I

1.9K 43 0
                                    



Herkes tarafından takdir edilen, idealist bir babanın çocuğu olmak. Hayatımın özeti olarak söylenebilecek bir cümle. Yıllarca babası tarafından mükemmel olması beklenen bir şekilde büyütülen bir kız çocuğu. Babamın kim olduğunu insanlar öğrendiğinde insanların gözlerinden de anlaşılan o etkilenme hali. Böyle biriydi işte babam, en azından dışardan bakanlar için böyleydi. Benim için ise işini asla işte bırakamayan ve beni çocukluğumdan beri sahalara yönelttiği ve mükemmeliyet aradığı o piyonlar gibi yetiştiren bir adam. 

Yıllarca bu adamın bana değer vermediğini düşünmüşümdür, her ne kadar etrafımdakiler bunun doğru olmadığını söylese de. Hep kendime onun sevgisini gösteremediğini hatırlatsam da bazen sevgi dolu bir babanın yokluğunu sevgi dolu bir anneyle dolduramamak acı vericiydi. 

Her ne olursa olsun, zaman zaman bir robot olarak gördüğüm bu adamla ,o çok sevdiğim sporu izlemeye giderdim. Futbol. Hayatım boyunca babamla beni bir arada tutan o spor. Belki de bu yüzden bu spor benim için bu kadar değerliydi, beni babama bağlayan tek şey olması. 

Beni her gün saatler süren derslerden sonra yarım saat yol gidip antrenmanları izlemeye teşvik edecek tek şey. 19 yıldır hep aynı şeyi yapmıştım. Tüm arkadaşladım okul ve ev arasında gidip gelirken; benim evim tesisler, ailem futbolcular olmuştu. Çocukluk fotoğraflarımın çoğu kardeşlerimle veya ailemle değiş, futbolcuların elinden topu almaya çalışan küçük bir kız çocuğuyla doluydu. Ben buydum işte, buydu benim hayatım. Babasının sevgisini kazanmaya çalışırken hayatını değiştiren o şeyle tanışan kız.

Böyle anlatıyordu Defne hayatını. Babasıyla ilişkisi her ne kadar onu üzüyor olsa da , babasının işinden dolayı çocukluğundan beri ülke ülke geziyordu ve bu durum her ne kadar düzenli bir hayat kuramıyor olsa da farklı yerleri görmesini sağladığı için mutluydu Defne.  En son durakları ise İtalya'daki Juventus olmuştu. Çocukluğunu Juventus ile geçirmişti Defne. En azından hatırladığı kısmının çoğunu burada geçirmişti.

Senenin başında üniversiteye geçmişti ve bu sebeple eskisi kadar vaktini ayıramıyordu o çok sevdiği ortama. Her türlü antrenmanı izlerdi Defne. En sevdiklerini ise kategorilere ayırırdı hep. En yetenekliler, izlemekten en çok zevk aldıkları ve en sevdikleri. Zevk almakla sevmek arasında fark olmadığını düşünüyor olabililirsiniz ama Defne bu şekilde düşünmüyordu. A takımındaki en yetenekli futbolcular onu futbol oynamaları ile etkiliyordu. Her verilen pas, giren-çıkan oyuncular...Her detayı onu etkiliyordu. En sevdikleri ise yaş olarak kendisine daha yakın olan alt takımdakilerdi. Belki oynadıkları futbol o kadar da iyi değildi ve zevk vermiyordu ama Defne onlarla  arkadaştı ve o koca tesiste onlardan daha çok sevdiği kimse yoktu.

Üniversiteye kadar hem altyapı takımlarını hem A takımını izlemeye vakit ayırırdı. Şimdi ise bir tercihte bulunması gerekti. Arkadaşlarının takımı teker teker bırakıp, dünyaca ünlü diğer takımlara gittiği için alt takımlar anlamını yitirmişti. Defne artık sadece babasını görmeye gidiyordu. Geride bıraktıklarını unutmaya çalışarak.

the night we met // Kenan YıldızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin