3: dizinde uyuyayım mı

201 20 5
                                    

seungmin'den

oflayarak başımı masaya yasladım. sabah 8'deki teorik dersine gelmiş, imza atıp yarım yamalak ders dinlemiş çıkar çıkmaz da arkadaşlarımın yanına gelmiştim. sonraki dersime hâlâ saatler vardı ve saat o kadar erkendi ki hiçbirimizin yemek yiyesi gelmemişti. öğleden sonraki ders için sabahlamış ve hiç uyumadan derse gelmiştim.

aslında sabahlamama gerek yoktu. teslimi bugün olan ödevin son dokunuşları için şövalenin başına oturmuş ve tablo ile o kadar çok uğramıştım ki bok etmiştim. olduğu gibi teslim edebilirdim, makul bir not da alırdım galiba. ama rahat durmamış ve batırmıştım. sonra temiz bir tuval çıkarıp sıfırdan yağlı tablo yapmıştım. gece 2'de başlayıp.

bi' ara ağlayarak minho'yu aramıştım yardım etsin diye ama uykusundan uyandırdığım için küfredip telefonu kapatmıştı. boya kutularının arasında ağlamıştım, minho da uyanıp ayıldıktan sonra beni aramıştı. görüntülü konuşup iki tabloyu da göstermiştim o da ikisinin de yeterince iyi olduğu konusunda beni ikna etmeye çalışmıştı. en sonunda minho uyuyakalmıştı, ben de sakinleşip ikinci tabloyu bitirmiştim. hangisini hocaya vereceğim konusunda kendimi yiyip bitirdikten sonra yenisini götürmeye karar vermiştim. eskisi öylece duruyordu, fazla baktığım için gözüme çok çirkin geliyordu ama toparlayabilirsem başka bir ödev için onu kullanacaktım. umarım.

başımı kaldırıp karşımdaki jisung ve chan'a baktım. jisung heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor, chan da ayak uydurmuş onu dinliyordu. masanın koltuk tarafına oturduğumuz için yanımdaki minho iyice kaykılmıştı ve elinden de telefon düşmüyordu. ona baktığımı fark edince telefonunu kapatıp masaya koymuş, benim gibi başını masaya yaslamıştı. soğuk yüzey yanağımı komple uyuşturmuştu ama kafam gerçekten de çok ağır ve ben kaldıramıyorum. "n'aber?"

"bok gibi." gece uyumadım, sabah okula gelip changbin piçiyle uğraştım, elimdeki boya lekesi de kokusu da çıkmadı, başım fena halde ağrıyor ve karnım aç.

sert yüzey rahatsız etmiş olsa gerek ki kalktı, gerinirken benle konuşmaya devam etti. "uyudun mu sen biz konuştuktan sonra?"

"hayır."

"salaksın sen."

jisung'un anlattığı şeylere kulak kabarttım biraz. yurtta olup bitenlerden bahsediyordu. sonra tekrar minho'ya döndüm, eski pozisyonunu almıştı ama bu sefer telefonla uğraşmak yerine jisung ve chan'ın sohbetine katılıyordu. hâlâ ona baktığımı fark edince bana bakıp göz kırptı. "minho," zorla kalkıp ona baktım. "dizinde uyuyayım mı? harbiden çok uykum var."

"salya falan akıtırsan geldiğin yere sokarım seni geri." gülüp dizine yattım, koltukta olmamızdan faydalanıp tamamen uzandım ve bacaklarımı kendime çekip iyice küçüldüm. minho'nun dizi asla rahat değildi ama elimdeki en iyi seçenek buydu ve masada uyuyup boynumun tutulmasını göze alamazdım. ben gözümü kapatıp uykuya dalarken minho'nun elini kolumda hissettim, sonrasında masanın öbür ucundan chan'ın ceketini fırlatışını.

xxx

minho'nun dürtmesiyle uyandım, bir ya da iki saat falan uyumuştum sanırım. chan'ın ceketini üstümden çekip ellerimi yüzüme götürdüm. önce ayılmam gerekiyordu. "sushi mi, gimbap mı seungmin?"

"ne?"

"sushi mi yemek istersin gimbap mı?"

"fark etmez."

"cevap ver minnie."

"jisung sus amına koyayım. uyuyorum hâlâ." chan bu dediğime güldü, jisung bozuldu galiba. somurtup arkasına yaslandı ama fazla hızlı yaptığı eylem dolayısıyla sandalyesi arkaya düştü. chan gülmekle meşguldü o yüzden de jisung yeri boyladı. ben de güldüm. minho da chan'ı azarlıyordu ama o da güldü. "siktirin gidin ya!" başını tutarak kalktı, sandalyesini düzeltti ama tekrardan oturmadı, boynuna astığı kamerasını kontrol etmekle meşguldü. "hele bi' lensi kırılmış olsun, tüm parasını sana ödeteceğim chan. gülmesene it. sirk mi dönüyor burada?" chan'ın sandalyesine hafifçe tekme attı, chan hiç istifini bozmadı. jisung sonunda rahatlayacak sandalyesine geri oturdu, bu sefer önlem olsun diye kamerasını çıkartıp masaya koydu ama. "seungmin'e de göstersene fotoğrafları." chan'ın konuşmasıyla kaşlarımı kaldırıp jisung'a baktım. ne fotoğrafı be. "ay evet." saçı genelde absürt renklere boyalı ve yüzü piercing, vücudunun geri kalanı da dövme ile dolu birinin ağzından "ay evet." cümlesi duymayı beklemezdiniz ama jisung, görüntüsünün tam zattıydı. aşırı nazik ve düşünceliydi, attığı adımı on kere düşünürdü ve birinin kalbini kırsa vicdan azabından hastalanırdı. belki biraz ağzı bozuktu ama yirmilerinin başında olan birinin tamamıyla düzgün konuşmasını da beklemezdiniz zaten.

jisung kamerayı eline alıp yanıma geldi, ben de yana kayıp tamamen minho'ya sokuldum. jisung'un konuşmanın ortasında durup "bozma." deme ve fotoğraf çekme huyu vardı. bazen haberimiz olmadan da çekiyordu.

üçümüzü de çekmişti. chan'ı ve minho'yu tek başına çekmişti, sonra da minho ve beni. haberim yokken fotoğrafımın çekilmesi normalde hoşuma gitmezdi ama jisung'dan bahsediyorduk ve gerçekten de güzel çıkmıştı fotoğraflar. yiğidi öldürelim ama hakkını yemeyelim, jisung biliyordu işini. "tatlıymış jisung. bize de atarsın herhâlde?"

"düşünmem gerekiyor."

"uzatma da söyle ne istiyorsan."

"sushi yemeye gidelim."

"sabah sabah ne sushisi ya?" ceketi katlayıp chan'a uzattım, teşekkür edip tekrardan jisung'a döndüm. "ne sabahı lan. öğlen oldu. kalk geldik."

"ha sabah ha öğlen. birkaç saat falan var arada." minho dayanamayıp ayağa kalktı. "içim şişti yeter." biz de peşinden kalktık. chan sabırsız sabırsız "ne yiyoruz şimdi?" derken jisung lafa atlayıp sushi, dedi. minho cevap vermeyip önden yürümeye başladı, biz de peşinden çıktık. "yarrağımın başını yiyoruz hep beraber."

xxx

ay merhaba merhaba

bu ficin bir plotu yok just vibes

yazmak istediğim birkaç spesifik sahne var ama onlar için bölüm atlamamız lazım

o zamana kadar biraz götümden sallıcam

umarım keyif alıyorsunuzdur okurken

tom & jerry || seungbin [skz]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin