seventeen | end

87 7 11
                                    


amerika'dan döndüğümde herşeyin bu denli değişeceğini hiç düşünmemiştim. 4 yıl kore'ye, birden fazla ilerlemeyi beraberinde getirmişti. maalesef ki bunu yeni görebiliyordum. gülümsedim.

huzurlu bir gülümsemeydi bu, ya da yaşanan tüm herşeyden sonra acı çeksem de mutluluğumun göstergesiydi, bilemiyorum.

nisan ayında Incheon cennetten farksızdı. her yıl bahar zamanı buraya gelirdik. önceden pek anlayamıyordum ama geçirdiğimiz bir salise bile bizim için çok önemliymiş meğersem. keşke en başta herşeyi bu denli büyütmeseymişim, en azından şuan çok farklı noktalarda olmazdık. 

tüm 4 yılı büyükannemin yanında geçirmiştim. o olmasaydı kalacak tek bir yerim dahi yoktu. bana baktı, her gün yemeğimi saatinde yaptı, kıyafetlerimi hazırladı, konserlerimde tüm korkumu ve gerginliğimi yenmemi sağladı...

annem ve babam boşandıklarında bana bakan ve büyüten de büyükannemdi zaten. ama 2 ay önce öldü. hayatımda ki en değerli varlığı kaybetmiştim. ilk haftalarda evden dahi çıkamaz haldeydim ancak sonradan verdiğim sözü tutmak için kendimi toparladım. ben ona mutlu olma sözü vermiştim. 

mutlu olmak için bugün buraya gelmiştim zaten. eğer jaehyun gelirse, gerçekten mutlu olacaktım. 

adımlarım kiraz ağaçlarının altında bulunan banklardan birine doğru ilerlemeye başladı. burası çok kalabalık değildi, genellikle bu zamanlar seul çok kalabalık oluyordu. seul hep kalabalıktı.

çalan telefonumu görmezden ve duymazdan gelerek arkama yaslandım. huzurlu hisediyordum. uçakta hiç uyuyamamıştım, bu yüzden açık hava ve burnuma dolan çiçek kokuları beni mayıştırmıştı. 

o kadar çok bekledim ki orada, belki 2 saat, belki de 3 saat... anladım gelmeyeceğini, zorlamanın bir anlamı yoktu sonuçta, bunu ona ben söylemiştim. 

şimdide zorlayamazdım.

hava kararmaya başladığında uzun bisiklet ve yürüyüş yolunun kenarındaki aydınlatmalar açılmıştı. yere dökülen kiraz çiçekleriyle de farklı bir ambiyans ortaya çıkmıştı. eve gitmek yerine saatlerce burada yürümeyi düşündüm. ama bugün yapamazdım çünkü çok yorgundum. 

yanıma koyduğum çantamı alıp ayağa kalktığımda acıktığımı hissettim. doğru, bugün sadece bir tane kurabiye yemiştim. eve gitmeden önce yakınlarda ki marketlerden birine uğrayabilirdim. 

"sanırım geç kaldım." arkamdan gelen sesle yürümeyi bıraktım. gelmişti...

arkamı döndüğümde kalbim, onu ilk gördüğüm günkü gibi tekrar atmaya başladı. çok değişmişti, onu son gördüğüm halinden eser yoktu. sağlıklı görünüyordu, saçlarını uzatmıştı ve boyu daha da uzamıştı sanki.

ben yanında sönük kalmıştım.

"selam." gülümseyip elini salladığında bende gülümsedim. "geç kaldığım için özür dilerim, japonya'dan yeni döndüm. uçaktan indiğim gibi buraya geldim." başımı salladım. "sorun değil." 

"oturalım mı?" beni onayladı ve az önce oturduğum yere doğru yürümeye başladı.

"nasılsın?" ilk soruyu o sormuştu. dudaklarımı büzüp düşünmeye başladım. genel olarak nasıldım bilmiyorum ama şuan mutluydum.

"iyiyim ve mutluyum." bakışları biraz endişeliydi. neden olduğunu anlayamamıştım.

"çok zayıflamışsın." başımı salladım. başlarda yeme düzenim çok bozulmuştu, büyükannemin ölümüde çökmemi desteklemişti. görüşmeyeli yaklaşık 8 kilo vermiştim. 

"öyle oldu." diyip gülümsedim. endişe etmesini gerektiren birşey yoktu, yavaş yavaş herşeyi toparlayacaktım.

"sen nasılsın peki?" ona dönüp dikkatlice baktığımda başını eğdi. "iyiyim sayılır, yalnız başıma ne kadar iyi olabilirsem o kadar iyiyim." 

"yalnız değilsin, arkadaşların var." dedim ve içten bir şekilde baktım ona. onu çok önemseyen grup arkadaşları vardı, benim normal arkadaşım da yoktu.

"hep burada mı kalacaksın?"

"evet, burada ki orkestrayla devam etmek istiyorum." anladım dercesine başını salladı. 

"seo." 

"hm?"

"seni özledim." bakışlarımı ondan kaçırıp içten içe sevinç çığlıkları attım. benden uzaklaşır, yaptıklarıma artık bir dur demek ister diye düşünmüştüm.  

"özür dilerim." diyip, tekrar bakışlarımı yüzüne çıkardım. 

"dileme." dedi.

"neden?" omuz silkip güldü. "güzel dileyemiyorsun, ben daha iyi ve doğru yapıyorum." diyince kendimi tutamayıp bende güldüm. 

"salaksın!" gülerken başını sallamaya devam etti. 

"ah cidden... hiç gülesim yoktu." gözlerimiz buluştuğunda gülümsedim. "hep gül." 

tanrım, kalpten gidecektim şimdi.

"jaehyun." kaşlarını kaldırıp konuşmamı beklercesine baktığında yutkundum. artık sormalıydım.

"eskisi gibi olabilir miyiz?" 

"onun için geldim zaten." heyecandan bayılacak gibi hissettim. ağlamama az kalmıştı.

"en baştan başlayalım, farklı kişiler olarak." diyip elini uzattı. ona anlamayarak baktım.

"ben jaehyun." güldüm ve elimle uzattığı elini tuttum. gülmeme karşılık verip kollarını iki yana açtı. hiç bekletmeden sarıldım ona.

her son yeni bir başlangıçtı, belki de bizim için en doğru olanı buydu...

☀️

BITTTII BITTTIIIIII

try again | jung jaehyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin