Kötü bir hayata sahip olsam da, gülebildiğim anlar da oluyordu şu hayatta. Tamda şu an olduğu gibi.
Deminden beri konusu dönen Namjoon, şu an buradaydı. Anahtarla girmişti anlaşılan. Ayrıca işin tuhaf tarafı, Taehyung, Jimin ve Eunwoo'nun da burada olmasıydı. Bize akşam sekizden önce gelemeyeceklerini söylemişlerdi oysa. Sanırım bize sürpriz yapmak istemişlerdi. Sürprizin iyi mi, kötü mü olduğuna da siz karar verin artık.
Bu durumun en komik tarafına gelecek olursak, Jennie ve Jisoo'nun yakalanmanın verdiği bakışları ve heykel gibi durmalarıydı. Biz bu sırada Rosé ile bakışıyorduk. Gülmemek için dudaklarımızı birbirine bastırıyorduk.
"Kim ayılık yapıyormuş Jennie?" Taehyung konuşmuştu bu sefer. Jennie kendine gelip bir şeyler söylemeye, daha doğrusu gevelemeye başladı,"ya, şey işte... Yani, o değil... Hani ayıların nesilleri tükeniyormuş ya... Onlardan bahsediyorduk..." Jimin inanmadığını belli eden o sırıtışıyla Rosé'nin yanına geldi. "Ya yenge, söylesene neymiş bu ayının türü? Hani nesli tükenen." Jennie sabır dilercesine baktı. Kimse olmasa Jimin'i bir kaşık suda boğardı. "Sarı kürklü ayılarmış, yengem." Özellikle sarı kelimesini bastırarak söylemişti. Gerçekten şu an bulunduğum durum oldukça komikti.
Eunwoo'yla göz göze gelene kadar.
Az önce kötü bir hayata sahip olsam da, gülebildiğim anlar da oluyordu şu hayatta demiştim değil mi? Tamam, şimdi bunu boş verin.
Jennie'nin dedikleri canlandı beynimde, "hiç mi farketmedin sana olan bakışlarını?" Artık farkediyordum. Beni duygularıyla boğabilecek kadar güçlüydü bakışları. Yalan söylemeyeceğim, belki zamanında onu değilde, Eunwoo'yu seçseydim her şey çok, çok daha iyi olacaktı. Ama aşık olduğu kişiyi seçemez ya insan, en yanlış kişiyle aşık olur hep. Ben de onlardan biriydim. Bazen mutluluk için kalp değilde, beyin gerekli.
Ortamda her ne konuşuluyorsa duymuyordum, ama bana birden çok kez seslenmiş olacaklar ki, kolumda bir el hissettim. Beni hafiften dürtüyordu. Önce ele, sonra sahibine baktım. Eunwoo.
"Lalisa, daldın gittin?" Kafamı salladım. "Ah, şirket işlerini düşünüyordum." Anladığını belli ederek kafasını salladı. Etrafa bir göz attım. Kimse yoktu mutfakta. "Herkes nerede?" Buna karşılık gülmekle yetindi. "İçerdeler. Öyle dalmışsın ki..." Ardından derin bir nefes verdi. "Ah, her neyse. Ben içeriye geçiyorum, sen de gelirsin." Bir şey söyleyemeden çıkıp gitmişti. Sanki işle ilgili bir şeyler düşünmediğimi biliyor gibiydi. Ya da anlamıştı. Çok mu belli ediyordum? Gerçi normaldi. Onu düşündüğüm zaman yüzümün asıldığını hissedebiliyordum. Eminim ki karşımdakilere de bunu oldukça keskin bir şekilde hissettiriyordum.
Sıkıntıyla bir nefes verdim. Daha fazla mutfakta kalamayacaktım. Duvarlar üzerime üzerime geliyordu.
Salona girer girmez herkesin gözü beni buldu. "Vay vay vay! Siz buralara gelir miydiniz?" Namjoon'a göz ucuyla bakıp, Jennie'nin yanına oturdum. "Şirketle ilgili yeni haberler vardı da..." Yalan değildi, şirkete yeni bir yatırımcı gelecekti zaten. Sadece eksik bir bilgiydi. "Ne haberiymiş?" Önemli bir haber olmadığını belli edecek şekilde kafamı salladım. "Yeni bir yatırımcı gelecekmiş, Amerika'dan." Bu sözümden sonra ortama bir sessizlik hakim oldu. O da Amerika'ya gitmişti ve bir daha da gelmemişti. Yatırımcının Amerika'dan geldiğini söylemek zorunda değildim, ama yaptım işte. Bunun canımı yakacağını bile bile yaptım. Onu unutmak için atılmış küçük bir adımdı aslında. Bunu yaptığım için bir sessizlik hakim olmuştu zaten. Eunwoo boğazını temizledi. "Ne güzel..." Ortamdaki birkaç saniyelik gerginlik azıcıkta olsa yok olmuştu.
Bu sırada Jennie, Jisoo ve Rosé ayaklandı. Ne olduğunu soran bir bakış attım. Jennie boğazını temizledi, "biz, Amon'un odasına çıkacağız. Bir şeyler konuşmamız gerek. Hem de Amon'a bakalım." Jisoo ve Rosé de onu onayladılar. Eşlerini -en azından Jennie'nin eşini- çekiştirereklerdi. Benim onlarla işim yoktu. Zaten amaçları sadece eşlerini çekiştirmek değil, beni de Eunwoo'yla konuşturmaktı. Bu yüzden onlara itiraz bile etmeyecektim.
Jennie, Jisoo ve Rosé üçlüsü çıktıkları an Taehyung homurdanmaya başladı. "Bilmiyoruz sanki bizi çekiştirdiğinizi." Ardından önüne döndü. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi, göz ucuyla bana baktı ve konuşmaya başladı, "Eunwoo sen bugün biriyle buluşa..."
"Olmadı o iş." Bunu söylerken bana bakıyordu. Tanrım, gerçekten benden hoşlandığını -ya da aşık olduğunu- bugün mü bu kadar belli ediyordu, yoksa ben mi yeni uyanıyordum?
Taehyung ise beklemekte olduğu tepkiyi alamamıştı belli ki. Yüzünde ki endişeli bakışları bunu lanse ettiriyordu.
Gerçekten şu an n'oluyordu? Taehyung belli ki bilerek bana Eunwoo'nun çıktığı kızı duyurmaya çalışıyordu, kızlar sabahtan beri ağızlarından Eunwoo'yu düşünmüyordu, Eunwoo her zamankinden çok daha tuhaf -belki de her zaman ki hâliydi, ama ben farketmemiştim- davranıyordu. Benden habersiz bir şeyler döndüğü çok belliydi, ama çözemiyordum.
"Ben bi' kızlara bakayım." Birkaç tane onaylar mırıltılar çıkardılar, ardından yukarıya çokta yavaş olmayan adımlarla çıkmaya başladım. Ben gözden kaybolana kadar, Eunwoo'nun gözlerini üzerimde hissettim. O anda adlandıramadığım bir duyguyla boyandı tüm bedenim. Belki, rahatsızlık?
Her neyse, bu konu sonra da konuşulabilirdi. Şu an planladığım şey, kızların yanına gidiyormuş gibi yaparak, Eunwoo'ları dinlemekti. Merdivenlerin trabzanlarının ardına saklandım. Çok geçmeden, sesler gelmeye başladı. Ses çıkarmamaya özen göstererek iyice eğildim.
"Taehyung, ne yaptığını sanıyorsun sen? Lisa'nın yanında Chaenyol konusu açmak ne demek?"
"Ben ne yaptığımın gayet farkındayım. Lisa olsun, olmasın bunu zaten soracaktım."
"Hayır, sormayacaktın!"
"Sesinin tonunu ayarla Eunwoo!"
"Beyler biraz sakin olalım, hım?"
"Bırak Namjoon! Görmüyor musun? Lisa'ya ne açılabiliyor, ne de vazgeçebiliyor. İyilik yapıp, Lisa'yı unutturmaya çalışıyoruz, yine bize patlıyor!"
"Yapma, Taehyung. Yapma! Sen bana Lisa'yı unutturmaya çalışma. Unutmayacağım."
"Bak kendi ağzınla söylüyorsun unutamayacağını. Sana biri aşık olsa, çıkma teklifi etse, sen Lisa'ya aşıkken çıkar mısın onunla?"
"Ne sikim saçmalıyorsun?"
"Cevap ver sadece. Eder misin, etmez misin?"
"Cevabını bildiğin hâlde niye soruyorsun?"
"Peki Lisa, hâlâ Jungkook'a aşıkken seninle nasıl sevgili olsun? Lisa'yı da, kendini de üzme."
"Değil! Lisa, Jungkook'a aşık falan değil!"
Gerisini duyamadım. Zihnim donduğundan mıdır, Eunwoo'nun bağırış sesinin yüksekliğinden midir; bilemem. Belki ikisi de etkili olmuştu. Ancak şu an bunu düşünemiyordum. Aklım, zihnim, bedenim hâlâ demin adı zikredilen kişideydi. Jeon Jungkook'ta. Tüm hayatımı mahveden, sekiz yılımı çöpe atan o adamdaydı.
Ağzımdan birkaç hıçkırık çıkmadan önce elimi ağzıma götürdüm. Ne kadar bastırabiliyorsam, o kadar bastırdım. Yavaşça duvarın dibine çöktüm. İnanın o an neye anladığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Eunwoo'yu, onu unuttuğuma ve sevmediğime inandırdığıma mı, Eunwoo'nun bana aşık olmasına mı, uzun zamandan sonra onun adını duyduğuma mı, yoksa kendime mi... Hangi birine ağlayayım ki?
"İstediğin kadar ağlayabilirsin. Duygularını belli etmekten korkma."
Sanki, şimdi yine o yanımdaydı. Yine bana sarılıyor, yine saçlarımı okşuyor gibiydi. Sanki kulaklarıma, yine onun eşsiz sesi çalınıyordu. Her zaman söylediği şarkımızı söylüyordu. Tekrar böyle olmayı diledim onunla. Tekrar birbirimize aşık olduğumuz günlere dönmek istedim.
Aşağıdan gelen ayak seslerini duyunca, hızla çömeldiğim yerden kalktım. Hızla lavaboya yöneldim. Lavaboya girdiğim an, kapıyı kilitledim ve tekrar yere çömeldim. Tüm düşüncelerin bedenimi sarmasına izin verdim...
***
Artık Lalisa'nın canını yakan kişiyi öğrendiniz🙁
Devamının gelmesini istiyorsanız, oy vermeyi unutmayın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lost on you, lisgguk
Fanfiction"Hadi kadeh kaldıralım. Senin üzerinden kaybettiğim her şeye..." /Jeon Jungkook & Lalisa Manobal /11 Şubat 2024'te yazılmaya başlanmıştır. /+18 içerik yoktur.