8

12 1 3
                                    

minhonun anlatımıyla

gondolda neredeyse kalbim duruyordu. korkudan nefes alamaz olmuştum. hıçkırmaktan konuşamıyordum bile.

şuan bu halimin farkında olan tek kişi 5 dakika boyunca çığlıklarımı dinleyen jisungdu. telaşla sordu "iyi misin?".

konuşabilecek durumda değildim, ilerideki kaldırıma yöneldim. oturup bir süre nefeslendikten sonra kendimi az da olsa iyi hissetmeye başladım. jisung ise yanımda iyi olmamı bekliyordu.

bizimkiler, biz gözden kaybolunca bizi bırakıp gitmişlerdi. jisung sordu "daha iyi misin?"

kafamı sallayıp onayladım "hmhm.".

"bizimkiler gitti gel arkalarından gidelim."

jisungla beraber ilerlemeye başladık. yolda giderken dönme dolabı gören jisung binmek için ısrar etmeye başladı. bence yükseklik korkum olduğunu anlamış olması lazımdı.

"jisung yüksekten korktuğumu biliyorsun, niye ısrar ediyorsun?"

bir yandan sweatshirtümün kolunu çekiştiriyor bir yandan ısrar ediyordu. "ya minho benim en sevdiğim oyuncak o. gel binelim sen gözlerini kapatırsın."

sadece dönme dolaba binmek konusunda bu kadar heyecanlı olması bana biraz garip gelmişti açıkçası.

çok ısrar ediyordu, o böylesine ısrar ederken onu reddedemezdim. "tamam binelim."

çok sevinmişti fakat bunu fazla dışarı vurmadan sadece gülümseyerek dönme dolaba doğru ilerlemeye başladı.

ben de ardından yürürken dönme dolaba varmıştık. dönme dolaptaki kişilerin süresinin bitip inmesini beklerken çok heyecanlıydım aynı zamanda çok da korkuyordum.

ben bunları düşünürken dönme dolaptakiler inmişti bile. jisung kolumdan tutup beni peşinden sürükleyerek görevlinin yanına götürdü. görevliye biletleri verip görevlinin ardından ilerlemeye başlamıştık.

görevli yeni boşalan bir kabinin önünde durdu. biz binince kontrol kısmına gidip biraz ilerletti bizi. en altta kalan kabin de dolunca diğer kabin için biraz daha yukarı ilerletti.

jisungla karşılıklı oturmuştuk. içinde bulunduğumuz kabin gittikçe yükseliyordu. olabildiğince aşağı bakmamaya çalışıyordum. jisung karşımda oturmuş dışarıyı seyrediyordu ki görevli kabinimizi bir tık daha yükseltti. en yükseğe çıkmamıza yalnızca bir kabin kalmıştı.

korkudan bacaklarım titremeye başlamıştı dönme dolabın tekrar çalıştığını duyunca hızlıca jisungun yanına geçip koluna tutundum. "minho daha dönme dolap, dönmeye bile başlamadı sakin ol."

şuan en üstte duruyorduk. jisungun koluna tutunmuş titreyen ellerim ve bacaklarımla kafamı jisungun omzuna gömmüş gözlerimi kapatmıştım. jisung elini kolumun üzerine koyup okşamaya başladı. konuşmuyordu sadece sakinleşmemi ister gibi parmaklarını kolumda gezdiriyordu.

sonunda dönme dolap hareket etmiş bir tık da olsa aşağı inmiştik. sonra bir tık daha, bir tık daha derken en alta tekrar gelmiştik.

ellerimin titremesi durmuş sayılmazdı fakat hafiflemişti. bundan sonra durmadan döneceğini bildiğim için daha çok kasılıyordum. görevlinin kulübesine gidip tuşlara basışını izledim. son olarak bir düğmeye daha bastığında artık hareket etmeye başlamıştık.

git gide daha fazla kasılıyordum. başım hala jisungun omzunda gömülüydü. en üste yaklaşınca titreyen ellerimden birini jisungun bacağının üzerine koydum. jisung hızlıca boşta olan elini elimin üzerine koydu. diğer eliyle ise omzunu okşamaya devam ediyordu.

başım jisungun omzundaydı ve etrafı görmüyordum fakat en üste geldiğimizi hissettim. gözlerimi yumup sadece bekledim. dönme dolap dönmeye devam ediyordu ki en alta indiğimizde kafamı kaldırmadan yana çevirip etrafa baktım.

tekrar yukarı çıkmaya başlayınca gözlerimi kapatıp kafamı tekrar aynı pozisyona getirdim.

en üste yaklaşınca jisung da kafasını kafamın üstüne koymuştu. ellerimi saran ellerini sıktığımı fark etmemiştim. hafifçe gözlerimi açıp avucunun içinde çıkan tırnaklarımın izine baktım. parmaklarımla izleri okşamaya başladım bu sırada dönme dolap durmuş inme zamanımız gelmişti.

indiğimizde kenarda duran bir plastik sandalyeye oturmuştum ve jisung başımda bekliyordu. ben bir süre nefesimi düzene sokup ellerimin titremesi yavaşlayınca sordu "iyi misin?".

başımı sallayıp ayağa kalktım "otobüse dönsek mi zaten süre bitmek üzeredir?"

saate bakıp konuştu "yarım saat kalmış hadi dönelim."

geldiğimiz yönden geri yürümeye başladık. yolda bir dondurmacı görünce havanın serinliğini umursamadan jisunga döndüm o da dondurmalar bakıyordu "hadi gel dondurma alalım."

bunu sormamı bekliyormuşçasına gülümseyip dondurmacı ya yöneldik ilk o sipariş verdi. "abi ben bir top çikolatalı." dondurmacı onun dondurmasını hazırlayıp jisunga uzattı. bana dönünce ben de siparişimi verdim "ben de bir vanilyalı." ben de dondurmamı alınca ücretlerini ödeyip yürümeye devam ettik.

yandaki bankı gösterip konuştum "dondurmaları oturarak mı yesek?"

"olur." diyip banka yöneldi. ikimiz de oturunca dondurmaları yemeye başladık.

benim dondurmayı ısırarak yediğimi görünce şaşkınlıkla konuştu "dondurma ısırarak yenmezz!".

dondurma kesinlikle ısırarak yenirdi "yalarsan keyfi çıkmaz, ısırarak yenilir asıl!"

"hem ısırırsan hasta olursun."

"bir dondurmadan hasta olunmaz!"

bunları tartışırken bir yandan da dondurmalarımızı yemeye devam ediyorduk.

bir süre sonra ikimizin de dondurması bitince telefonunun kamerasını kaldırıp bir fotoğraf çekti.

banktan kalkıp otobüse doğru ilerledik. otobüsten içeri girip koltuklarımıza oturduk. daha biraz önce çekmiş olduğu fotoğrafı instagrama attı. bu sırada bir yandan kulaklığımı takıyor bir yandan jisungu izliyordum. bana bakıp gülümseyip o da kulaklıkların taktı ve önüne döndü.

❤️5 beğeni 💭yorumlar kapalı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

❤️5 beğeni 💭yorumlar kapalı

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 05 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

we fell in love in october I minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin