3

16 1 3
                                    

minhonun anlatımıyla

kahvaltı için geldiğimiz restorana; önde ben, arkada jisung olmak üzere sırayla adımlarımızı attık. masalar dört kişilikti. bizimkilerin oturduğu masaya baktığımda, benim yerime changbini alıp dörde tamamladıklarını gördüm tam o an jisung arkadaşlarına doğru seslendi "changbin niye orada oturuyor?"

sarı saçlı bir çocuk yanıtladı "felixle bir şey tartışıyorlardı ve hala devam ediyorlar.".

jisung bir kez daha changbine bakıp bana döndü "orada yer kalmamış, istersen bizimle oturabilirsin.".

hem mecburiyetten hem de jisung ve arkadaşlarıyla tanışmak istediğimden kabul ettim.

beraber arkadaşlarına doğru yürüdük ve boş sandalyelere oturduk.

"changbin ve felix bu kadar önemli ne konuşuyorlar ki?" jisung sordu.

karşımızda oturan çocuklar 'bilmiyorum' anlamında kafalarını salladılar.

sipariş vermeyecektik çünkü her şey önceden hazırlanmış ve paraları ödenmişti, kahvaltıda isteğe göre tost veya hamburger seçilmiş ve herkes adına önceden sipariş verilmişti.

mutfağa yakın olduğumuz için ilk bizim siparişiniz geldi. herkes hamburger istemişti. garsona teşekkür edip yemeye başladık.

öğrenciler acıkmış olmalılar ki bir çoğu konuşmadan yemeklerini yiyorlardı. yanımda duran telefondan saate baktım: 5.57, neredeyse 6 olacaktı. telefonumu bırakıp yemeğime döndüm.

yemek boyunca çok konuşulmadı arada hepsinin de izlediğini ve çok sevdiklerini düşündüğüm 'stranger things' dizisinden bahsediyorlardı.

yemeğimi çoktan bitirmiş telefonumla ilgileniyordum. yanımdaki hareketlenmeyle başımı kaldırdığımda jisungun da yemeğini bitirmiş olduğunu gördüm. adının seungmin ve jeongin olduğunu öğrendiğim iki çocuğun da hamburgerler o bitmek üzereydi

jisunga dönüp "jisung istersen önden gidip sıraya geçelim." diyip kafamla tuvaletin önünde şimdiden uzamış kuyruğu işaret ettim.

jisung başıyla onaylayıp ayağa kalktı. beraber sıraya geçip beklemeye başladık. ben öylece restoranı incelerken sordu "Conan gray dinler misin?"

konu şarkıcılardan olunca ilgimi çekti ve hemen cevap verdim "çoğu şarkısını dinliyorum ve playlistlerimde şarkıları var ama fanı değilim."

anladığını belirtecesine kafasını salladı. bu sefer ben sordum "peki ya sen girl in red dinler misin?"

sanırım o da müzikleri çok seviyordu ki konu hemen onu da içine çekti "girl in redi tanıyorum birkaç şarkısını dinledim fakat pek bir bilgim yok."

ben tam cevap verecekken tuvaletlerin kapısı açıldı ve sıranın bize geldiğini anladık.

tuvalette işimi hızlıca halledip aynadan saçlarımı düzeltip çıktım. ben çıktığımda jisung yeni çıkıyordu. ikimiz de hazır olunca otobüse yöneldik. yemeğini yiyen kargaşa çıkmaması için yerine dönüyordu.

jisungla koltuklarımıza döndüğümüzde sordum "bir sonraki durağımız müze değil mi?"

"hmhm" cevapladı.

"kimin hangi odada kalacağı belli mi?" sordum.

"bir odada 4 ranza var, hepimiz sığabilmemiz
için yatakları ranzayla değiştirmişler."

"he" jisunga alışmaya başlıyordum. "numaranı versene bu arada." telefonunu çaldırdığımda artık onda da benim numaram vardı.

bu sırada otobüs dolmuştu, yola çıkmak üzereydik. öğretmenler, öğrencileri saydığında yola çıkmıştık.

bir süre kendi halimde müzik dinledikten sonra sıkıldığımı hissedip kulaklıklarımı çıkardım. jisunga döndüğümde onun da sıkılmış gibi telefonuyla ilgilendiğini gördüm.
ben ona dönünce o da otomatik olarak bana çevirmişti başını.

"jisung ben çok sıkıldım."

kafasını sallayıp onayladı "ben de.".

"eee" bir süre düşündükten sonra jisunga döndüm "instagram hesabını versene."

bunu dememle beraber telefonunun kilidini açtı, instagrama girip telefonunu bana çevirdi. ben de arama kısmına kullanıcı adını yazıp istek attım. birkaç saniye sonra telefonuna gelen bildirimi kabul edip geri istek attı jisung. isteğini kabul edip bir ara instagramina göz atmayı aklımın bir kenarına yazdım.

yüzümü ona çevirip sordum "tek kardeş misin yoksa kardeşin var mı?"

"bir kız kardeşim var, chaeryeong. fakat tüm ailem busanda, ben okumak için buraya geldim. senin var mı kardeşin?"

cevapladım "yok, ben tek çocuğum.".

bu sefer o sordu "sen aslen buralı mısın?

başımla onayladım "evet.". onu biraz tanımak istedim "yemek yapmayı sever misin?"

"pek başarılı sayılmam ama kurabiye kek tarzı tatlılar yapmayı seviyorum. biraz sakarım ben, sürekli bir yerlerimi yakarım. sen sever misin bir şeyler pişirmeyi?"

"ben çok severim yemek yapmayı ve sakar da sayılmam."

onayladığını belirten bir mırıldanma çıkardı "yeni yerler görmeyi sever misin yoksa hep evde misin?".

"okul harici dışarıya pek çıkmam, sen?"

"ben de ev insanıyım."

tam başka bir soru daha soracakken otobüsün hoparlörlerinden bir ses duyuldu "çocuklar bugün akşama kadar planımızda önceden ayarlamış olduğumuz yerleri ziyaret edeceğiz. şuan müzeye doğru yol almaktayız. müzede gezimiz biraz uzun sürebilir, büyük bir müze çünkü. müzeden sonra öğle yemeği için önceden rezervasyon yaptırdığımız bir restoranda duracağız. öğle yemeğinden sonra alışveriş merkezine gidip otele döneceğiz. otelde akşam yemeğini yiyip odalarınıza geçebilirsiniz. otelde çok fazla boş oda bulamadığımız için her odada dört ranza mevcuttur. kimlerle kalmak istediğinize önceden karar verirseniz daha rahat olur."

hoparlör kapandıktan sonra otobüste bir uğultu oluştu, herkes kimlerle kalacağını ayarlamaya çalışıyordu.

jisunga dönüp sordum "isterseniz sizin grup ve bizim grup kalalım? pek tanıdığım yok da.".

kafasını sallayıp onayladı. "o zaman bir grup açıyorum.

başımı sallayıp grubu kurmasını bekledim.

o grubu kurunca ilk beni ekleyip grup yöneticisi yapmıştı, ben de hemen bizimkileri ekledim.



we fell in love in october I minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin