Arkadaşlar selamsss. Şimdi yukarıdaki şarkıyı tam olarak amaaa tamm olarak söylediğimiz yerde açın. Zorunluuu!!! Neyse öptümmm iyi okumalar. oylamayanın da hayatına doktorlar Levent girsin. Kaçaratto.
"Ah, Minjoon arkadan babam arıyor, seni daha sonra ararım olur mu?" Jimin duyduğu olumlu mırıltılardan sonra babasının aramasını açarak yatağına uzandı. "Jimin? Meşgulsen sonra arayabilirdim. Tam da kapatmak üzereydim." Sarışın genç babasının hafif mahcup sesiyle gülümseyip yerinde doğruldu. Ilımlı sesiyle sorun olmadığına dair birkaç kelime sarf etti. Yorgundu ve babasının sesini bile duymak biraz olsun iyi hissettirmişti.
"Önemli değil babacım. Daireyi devralmak isteyen fakülteden biri vardı. Onunla eşyaları tartışıyorduk. Akşam eve gelecek. O zaman hallederiz." Jimin arkadan gelen uğultulardan babasının dükkanda olduğunu anlamıştı ama yine de sormadan edemedi. "Sen ne yapıyorsun?" "Ah dükkandayım. Biliyorsun Doyun işi bıraktığından beri biraz yoğun oluyor." Jimin sıkıntılı bir iç çekti. Babasının bu kadar yorulmasından hoşlanmıyordu. "Yerine birini bulamadın mı henüz?" Mahallede çok fazla genç yoktu. Bu yüzden babasının bir yardımcı bulamamasını anlıyordu.
"Baba ben mi yardım etsem sana?" Hyung Soo oğlunun teklifinden sonra sesli bir kahkaha attı. Şaşırarak kendine dönen müşteriye özür diler bir baş selamı vererek tezgahın arkasına geçti. "Jimin. Mahalle manavında üniversite mezunu çalıştırmak çok absürt olur oğlum" diyerek tekrardan güldü. Jimin düşünceli bir çocuktu yardım etmek istediğini anlayabiliyordu ama zaten okulu bittiğinden beri ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Bir de mesleğinden alakasız bir şeyle kafasını karıştırmak istemiyordu Bay Park.
"Baba gerçekten sorun değil. Zaten hemen iş aramak istemiyorum. Biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım var." Oğlunun mızmızlanan sesini duyduğunda tekrardan gülmemek için kendini zorladı. Jimin 23 yaşındaydı ama bazen gerçekten 10 yaşındaki bir çocuk gibi davranabiliyordu. "Hayır, ben üniversite okuyacağım hem de Seul'de diye başımızın etini yiyen kimdi anlayamıyorum ki." Diyerek sataştı oğluna. Jimin duyduklarıyla yatağa tekrar uzanarak bacaklarını yatağa vurdu. "Ya baba." Babası bazen gerçekten gıcık biri oluyordu. "Lütfen!"
Park ailesinin erkekleri gerçekten birbirine benziyorlardı. Birbirlerini gıcık etmekten zevk alıyorlardı. Bay Park açık kapı bırakarak Jimin'i geçiştirmek adına boğazını temizledi. "Onu boş ver de ne zaman geleceksin? Annen hazırlık yapmak için bütün arkadaşlarını satmış durumda. Odanı düzenlemeye çalışıyor." Jimin annesinin bu pimpirik haline asla şaşırmadı ama gülmeden de edemedi. "Bir haftaya her şeyi halledebilirsem gelmeyi düşünüyorum baba. Söyle bu kadar telaş yapmasın. Yabancı mıyım sanki?" Hattın ucundan boğuk şekilde gelen seslerden sonra babasını daha fazla meşgul etmemek için vedalaşıp telefonu kapattı ve baş ucundaki komodine bıraktı.
Busan'ı gerçekten özlemişti ama bir yandan da gitmeye çekiniyordu. Dört senedir Seul'deydi. Busan'a bir kere bile dönememişti. Tatillerde ailesi kısa süreli olarak yanına uğramış ve geri dönmüşlerdi. İlk başlarda gerçekten Busan'dan ayrıldığında öfke duygusu hakimdi ve bu yüzden tatillerde gitmemişti ama şu an sadece pişmanlık ve çekimserlik hissediyordu. Kendini rahatlatmak için gözlerini kapatarak düşündü. "Sakin ol. Bütün her şeyin orda. Evin, ailen, arkadaşların. O..."
Jimin kendi kendine sinirlenerek hışımla yataktan kalktı. "Of ne alaka o ya? Ne alaka? Dört yılda kimler kimleri unutuyor! Kendine gel." Asla işe yaramayan motivasyon konuşması işe yaramış gibi kendiyle gurur duyarak telefonunu da alıp yatak odasından çıktı. Şimdi bunları düşünmek için çok meşguldü ve bu kafasını oyalaması için çok güzel bir bahaneydi. Bu yüzden son zamanlarda çok fazla dinlediği grubun şarkılarıyla dolu bir playlist açtı ve mutfağa geçti. Akşam dairesini devretmeyi düşündüğü bir arkadaşı gelecekti. Az da olsa üzgün hissediyordu. Seul'e çok büyük bir hevesle gelmişti ve yurtta kalmak istememişti. Dört yıldır bu evi kullanıyordu ve ev sahibiyle de çok iyi anlaşıyordu. Busan'ı ne kadar özlediyse bu evi de öyle özleyeceğini biliyordu ama gerçekten Seul onu boğmaya başlamıştı.