Guanshan, önündeki sedyede neredeyse masum bir edayla oturan Tian'a bakıyordu.
Daha doğrusu dik dik bakıyordu.
Steril ve soğuk florasan hastane ışıklarının altında bile sedyedeki Tian, düpedüz güzel görünüyordu. Burnunun o hoş kavisi, kalkık kaşları, ışığın altında muzipçe parlayan gri gözleri ve çarpık gülümsemesiyle gerilmiş pembe dudakları; önünde duran, tabiri caizse enkaz haldeki Guanshan'a kıyasla tanrısal nitelikteydi.
Guanshan yine ne sikim düşünüyordu ya? Bazen kendi kendini dövebilmeyi diliyordu.
"Neden bana öyle bakıyorsun?" Tian nihayet odayı dolduran sessizliği kesebilmişti. Guanshan'ın yargılayıcı bakışları altında savunmasız hissetmeye başlamıştı... "Hoşuna giden bir şey mi var?"
Mo, garip bir edayla omuz silkti. Yaslandığı dolabın önünde kıpırdanırken dilini şaklatmıştı, yüzündeki ifade onda genelde görülmeyen türde sakindi. Belki de yalnızca çok yorgundu...
Tian'ın arasıra biraz optimist olması gerekiyordu.
"Yok," Diye yanıtladı Mo. Öyle bir konuşuyordu ki iğneleyici olmaktan çıkmıştı artık, sesinde aşağılayıcı bir ton vardı. Durduğu yerde öyle kayıtsız görünüyordu ki sesiyle duruşu pek bağdaşmıyordu açıkçası; "Az önce dediğin şeyde ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyorum sadece. Ona göre seni dövüp dövmemeye karar vereceğim."
"Ah, hadi ama.. Çok kabasın."
Tian konuşurken dudakları öne doğru büzülüyor, yüzüne bir çocuksuluk geliyordu. Zaten bir insanın bu kadar pervasız davranabilmesi için ya cidden salak olması gerekirdi ya da çocuk...
Guanshan Tian'ın bu iki kategoriden hangisine düştüğüne emin değildi.
"Gevşeğin biri olduğunu biliyordum ama en azından kafanın çalıştığını sanıyordum. 'Şikayetin ne?' diye soruyorum 'Hastaneye girerken kolumu çarptım' diyorsun..." Elindeki dosya tutucuyla sedyeye ilerlemeye başlamıştı, Tian'ın gözlerinin kendisini takip ediş şeklini görebiliyordu. Ensesindeki tüyler dikelmeye başlamıştı ama.. herhalde hastane cidden çok soğuktu. Mo, Tian'ın önünde durup adamın suratına yukarıdan bakarken sesinde nedense bir 'sabrımın sınırındayım' tınısı vardı; "Salak mısın oğlum sen? Taşak mı geçmeye geldin lan benimle?"
"Hayır Mo, onun için gelmedim," Tian, genelde Mo'nun yaptığı gibi büzük dudaklarla konuşuyordu. Sanki incinmiş gibi yapıyordu ama konuşmasından ne kadar eğlendiği belliydi; "Bugünün ne olduğunu bilmiyor musun cidden?"
Mo kayıtsızca omuz silkmiş, evrak tutucuyu sedyeye koyup kollarını kavuşturmuştu. Tian'ın doğum günü falan mıydı? Sevgililer günü olamazdı, eğer öyle olsaydı Jianyi ve Zhengxi kafa sikmeye başlamış olurlardı çoktan... Zaten şubat ayında değillerdi. Mo kendi doğum günü olmadığından da son derece emindi. Düşünceli bir ifadeyle Tian'a bakarken kaşları çatılmış, alnı hafifçe kırışmıştı. Hatırlayamadıkça, daha doğrusu bir şeyler uyduramadıkça daha da huysuzlaşıyor gibiydi...
Sevimliydi doğrusu. En azından Tian için, ama onun için Guanshan'ın her hali sevimliydi zaten.
"Yo, bilmiyorum. Neymiş günlerden Dünya Gevşekler Günü falan mıymış?"
Mo kendisine gizliden gizliye meraklı gözlerle bakarken Tian sedyede kaykılmıştı. Guanshan'a haylaz bir çocuk gibi, gizemli bir sırıtışla bakacağına şimdiye söyleseydi, Mo meraktan çatlamıyor olurdu.
"İnanamıyorum sana, hiç mi takvimi kontrol etmiyorsun?" Durumu sakız gibi uzatmaya meraklı olduğundan esneme taklidi yapıyordu şimdi de. Ama Mo'nun gözlerindeki soğuk, 'söylesene lan amın oğlu' diyen bakışları görünce kısa kesmenin en iyi seçenek olduğunu anlamıştı; "Tanışmamızın ilk ayı! İlişkimiz için önemli bir gün bu Nemo."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dandelions ✧ tianshan
Fanfiction(i've heard of a love that comes once in a lifetime) mo guanshan hemşire olmayı seviyor, bunun doğru kariyer seçimi olduğundan emin. en azından he tian'la tanışana dek emindi. 291223 ✧