''Zaman hızla ilerliyordu...Tik tak tik tak....Her ilerleyen saniyelerde bir şeyler oluyor kimse çözemiyor, anlayamıyordu yada anlamak istemiyorlardı. Bağırış ve çığlık sesleri arasında yardım edin sesleri geliyordu. Zaman ilerliyor lakin kimse umursamıyordu... Zaman ilerliyordu... tik tak tik tak... bu uyarıcı bir sesti...''
Hızla yere düşen kadının yanına gittim. Yerde yarı baygın bir şekilde yatıyordu. Nabız hızı düşüktü ama hâlâ nabzı atıyordu, hızlı bir şekilde ambulansı aradım. Telefon hızla açıldı. İnce bir kadın sesi duyuldu. ''Alo acil servis buyurun?'' konuşmam lazımdı ama bunu yapamazdım. O sırada yeniden kadının sesi geldi. '' Alo kimse yok mu? alo'' hızla yanımdaki cihazı elime aldım ve cihazı açıp cihaza yazmaya başladım. cihaza yazdığım yazıyı seçtiğim ince kadın sesi ile dışarıya söylemeye başladı. '' Merhabalar deniz caddesi ,çiçek sokağının sonuna doğru sokağın ortasında bayılmış bir kadın buldum. Kendinde değil lütfen yardım edin!'' kadın yazdıklarımı dinledikten sonra ''Sakin olun hanımefendi ekiplerimiz hızla orada olucak...''''bekliyoruz'' diyerek telefonu kapattım. Yerde baygın yatan kadının daha da yanına yaklaştım. Kafasından az da olsa kan akıyordu. Düşmenin etkisine mi böyle oldu yoksa biri tarafından kafasına mı vuruldu hiçbir fikrim yoktu. En azından biraz sağlık bilgim vardı. Kafasını dikkatlice kaldırıp üzerime aldığım hırkamı kafasının altına koydum ve kafasını dikkatlice tekrardan yere yani hırkamın üzerine bıraktım. En azından bu onu ambulans gelene kadar tutardı. Kafasını koymam ile birlikte acı bir şekilde inledi.
İlk başlarda beni gördüğünde hafif bir tebessüm etti sonra gözüyle beni inceledi. Yüzü yavaşça düştü. Canının yanmasına rağmen benim botlarımın çamur içinde olmasını, saçımın ise kuş yuvasına benzemesi, ellerimin hafif kararmış, yüzünde de bazı yerlerinde karamış olması onu bulan kişinin böyle bir görüntüye sahip olmasını beklemediği kesindi çünkü kendisinin üzerinde simsiyah diz kapağında, üzerinde hafif sim olan bol bir elbiseydi. Elbise sıfır kolluydu bu yüzden kolunda olan çizikler görünüyordu. sapsarı olan saçlarını dağınık bir topuz yapılmış önünden iki tutam bırakılmış. saçındaki topuz biraz bozulmuştu. yüzünde sade bir makyaj vardı. Böyle bile güzel bir görüntüye sahipti. Yüzünde küçümser bir ifade vardı. Bunu anlamamak hiçte zor değildi. Ardından kalkmaya çalıştı ama çabası boşunaydı. ''Sende kimsin?'' ona cevap vermeden sadece yüzüne baktım. Hiçbir şey demedim. Bu onu sinirlendirmiş olmalı ki öncekinden biraz daha yüksek sesle lakin nefesi kesile kesile ''sana... bir... soru... sordum...cevap.. ver!'' ona tekrardan öylece baktım elimi dudaklarımı gösterip elim ile çarpı işareti yaptım. Bana bakıp hafif bir şaşkınlık ile ''Konuşamıyor musun?'' bunu sorarken benim yaptığım hareketi daha dikkatli bir şekilde incelemeye başladı. Evet anlamında başımı salladım. Derin bir nefes aldı ve yavaşça geri verdi bunu yaparken bile gözünü benden çekmedi. Benim onun başında ölümünü beklediğimi düşünüyor olmalıydı. Yüzünde hüzün vardı. Ona hiçbir şey ifade etmeyen gözlerim ile ona baktım. Neden böyle düşündüğünü elbette anladım.
Böyle ıssız sokaklarda genellikle durumu olmayan insanlar yaşardı eğer yakınları ölürse onlar için bir çukur kazar dışarıda sattıkları şeylerden, kazandıkları para ile beyaz bir örtü alır. o kişiyi o örtü ile sararlardı. O örtü o kişinin kefeni olurdu. Sonra kazdıkları yere gömerlerdi. Gömdükleri yerin hemen baş ucuna bir tahta koyarlardı. O tahtada kişinin adını yazmaz en çok kullandığı eşyayı yanına koyarlardı. Öyle tanırlardı. Adlarının yazmamasının sebebi kişilerin adlarının olmamasından değil zaten kimsesiz olduklarından herkes birbirini ailesi olarak görmesindendi. Genellikle gömdükleri yerler kimselerin olmadığı, yerleşim yerlere oldukça uzak olan yerlerdi. Böylece mezarlıkları sessiz kimsenin onları rahatsız edemeyeceği yerdi. Genellikle açlık hissetmezdiler çünkü parası olan insanlar yemediği yemekleri çöpe atarlardı. Onlarda o attıkları yemeklerden beslenir karınlarını doyurmaya çalışırlardı. Ölen kişilerin kıyafetlerini giyerlerdi. Birbirlerine yardımcı olmaya çalışırlardı zaten buna da mecburlardı çünkü toplumda istenmezler, dışlanırlardı. Dilencilik yapamaz utanırlardı. Çocuklara kendi bildikleri her şeyi anlatırlar, öğretirlerdi. Çocukları el üstünde tutarlardı. Okumaları için elinden geleni her şeyi yaparlardı. Çünkü onları kurtaracak tek kişinin onlar olduğunu biliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUMLARIN SAVAŞI
ChickLitÖlümün kaçınılmaz olduğu bu yerde yaptığınız seçimlerin kimi etkileyeceğini düşünmemek mi? kaçınılmaz sonlar... Bu kitapta yazdığım her şey hayal ürünüdür.