Ellerinde ki kıvılcım izlerini papatyaların üstünde gezdiren kadın dans etmeye başladı. Kadın vücudunda ki acıya rağmen dans etmeye devam etti delice, durdurulamaz bir halde. Bu dans bir davetti, yaşama davet. Askerini kaybettiği o tarlada aklını da kaybetmişti ancak hala sahip olduğu tek bir şey vardı kadının, gönlünde yaşattığı askerin sözleri. "Yaşamak için ölüm göze alınmalı, yaşatmak için ruhu tanımalı." Bu söz kadında bir kıvılcım uyandırdı. Yaşatmak istiyordu bunun için yaşamalıydı. Hızlı dans hareketleri ile bir anda papatya tarlasının içine attı kendini, kapadı gözlerini. Tüm ruhunu askerinin katiline adadı ki içinde ki deli kıvılcım onu iyi tanısın. Papatyalar kadının bu hareketinden sonra onu içine alacaktı, öldürmek istercesine, çığlık atacaktı acı çekercesine. "Aşkımı arıyorum delice, ölümle, ruhumuz birleşsin senin bakışın bana ötüken." Kadının ağzından tek çıkan söz buydu ancak herkes daha fazlasını duydu. Her zaman öyle değil miydi zaten? Birisi bir şey yapar ve insanlar onu çok şey yaptı olarak görür, iyilik içinde kötülük içinde hepsi aynı çünkü hepsi insanca. "Muharebe de katunlar vardı onur vardı hepsini yıktı bu taht oyunları. KATUNU KÖLE ETTİ BİZİ PAPATYA TARLASINA EKTİ. NİCE ÖG' LERİN ELİ YANA YANA KAZDI BU MEZARLIĞI NİCE MEHMETLER QANINI AKITTI BU TARLAYA . BEN MUALLİMEYİM ÖĞRETİRİM GEREKİRSE OLURUM TOMRİSİN SAVAŞIRIM BU YİĞİT İÇİN!" Kadın elinde ki askerin resmini göstererek haykırdı. "BU YİĞİT BENİM EZELİ SEBEBİM ALIN BENİM TİNİMİ ALIN BENİM KÖNGÜLÜMÜ NE İŞE YARAR Kİ MÜBREM YOKSA BU KÖNGÜL." Kadın ayağa kalkmak için ezdi papatyaları, içinde ki çığlıkları gömdü oraya. Orada ki kalabalığı önemsemedi gerek iterek gerek ruhsuz bakışları ile itti hepsini. O kişi dışında...