2

30 3 0
                                    

"Tanrım biliyordum! Beni yarı yolda bırakmayacağını biliyorum!" Aylar sonra ilk defa gelebilme fırsatı bulduğum kilisenin içinde eğilirken ellerimi dilek dilermiş gibi birbirine bastırmış, gözlerim kapalı sevincimi yaşıyordum. Dualarım kabul olduğunda kiliseye gelmek gibi bir adetim vardı. Aslında özellikle eskiden kiliseye hafta bir gelirdim, sonra yavaşça iki hafta da bire düştü, sonra ayda bire derken böyle böyle azalıverdi. İşin dengesiz tarafı annem hiçbir zaman dindar bir insan olmamıştı, kiliseye bile gitmezdi. Dolayısıyla beni de dini törelere göre yetiştirmemişti. Ancak ben ibadet konusunda pek iyi olmasam da inancım konusunda sağlam temeller üzerinde yükseliyordum ve kalbimde tüm inancı hissedebiliyordum. Bunda anneannemin etkisi çok fazlaydı çünkü küçük olduğumun zamanlar annem çalışırken anneannem bana bakıyordu ve o fazlasıyla dine düşkün bir kişiydi. Bildiklerini bana aşılamak için annemin söylemlerine aldırmadan elinden geleni yapmıştı. Bunu yapmasının bir sebebininde annemin istediği gibi bir evlat olmamış olması olduğunu biliyordum. Annem her zaman kendi ekonomi olması için çabalayan, kişisel gelişimine özen gösteren ve insan ilişkilerinde nedense bocalayan bir insan olup çıkmıştı. Anneannem her zaman kızı hakkında 'başının dikine gidiyor' derdi ve bu kadar somurtmasının nedeninin annemin ayakta durmaya çabalarken dininin hayatında hayatta kalamaması olduğunu düşünüyordum. Anneannem de ona kuruluyordu doğal olarak. Neyse ki ben istediği kadar olamasam da en azından inanmak konusunda bir sakınca çekmediğim için onun için uslu ve akıllı bir çocuktum.

Son zamanlarda kiliseye gelemediğim için "Özür dilerim. Artık aksatmadan her ay geleceğim. Beni affet lütfen." diye dua ettikten sonra kiliseden çıkmıştım. Sabahın erken saatleriydi. Kiliseye gelebilmek için olması gerekenden daha erken kalmam gerekmişti çünkü bugün başvurduğum şirkete gidip mülakata girmem lazımdı. Otobüse binerken elimde tuttuğum dosyayı sımsıkı sardım ve cam kenarına otururken neredeyse bir saat sonra başarılı olabilmek için yeniden dua etmeye başladım. İçim hala karıncalanıyor, arada bir mideme kramp giriyordu. Gerginken midem asla rahat durmazdı ve bunun kötü sonuçlarının yaşanmaması rahatlamaya çalışıyordum ama rahatlamaya çalışmak beni asıl geren şeydi. Dudaklarımı dişlemeyi bırakıp dosyanın kapağını açıp içinde yazılanlara göz gezdirdim. Aşırı parlak bir geçmişim yoktu ama idare ederdi. Annem sanki ileride bunlara ihtiyaç duyacağımı tahmin etmiş gibi öz geçmişimin şekillenmesinde bana yol gösterici rolünü oynamıştı. Küçükken yüzme derslerine gidiyordum, fazla bir başarım olmasa da lisenin ilk yıllarına kadar uzun süre yüzmüştüm. Ayrıca lisede korodaydım ve o zamanların utanç kaynağı olan çello çalıyordum. Koroda olmak havalı olmak için bir nedendir ancak belli başlı enstrümanlar için geçerli bir bilgi bu. Çello için değil. Ayrıca huzur evlerinde gönüllü olarak çalışmalarım vardı, birçok el sanatları kursuna gitmiştim ve sertifika sahibiydim. Bir tek ingilizce biliyordum, o da pek iyi değildi ama liseden hatırladığım japonca dersinden kalma birçok sözcük de vardı. Beni asıl korkutan lisansımdı. Adı duyulan bir üniversitede okumuştum, projelerde yer almıştım ve tüm bunlar bir CV için harika şeylerdi ancak sorun sadece lisansımın olmasıydı. Birçok insan şu sıralar okulu en azından yüksek lisansla bitirmeye kafayı takmıştı ve etraf onlarla, hatta doktora yapanlarla doluydu ve emindim ki büyük şirketler için öncelik tabii ki işi hakkında aldığı eğitim ve çalışmalarıydı. Şimdi gittiğim şirketin de onlardan biri olması muhtemeldi.

Bozulan moralim ile somurturken otobüsün durduğu durakta indim. Tüm bunları düşünerek resmen kendi işimin içine etmiştim! Sakin olmayı aklımdan tekrar ederek her adımımı bir öncekine göre daha sert ve hızlı atarken tamamen birbirinden zıt çalışan aklım ve vücudumla şirket binasından girmiştim. Pekala, dıştan göründüğünden daha büyüktü. Ben de sanki bir hastanenin içine giriyormuşum gibi bir izlenim bıraktı. Garip görünmemek adına açılan ağzımı hemencik kapattım ve bilgilerimi teyit etmek için görevliye sorduğum soruların ardından yönlendirmesiyle asansöre bindim. Yanımda duran beyefendiye aldırmadan aynadan üzerimi kontrol ettim. Bugün için aşırı özenli giyinmiştim. Annemle birlikte krem rengi ince bir gömlek ve siyah bir takım seçmiştik. İşe girdikten sonra kot pantolona geri dönebilmeyi umuyordum çünkü kendime kumaş pantolonu hiç yakıştırmadığım gibi beni rahatsız hissettiriyordu.

Business For Fun | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin