4° Amnesia

77 11 2
                                    

Hafta sonu için planladığı bütün yazma işleri alt üst olmuştu. Aklında sadece KyungSoo vardı. Hani bir karaktere girse, düşündüğü herhangi bir rolü giyse onu yazmayı deneyebilirdi fakat KyungSoo tutarsız desen değil, dengesiz değil biçimsiz de değil.. sınırsız bir karakterdi. Kaleminin ucuna bir kelime ile dahi olsa yakalanmıyordu. Ama emin olduğu bir şey vardı artık. Karakterlerini özene bezene yarattıktan sonra bir bir öldürdüğü korku, gerilim kurgularında KyungSoo ölmeyecek tek karakterdi. Bu durumda ölememek onun ölümü olabilirdi.

"Bu kez ne yazıyorsun?"

"Yazabiliyormuşum gibi mi görünüyor."

Karşısında iştahla kahvaltı eden abisinin hayat enerjisi kendi enerjisinden götürdü. Kahvaltısız kalkacakken Luhan'a hava attığı kahvaltı rutinini hatırladı. Her şeyden birer lokma almaya çalıştı.

"Ne bileyim, kaç gündür bilgisayar başındasın."

"Yazamıyorum bari çizeyim dedim."

"Ee..?"

"Başladığım her çizim o olup çıkıyor."

"O kim?"

Başını elleri arasına aldı. Oturduğu yerde sallanmaya başladı.

"Yapma şöyle! Jongin sallanma!"

"Yazamıyorum, çizemiyorum da!"

"Yani istediğin gibi olmak zorunda mı? Gelişine göre yazıp çizemez misin?"

"Denedim abi denedim ama.." başını geriye bıraktı sandalyede.

"Belirli bir kişiyi düşünmemek için ne yapabilirim?"

"Başkaları ile takılabilirsin."

Aniden doğruldu. Bu hafta boyunca gözde karakterleri Sehun ya da Luhan'ın peşinde dolanabilirdi. Dört haftasının bir haftasını onlara vermekte bir sakınca yoktu. Sonuçta ana karakterlerim diye düşündü.

"Teşekkürler Junma! Her zamanki gibi cankurtaransın."

Junmyeon "lafı mı olur" diyerek gururlu bir gülüşle gerildi. Junmyeon da ana karakter için biçilmiş kumaştı fakat Jongin ailesinden geriye kalan tek ferdi de bir kurguda öldürmek istemiyordu. On sene önce olan kaza hâlâ rüyalarında yeniden yaşanıyordu. Ailesi ile durakta otobüs beklerken yoldan çıkan bir kamyonet durağa dalınca anne babasını kaybetmiş kendisi de uzun zaman hastanede kalmıştı. Abisi Junmyeon o sırada üniversite yurdunda kalıyordu. Bir dönem üniversiteye ara verip durumu toparlanıncaya kadar hastanede başından bir an ayrılmamıştı.

Jongin abisinin içten içe kendini suçladığını hissediyordu. Keşke diyecek sözü yoktu, yine de içinde geride kalan olmanın suçluluğuna benzer bir yarım kalmışlık vardı. Hastanede kardeşinin yeniden hayata dönmesini, yeniden yemek yiyebilmesini, yürüyebilmesini ummaktan anne babasının kaybına yasını tutamamıştı. Jongin'i her şeyden daha çok tutuyordu. En saçma sözlerini bile ciddiyetle dinliyordu. Her zaman kendini açıklamaya çalışıyordu, sıkıcı orta yaş şakalarını bile. Öğünleri önemsiyordu, kurtulamadığı iş yemekleri haricinde hiçbir akşam yemeğini ve kahvaltıyı ayrı yapmamışlardı. Yemekleri mutlaka kendisi yapardı. Geceleri ışığı açıksa yanına uğrar, iyi olup olmadığını sorardı. Jongin onun her endişeyi, masaya iki kaşık iki bardak bırakır gibi iki kişilik taşıdığını hissediyordu. Otuzlarında olmasına rağmen henüz evlilik düşünmeyişini de buna yoruyordu. Ona işleri yolunda götürdüğünü lisedeki iki sene kaybına rağmen iyi bir üniversiteye girerek göstermek istediyse de Junmyeon bu endişeleri çoktan alışkanlık haline getirmişti ve Jongin onun da böyle yas tuttuğunu düşünür oldu. Ölüm tek kardeşini de alabilirdi ama son anda onu kendisine bırakmaya karar vermişti kader. Junmyeon buna şükür gibi üzerine titriyordu. Korku-gerilim türünde kurgular yazmaya başladığında geceleri daha sık kontrole gelir olmuş, onunla daha çok konuşmaya başlamış ve hiçbir yere tek gitmesine izin vermez olmuştu.

Jet Black Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin