1

42 5 1
                                    

Işıklar. Parlak ışıklar. Seçilemeyen hareket eden cisimler. Bedenler. Kafama diktiğim Martini. Daha çok dans eden insanlar. Ne dediğini duymak için yüzüne yaklaşıyorum. Gülümsüyor. Kendine özgü çekici bir gülümsemesi var. Mutlu değil. Çekici. İçki uzatıyor. Diğerleri göremiyorum. Öpüşünü hissediyorum. Öpüşü. Ne? 

"Ne?" Çığlığı basarken sesimin oldukça kısık çıktığını duydum. Doğrulduğum yatağa ellerimi dayadım. Uyanmaya başlarken aklıma dolan görüntüleri hatırlamaya çalıştım. Birisini mi öpmüştüm? Elimi alnıma çıkardım. Dün gece içtiğim her şeyin intikamını almak istermiş gibi bedenim ağrıyor, başım çatlıyordu.

Gözlerimi açıp odaya bakındım. Gri duvarlar, karşımda büyük bir pencere, sağ tarafa açılan iki tane geniş kapı boşluğu. Gözlerim oturduğum yatağa kaydı. Zihnimin bazı şeyleri anlamlandırması birkaç saniye sürdü. Bir kez daha şokla bağırdım ve ayaklarımı kendime çektim. Burası benim odam değildi. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Kafamı hafifçe sağa çevirdim. Lütfen orada biri olmasın.

"Lütfen orada biri olmasın." derken gözümü açtım ve gözümü yeniden kapadım. Yenilmenin çaresizliği ile baktım ona. Yüz üstü yatıyordu. Bir kolunu yastığın altına sokmuştu. Sadece yan çehresini görebiliyordum. Siyah saçları fazla uzun değildi ve benimkine nazaran epey koyu esmer bir teni vardı. Gri yorgan belinin biraz üstüne kadar çekiliydi ve ben onun spor yaptığını bağıran sırt kaslarını görebiliyordum. Tamam, en azından yaşlı birisi değildi.

Üzerimdeki yorganı yavaşça çektim. Sadece birlikte uyumuş da olabilirdik. Hemen kötü fikirleri düşünmemeliydim. Evet. Kötü düşünceleri silmeliydim. "Lütfen sadece uyumuş olalım." derken yavaşça ayağa kalktım ve bacaklarım titrerken yataktan destek aldım. Yine bir yenilmişlik ile doğrulurken elimi yumruk haline getirdim. "Sorun yok, sorun yok." diye kendimi telkin ettim. Üzerimde sadece siyaha kayan koyu gri bir tişört vardı ve ben bunun benim olmadığına emindim. Tek tek attığım adımlarla odanın ortasına doğru yürüdüm. Şimdi ne yapacaktım?

Beynimin acil durum merkezi çalışmaya başladı ve beynimin ortasında tek bir ışık yandı. Buradan kaç. "Evet, evet." Buradan çıkmam gerekiyordu ama bu hâlde sokağa çıkamazdım ki. Kıyafetlerimi bulmak için etrafa bakındım ve onları yerde büyük ihtimalle fırlatılmış bir şekilde buldum.  Yavaşça alıp sağ taraftaki kapılardan birinden geçtim ve kendimi giyinme odasına attım.

Ağzım şaşkınlıkla açılırken burasının lüks bir ev olduğunu, dolayısıyla çok pahalı olması gerektiğini fark ediyordum. "Vay canına..." demekten kendimi alamadım. Yine grinin bir tonundan yapılan dolaplara ve içerisinde görünen kıyafetlere bakındım. Ortada iki tane üstü cam olan ada vardı. Birine yaklaştım. İçine özenle yerleştirilmiş saatleri inceledim. "Tanrım." Kafamı kaldırıp elimdeki kıyafetleri üzerine koydum ve kot pantolonumu aradım. Tek bir tişörtün büyük ihtimalle benim tüm kıyafetlerimden pahalı olduğu bir odada iki ay önce almak için para biriktirdiğim bol kot pantolonumu giymem de cabası. Ancak bulamadığım pantolonla kaşlarım çatıldı. Neredeydi bu pantolon? Panikle karıştırdığım kumaşların arasında kota benzer hiçbir şey bulamayınca hızlıca üzerimdeki tişörtü çıkarmadan sadece beyaz gömleğimi üstüme geçirdim. Düğmelerini iliklemeye zaman harcamamak aptalca olduğu için es geçip çantamı elime aldım. Tam bu sırada çalmaya başlayan telefonumla olduğum yerde dona kalırken panikle çantamdan telefonu çıkarmaya çalıştım ve elime alır almaz sesini kıstım. Uyandı mı korkusuyla bir süre kıpırdamadan beklerken şu anda telefonla konuşmasının zamanı olmadığını biliyordum. 

İçeriden ses gelmeyince elimdeki telefona baktım ve kapanmış ekranda gördüğüm suratım sayesinde bir kez daha şoka girdim. "Bu ne?" diye ekranı yüzüme doğrulttum. Saçlarım kıvırcıklaşmış, olması gerekenden fazla kısa olduğundan kabarmışlardı. "Allah kahretsin, bu halim ne?" Yavaş adımlarla girdiğim kapıdan çıktım. Yataktaki beden hâlâ aynı pozisyondaydı. Sessiz adımlarla hemen yanındaki diğer kapıdan girdim ve bu sefer kendimi banyoda buldum. Şaşırmanın sırası değildi ama bu banyonun bugüne kadar gördüğüm tüm mutfaklardan daha büyük olduğuna emindim. Sağ tarafta çift kişilik neredeyse duvarın yarısını kaplayan lavabo, hemen karşısında içine on kişiden fazlasının sığabileceğine iddiaya girebileceğim bir duş ve kapının karşısında kalan büyük cam pencerenin önünde koca bir küvet. Lavabonun karşısında durdum ve otomatik musluğun altına elimi tutup elimdeki suyla saçlarımı dindirmeye çabaladım. Ancak saç düzleştiricisi kullanırsam düzeleceklerini anlayınca ve etrafta tarak da göremeyince banyodan çıktım. 

Business For Fun | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin