"neden yapıyorsun bunu?"
elleri yumruk şeklindeydi. kulağına koridorda bağırıp duran bayan jeon'un sesi doluyordu ama umurunda değildi. kapıyı kilitlemiş bir halde öylece yatan jungkook'a bakıyordu.
"neden yapıyorsun lan bunu?" gözleri doluyordu. inanılmaz bir ağırlık hissediyordu ruhunda.
jungkook yattığı sedyede öylece ona bakarken ağzındaki oksijen maskesi buğulanıp duruyordu. sağ bileği polisler tarafından yatağın demirine kelepçelenmişti.
"nasıl bu hale geldik? nasıl yapabildin bunu bize? kendine?" kendi gözleri gibi dolmuştu jungkook'unkiler de. konuşmak istese bile yapamıyor gibiydi. jimin'i dinlemeye mahkumdu o yüzden.
"hatırlıyorum. aptal bir okul çıkışı yemek yerdik birlikte. ben yemiyorum diye özellikle götürürdün beni. birbirimize hediyeler verirdik, hediyeyi bırak! birbirimize değer verirdik. sonra boktan öfkelenmelerin çıktı ortaya."
bayan jeon kapıya arka arkaya vurup jimin'e çıkmasını söylerken bayan park oğlunun sadece konuştuğunu söylüyordu kadına. jimin kapıya şöyle bir bakıp gözlerini sinirle kapattı.
"ben-" konuşmaya devam edebilmesi bir güç gerekiyordu belki de çünkü söyleyeceği cümle ona da çok ağır geliyordu.
"ben bizi özlediğim için nefret ediyorum kendimden jungkook." dudaklarını birbirine bastırdı ama yanaklarına doğru hızlıca süzülen gözyaşlarına engel olamadı. jungkook'un da şakağına doğru bir damla yaş düşünce jimin arkasını dönerek ve elleriyle yüzünü kapatarak ağlamaya başladı.
dayanamıyor, hıçkırıyordu.
"senden de nefret ediyorum. bizi mahvettiğin için. bizi. bu kelime şimdi o kadar uzak ki." tekrar döndü burnunu çekerek.
"nefret ediyorum! ölmek istiyorum!" dışarıdaki sesler yükselmeye devam ettikçe jimin'in gücü de azalıyordu iyice. dizleri üstüne çökmeden önce odadaki tek sandalyeyi sertçe kapıya fırlattı.
"nefret ediyorum senden." polisler kapıyı zorla açmadan ve jimin'in yere yığılmadan önce son söylediği buydu.
uyandığında o da tıpkı jungkook gibi sedyedeydi. yanıbaşında annesi vardı.
"anne." diye mırıldandı ve gözleri yeniden doldu. ona yaşattıkları için çok üzgündü.
"özür dilerim anne."
"sorun yok bebeğim ağlama lütfen."
yeni bir ağlama krizinin eşiğindeyken dudaklarını ısırdı.
"tedavi olacağım. çok uzaklara gideceğim. onu bir daha görmek istemiyorum anne. ondan nefret ediyorum, biliyor musun? bizi getirdiği bu halden nefret ediyorum. hastanede olmasından, orada öylece yatmasından nefret ediyorum anne."
annesi onu dinlerken bir taraftan da hızlıca akan gözyaşlarını yanaklarından temizliyordu.
"tamam yavrum. nasıl iyi olacaksan öyle yapalım." jimin gözlerini kapattı yavaşça ve burnunu çekti.
"iyi olacak mıyım ki? bilmiyorum. onu unutabilecek miyim?"
kadın da biraz ağlamıştı, burnunu çekip devam etti. "unutamazsın ama acısı geçer en azından. hep hatırlayacaksın oğlum, üzgünüm." derin bakışlarıyla jimin'e baktığında yutkundu jimin.
"o senin ilk aşkın."
⁴⁴⁴⁴⁴
"annen tedavi olacağını söyledi." soğuk hava yüzünden burnunu çekti jungkook. hala hastanedelerdi ama kelepçeler, polisler yoktu. üvey babası bu konuyu hemen halletmişti annesinin isteği üzerine.
"senin adına sevindim." diye devam etti jungkook.
jimin yine onunlaydı. bir şekilde kopamıyordu sanki. ondan nefret ettiğini haykırmasına rağmen jungkook'un kendisiyle konuşmak istediğini öğrenince hiç düşünmeden gelmişti yanına.
"ya sen? sen olmayacak mısın?" jungkook'un da iyileşmesini istiyordu çünkü demişti ya, eski zamanlarını özlüyordu.
"ben bittim jimin." solgun bakışlarını ona çevirdi. yüzü iyice çökmüştü. zayıflamıştı, o eski sportif bedeninden eser yoktu artık.
"kurtulamam."
"öyle mi? nedenmiş?" bakışlarını kaçırdı jungkook.
"bugün bana söylediğin şeyleri düşündüm."
"kendini mi cezalandıracaksın bu şekilde?" güldü jimin soğuk bir şekilde. jungkook ise aklına bir şey gelmiş gibi kaşlarını çattı önce.
"her şey normale dönebilir mi sence?"
"hayır." jimin'in sesi çok netti. "artık hiçbir şey normal olamaz. şu halimize bak, sakinleştirici almadan bu şekilde konuşamazdık bile. biz artık normalden çok uzağız. biz her şeyden uzağız. jungkook. yaşadığımız onca yılın hatrına senden tedavi olmanı istiyorum. kendin için." işte yine ağlıyordu jimin. duyguları altüst olmuştu tamamen.
jungkook başını iyice yere eğdi. jimin onun doğrudan yere akan gözyaşlarını görmüştü.
"tedavi olursam biz-"
"hayır hayır hayır." başını iki yana salladı jimin panikle. "asla olmayacak. asla. duyuyor musun beni? özlemden delirsem bile, özlemden delirsem bile gelmeyeceğim sana ve bana gelmene izin vermeyeceğim. biz iyi değiliz ve kabul et, sen her şeyi mahvettin. babanın size verdiğinden bile çok zarar verdin bize. bak, siz babana rağmen mutluydunuz. ama ben, sana rağmen mutlu olamayacağım. anneme buraya gelmeden önce iyi olacağım dedim ama olamam."
"jimin."
"maalesef." derken ayakkabısının ucu yerdeki çimleri eziyordu. "bitti."
"düzelteceğim." jimin içten bir kahkaha attı yaşlı gözleriyle. "sence bunu için geç kalmadın mı? hoşçakal jungkook."
o gece ayrıldıklarında jungkook annesinin isteği üzerine tedavi için başkente gitmişti ve istemese bile itiraz hakkı yoktu. jimin ise her hafta terapiye gidiyordu. iyileşeceğine dair herkesi inandırdıktan sonra bazı günler okuldan sonra soluğu namjoon'un yanında alıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
darkly delicately, jikook
Fanfiction"siktir git hayatımdan" "yapabilsem keşke." !!hassas olanların okumamasını öneririm.(sağlıksız ilişkiler)!!!