Müntehir Ozanlar Topluluğu

6 0 0
                                    

"hadi ama bayan Jane! Kahvaltımı yaptım, kitap okudum, derslerimi tamamladım... artık devam edemez misiniz" ayaklarımı ahşap zemine sertçe vurarak en içten isyanımı ortaya koymaya çalıştım. Bu dahi etkili olmamıştı, belliydi. Bayan Jane bir keçi kadar inatçıydı ancak ben hikayeyi fazlasıyla dinlemek istiyordum. Bir süre daha ricada bulunduktan sonra önüme bir vazife seri verdi

-"Küçük efendi Lee, akşam uyumadan 20 sayfa daha kitap okumayı kabul ederseniz, seve seve kaldığım yerden anlatmaya devam edeceğim." Sorgulayıcı bir tavırla tek kaşını havaya kaldırdı yaşlı hizmetçimiz. Gerçi kaşları o kadar seyrelmişti ki... neredeyse yok gibiydiler. Daha fazla ısrar etmenin onun sağlığı açısından da zararlı olabileceğini düşündüm o an. Sonuçta beni büyüttüğü dönemlerdeki kadar sağlıklı ve genç değildi. O kadar sağlam bir sinir ve kalbi yoktu. Biraz mızmızlık etmeye yönelecektim ancak bayan Jane'in tatlı bakışlarıyla bu kararımdan da vazgeçmiştim. Ne de olsa yaşlılara saygı göstermek gerekirdi

Bayan Jane haliyle genç bir hizmetli kadar hızlı değildi. Eskiden bütün işlerini 3-4 saat içinde bitirirken, artık 6 saatte ancak yerine oturuyordu. O'nu böyle bu halde görmek, resmen göğüsüme bir fil oturmasına sebep oldu. Benimle her gün oynayan yaşlı kadın gün geçtikçe çökmüştü. O da bunun farkındaydı artık. Büyük ihtimalle fazla zamanı kalmamıştı...

İşlerinin bitmesine yardım etmemin ardından beraber salona geçtik. İkimiz de aynı yerlerimizi ve pozisyonlarımızı almıştık. Bayan Jane tekrardan sakin sakin örgüsüne devam etmeye başlamıştı. Bir süre sonra aynı enerjisiz ses ile sorusunu bana yöneltti

-"Nerede kalmıştık küçük efendi? En son nereyi anlatmıştım size?"

-"Dedemlerin nasıl tanıştığını anlatıyordunuz bayan Jane"

-"Ah! Doğru... çok güzel bir anıydı. Anlatmak yetmez, yaşamak gerekirdi... dedeleriniz eşsizdi küçük efendi" bakışlarını bir kaç saniyeliğine örgüsünden ayırıp bana yöneldiğinde inanılmaz bir anıyla karşı karşıya kalacağımı anlamıştım. Gözlerimi kapatarak arkama yaslandım ve kendimi o anının büyüsüne hazırladım. Bayan Jane konuşmaya başladığında resmen onların yanındaydım... o kadar canlıydı ki her şey, o dönemlere aitmiş gibi hissettim...

-"Aha! İşte burada!" Chan, Hyunjin'in gelişiyle oturduğu çimenlerden ayağa kalkmıştı. Çocuğu görüşüyle herkes gibi o'nun da gözleri parlamıştı resmen. Hem feminen, hem maskülen bir güzellik ile taçlandırılmıştı şahane yüzü. Dorian Gray'den* hiçbir farkı yoktu bu grubun gözünde

-"sayın topluluk üyeleri; takdim edeyim," Hyunjin'in tam yanında durdu ve elini o'nun omuzuna koydu. Yeni çocuk heyecanlıydı. Hemde pek heyecanlıydı. Chan'ın elinin altında yaprak misali titriyordu. Gözü, kendisini izleyen küçük topluluktaydı

-"Hwang Hyunjin, topluluğumuzun yeni üyesi. Kendisi hakkında söylentileri hepimiz duymuşuzdur. Sen çok..." Sözlerine devam etmek için dönüp Hyun'a odaklanmıştı. Doğru kelimeleri çıkarmak bir şiir yazmak kadar zordu şimdi. Ne dese, ne anlatsa bu çocuk için hafif kalacaktı "eşsizmişsin. Kafan edebiyata iyi çalışırmış"

-"Marifet bende değil, bana bu yeteneği veren ve yazdıran Tanrı'dadır" diye noktalamıştı anında cümleyi Hyunjin. Çocuklardan bazıları bu sözünü alçakgönüllü bulsa da, bazıları ziyadesiyle küstah bulmuştu. Özellikle Yang, ne bu çocuğun bahsettiği "Tanrı"ya ne de bu çocuğun "eşsiz" olduğuna inanmıştı

Hyunjin hâlâ çok heyecanlıydı Chan'ın yönlendirmesi üzerine bütün üyelerle tek tek tanışma fırsatı bulmuştu. Ancak içlerinden biri çok dikkatini çekmişti. Çocuğun yumuşak bakışları ve sert duran yüzü tam bir zıtlık abidesiydi. Tanışmak için o'nun sırası geldiğinde elini çocuğa uzattı, ama o tutmak için bir hamle yapmaya yeltenmemişti

Evet, bu çocuğun o'na bakarken nasıl gözlerinin parladığını ilk dakikalarında fark etmişti ama dediğimiz gibi. Gözlerini kapatsanız, bu çocuğun dünyanın en memnuniyetsiz yüz ifadesine sahip olduğunu düşünebilirdiniz. Yüzünün alt kısmını kapatsaydınız, bir kediyle bakışıyor olurdunuz

Hyunjin bu belirsizliği hiç sevmemişti. Elini geri çekerek tokalaşma teklifini geri aldı. Kaşlarını çatarak çocuğa baktı doğruca
-"neden benimle tokalaşmak istemiyorsunuz? Anlayamadım?"

-"şişirilmiş balon nedir bilir misin?"

-"şişirilmiş balon mu?"

Çocuk ellerini omuzları hizasında iki yana açarak anlattığını göstermeye çalıştı bir yandan
-"bir balona hak ettiğinden fazla hava koyarsan, aynen böyle gereksiz şişecektir. Bir balonun ne kadar hava tüketeceği bellidir. Şu an için sen benim gözümde, o fazla şişirilmiş balonsun"

"Neyse ki ben ne bir balonum, ne de fazla şişirilmişim. Bu bir yığın çöp ile sıvanmış düşünceyi nereden çıkardınız peki?"

"Kendim karar verene kadar herkes fazla şişmiş bir balondur bu gözlerde" çocuk, oturduğu yerdeki çalılara iyice uzanarak yayıldı. Hyunjin'i fazla kaale almadığı belliydi ve Hyun bundan hiç hoşnutluk duymuyordu

Jeongin, Changbin, Han, Felix ve Seungmin ile de tanışmıştı. Jeongin ile tanışmayı reddeden o çocuk hariç herkes cana yakındı. Hyunjin de kendine çimler arasında bir yer bulunca Chan elindeki kitabı alıp ayağa kalktı

-"Öyleyse, toplantıyı açıyorum sevgili üyelerimiz! 500 yıllık gel-" bir anda Hyun, Chan'ın sözüne "bir saniye!" diyerek atlayı vermişti. Herkes dönüp o'na baktığı sırada o bile bu hızına şaşırmıştı. Kedi çocuk ve Jeongin şimdiden sataşmaya hazırdı

-"bu topluluğun bir ismi yok mu?"
Bu soru bir anda herkesin kafasını karıştırmıştı. Hyunjin'in dediğini daha önce hiç düşünmemişlerdi. Doğruydu, bir topluluklardı ama isimleri yoktu. Changbin olmadığını belirterek bir süre neden bir isimlerinin olmadığını sorgulamıştı. Herkes o'na katılmıştı. Ardından isim önerileri ortaya konuldu

-"Peki... tek boynuzlu atlar çiftliğine ne dersiniz?" Diye girdi Felix. Kimse bunu ciddiye bile alıp tepki vermemişti

-"Şair maymunlar!" Dedi Han. Bunun üzerine kedi çocuğun öfkesi sonunda taşımıştı

-"saçmalamayın! Hadi ama, biz zengin kesimiz. Maymunlar nasıl bir kepazelik? Adam akıllı bir şey bulamaz mısınız siz?"

Çocuğun patlayışının üzerine bıyık altından biri "Minho galiba hâlâ papatya çayının bulunmadığı dönemlerde yaşıyor!" diye espriyi patlatmıştı. Birden herkes gülmekten yerlere yıkıldı. Hiç kimse sinirliyken o'nu ciddiye almıyordu. Dalga geçmekten gözlerinden yaş gelmişti üyelerin. Felix ve Han hâlâ yapılan espriye gülmekten ağlıyordu

-"hangi veled-i zina o? Bulursam var ya, ecnebilerle cima edeceğim ırzına!" Minho hiddetle sesin sahibini ararken kahkahalar daha çok hiddetlenmişti. Çocuk ise sinirle ayağa kalkarak eline geçireceği birini arıyordu. Yakasını kavradığı ilk kişiye yumruğu geçirebilirdi o an"

"Peki... Müntehir Ozanlar Topluluğu nasıl olur?" Bu ses birden herkesi suspus yapmıştı. Bir kaç saniye düşündükten sonra Chan kendi kendine tekrarladı bu üç kelimeyi. Hoşuna gitmişti, tınılıydı. Sevmişti bunu. Bundan sonra kendilerine "Müntehir Ozanlar Topluluğu" diyeceklerdi. Kim bilir? Belki bu isim adı altında sanat devrimleri bile yapacaklardı

Öte yandan, fikir sahibi Hyunjin'e önce bir el uzatıldı, ardından bir ses "Lee Minho" dedi. Bu az önce tokalaşmayı reddeden çocuktu.

-"Ben Lee Minho. Yavaş yavaş bir balon olmadığını gösteriyorsun Hwang. Umarım yüzün kadar güzel şiirlerin de vardır" Hyunjin kıkırdamıştı. Normalde biri bunu söylese kolayca küplere bineceğine emindi lakin nedense bu sefer komik gelmişti. Sakin bir hareketle Minho'nun havadaki elini sıktı ve gözlerini ellerinden çekip çocuğa çevirdi

-"Hwang Hyunjin, memnun oldum Lee Minho. Umarım dilin sadece insanlara laf atmak yerine edebiyat yapabilmeye de yarıyordur"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 26 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

• Portre || Hyunho ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin