I

330 9 0
                                    

Öncelikle bu benim ilk ficim ve fice ilham veren şarkı LP-Lost On You. Onu dinlerken yazmaya karar verdiğim bir fic. Umarım beğenirsiniz...

***

Tek istediğim sendin. Bunu hiç hissedemesen de, tek istediğim sendin. Tek istediğim gülüşünü bir kez daha görmek, bir kez daha seninle aynı güne başlamak, bir kez daha aynı havayı solumaktı. Ancak olmadı. Görmüyor musun? Ölüm anlamını yitirdi sen gittiğinden beri benim için. Yıllardır bir kere bile yüzünü görmedim. Gözlerine bakmadım. Özlemim içten içe beni bitirirken yine de gelirsin diye bekledim, bekledim, bekledim. Gelmedin. En kırıcı olan buydu. Beni en çok kıran şey buydu. Sensizlik.

Yine dolu gözlerle, birbirimizi ilk kez gördüğümüz kafede oturmamın sebebi buydu. Sensizlik. Yine aynı kadehleri, sende kaybettiğim her şeye kaldırıyordum. Yine aynı masada oturuyorum. Ve şu aptal kalbim yüzünden yine seni bekliyorum. Gelmeyeceğini bile bile.

Gözlerimi sildim. Kırmızı ışıkların yağmurla harmanlanıp cama vurmasını izliyordum. Nereye baksam seni görüyordum, ancak sen bir türlü beni görmüyordun. Her zaman yaptığın gibi.

Üç yıl geçti. O gün çıkıp gittikten sonra bir daha gelmedin. Bir daha bana uğramadın. Bir daha evimin önünden bile geçmedin. Arkanda nasıl bir enkaz bıraktın görmüyor musun?

Telefonumu çıkardım. Bu aptal duygularımla uğraşmaya gücüm yoktu artık. Ne onu hatırlamaya, ne kendime eziyet etmeye gerek vardı. Bitmiş gitmiş, aptalca hislerdi bunlar. Sadece sekiz yıllık bir yaşanmışlığın ardından, üç yıllık bir boşluğa düşmüştüm. Kim olsa böyle hissederdi zaten.

En son aradığım kişiyi aradım. Birkaç saniye çaldıktan sonra açıldı. "Alo, Eunwoo?" Sesimi kontrol etmeye çalışmıştım. "Lalisa, bir şey mi oldu?" Görmeyeceğini bilsem de kafamı salladım. "Hayır, bir şey yok." Derin bir nefes sesi geldi telefondan. Yalan söylesemde anlaşılıyordu. "Sadece beni alır mısın diyecektim. Taksi çağırmakla uğraşmak istemiyorum." Dümdüz konuşuyordum. Hiçbir duygu ibaresi yoktu. "Yine mi oradasın?" Başımı eğdim. "Çabuk gelir misin?" Cevap vermedim. Zaten biliyordu burada olduğumu. Birkaç şey daha söyleyip kapattı. Sonuna geldiğim kadehi masaya koydum. Kollarımı masaya koyup uzandım. Düşünmeye başladım. O gün burada yiyeceğimi bu masaya koymasaydım, her şey daha farklı olur muydu? Kader ağlarını örmeseydi bizim için ne olurdu? Belki ben kaderin ağlarını örmesi için çok fazla uğraştım, belki de kaderin bizim için ördüğü ağlar o kadar sağlam değildi. Her ne olmuşsa, kader bizim bir arada olmamızı istemiyordu belli ki.

Her şeye rağmen yine onu düşünüyordum. Her zaman yaptığım gibi, o gün üstümde olan elbiseyi bile giymiştim. O günden beri hâlâ saklayıp, giyiyorum. Tam on bir yıldır. On bir yıl. Bir elbiseyi on bir yıl nasıl saklayabilirdi insan? Eskimez miydi elbise? Hayır, o elbise hiç eskimedi. Tıpkı o elbiseyle yaşadığım anılar gibi. Hiç eskimedi.

Omuzlarıma bırakılan kabanla başımı kaldırdım. Eunwoo gelmişti. "Lalisa, hadi kalk." Kollarımdan nazikçe tutup ayakta durmamı sağladı. Aldığım şampanya alkolsüzdü, ama ayakta duramıyordum. Uykum ağır basıyordu. Eunwoo'ya döndüm. "Hesabı ödemedim Eunwoo." Kasaya dönmek için yeltendim, ama Eunwoo beni geri çekti. "Ben ödedim." Gözlerimi açarak, kaşlarımı çatıp baktım. Neden bu kadar iyiydi? Neden beni bu kadar önemsiyordu? Bir süre yüzüme baktıktan sonra kendine gelmiş gibi önüne döndü. "Saat geç oldu. Çabuk bırakayım seni evine." Konuyu değiştirmeye çalışıyordu. Ama bir şey diyemedim. Kafamı sallamakla yetindim sadece.

Kafeden çıkarken deminden beri yağan yağmurun, çok daha şiddetli olduğunu farkettim. Eunwoo'ya döndüm. Kabanı hâlâ benim üzerimdeydi. Kafenin önünde bir sürü araba olduğu için, arabasını uzağa park etmişti. "Bekle burada." Ne olduğunu çözemeden hızla arabasının olduğu yöne koşmuştu. "Eunwoo! Islanacaksın!" Beni duymamıştı bile. Derin bir nefes verdim. Hayatımda sahip olduğum en iyi arkadaşımdı. Kesinlikle.

lost on you, lisggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin