı Bayan Jane?"

-"Bu portreden mi bahsediyorsunuz? O her zaman oradaydı efendim. Dedelerinizin portresini tanıyamadınız mı?" Aldığım cevap ile ifadem ziyadesiyle gerginleşmişti. Bayan Jane'e tanımadığımı belirtmek adına başımı olumsuz anlamda sallamıştım

-"Cidden mi küçük efendi? Dedelerinizi tanımadınız mı... bu portre yeni tanıştıkları yıllara ait. Nasıl tanıştıklarını biliyorsunuz değil mi?" Bakışlarımdan tekrardan olumsuz cevap alacağını anlamış olacak ki Bayan Jane bana fırsat vermeden doğruca neticeye geçti. Portrenin karşısındaki sallanan sandalyeye oturdu ve karşısına oturmamı bekledi. Yine bir hikaye anlatacağını anlamıştım. Jane'in hikayelerini dinleseniz siz de çok severdiniz sevgili dostlarım. Tüylerimi diken diken eden bir anlatıcıdır Jane. Doğruluk paylarının ne kadar olduğunu pek bilmem ama bunu da çok önemsemem. Jane'in ağzından zehir zemberek sözler dökülse yine dinlerim!

Yerine kuruldu ve örgüsünü eline alıp gözlüğünü taktı. Dizlerini ayaklığın üstündeki el örmesi olduğu belli olan mor bir battaniye ile örttü. Şimdi her şey hazırdı; meraklı bir dinleyici, alev alev yanan bir şömine, sallanan sandalyeler, örgüler ve bir Jane! O da başlayabileceğine kanaat getirmiş olacak ki derin bir nefes aldı ve o büyüleyici sesiyle hikayeye giriş yaptı:

"Uzun yıllar önce, bu eve geldiğim ilk günlerdi. Tabii, o zamanlar böyle işe yaramaz bir yaşlı kadın değildim küçük efendi. Upuzun saçlarım vardı, incecik bir belim ve güzel mi güzel bir yüzüm vardı. Bir bakan dönüp tekrar bakardı! Niçin gülüyorsunuz küçük bey? Söylediklerimin hiçbiri komedi için değil, sahicidir. O vakit sizi dinlemeden devam edeceğim hikayeme. Beni maruz görün. İşte o zamanlar bu eve yeni gelmiştim. Annem bu eve, evin hanımına yardımcı olmak için gelmişti. Ben de tabii hâliyle peşine takılıp düşmüştüm yollara. Ahh, bu çiftliğin o günlerdeki ihtişamını size anlatamam küçük bey! Gece gündüz, durmadan, iş görülürdü her köşesinde. Dur durak demeden işçiler işini görürdü. Tabii bunların hepsi dedenizin ailesinin iyi halli ailerden biri olmasından kaynaklanıyordu. Evin hanımı şıkır şıkır giyinir ve iş görürdü. Evin beyi ise her gün daha güneş gökyüzüne çıkmadan işine giderdi.

• Portre || Hyunho ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin